BÖLÜM-20/ Antalya (2) *

28.6K 1.1K 241
                                    


Eve geldiğimiz de son iki yıldır hiç olmadığım kadar yorgun olmama rağmen gün bitmiyordu.

Şahin'in getirdiği takımı kılıfından çıkartıp, kanepenin üzerine serdiğimde çocuğu, Şahin ile evde bırakma kararım daha mantıklı geldi.

Orda ne yaşanacak bilmezken en mantıklısı evde uyumasıydı.

"Abi? Ben... Ben tekrar bir Açelya hanıma mı baksaydım?"

Şahin'nin, çekine çekine sorduğu soruyla gülmemek için kendimi sıktım.

Umursamaz bir tavırla "Hastanede işte ne diye bakasın ki?" diye sordum.

Buna karşı bir süre ellerini ovuşturup, durdu.Sonra bulduğu nedene bir can simidi gibi sarıldı.
"Hani bir ihtiyacı olur falan, ne bileyim. "

Başımı Şahin'e çevirip, tek kaşımı kaldırdım.
"Sen benim evimde ki kıza mı yürüyorsun? Yoksa bana mı öyle geldi? "

Alnından bir damla ter aktı. Aceleyle başını salladı.
"Ne haddime abi. "

"İyi o halde... Gidersin bir ara"
Başını sallayarak beni onayladı ve dikkat çekici bir hızla geri çekildi.
Telaş içinde salondan çıkmasını izlerken bir saniye gözümü ondan ayırmadım. Başka odaya geçtiğinden emin olunca da arkasından sırıttım. Salak.

Kapı aralığından başını uzatan Sarper kaşlarını kaldırarak "Bak sen şu Şahin'e" dediğinde sırıtışım dağıldı. Çünkü gözlerim saçlarında takılı kalmıştı.

"Ne yaptın lan saçlarına?"

Kafasını geri çekip, komple eşikten geçti ve bir sunucu edasıyla iki elini yanlarında açarak etrafında ağır ağır döndü.

"Yeni haraç stilim! " diyerek deri, sivri burun ayakkabısının topuğunu yere vurdu.

İnek yalamış gibi saçlarını ikiye ayırıp, geriye yapıştırarak uçlarını aynı yönde kıvırmıştı.
Kendimi tutmadan gülmeye başladım.

Elimle bağrına kadar açtığı kılsız göğsünü göstererek kahkaha attım.

Bir kaç saniye de kendimi zorla toparladım ve
"Harbiden birader bu ne hal?" diye sormayı başardım.

"Ray raray ray raraay!" diye tuttuğu ritmin tanıdıklığıyla ona 'Salak' bile diyemedim.

Bakışlarımı görünce durdu ve "Ne?" diyerek dik dik baktı ve omuzu çıkmış gibi sol kolunu düşererek ilerledi. Ben koluna odaklanmışken burnunu çekerek diklendi

"Biz deli yürek çocuğuyuz birader, ayıks ol!"

Dayanamayıp onu suratından iterek kendimden uzaklaşırtırdım ve elime bulaşan jöleyle yüzümü buruşturdum.

"Ya! Yusuf Miroğlu'da ayıks diyordu! Ayrıca Allah aşkına ne deli yürek çocuğu? O oynarken sen bacak kadar velettin. "

İtmek işe yaramamış olacak ki posta koyduğunu düşerek, hızla etrafında dönüp kapıdan çıkmadan omuzunun üstünden bir bakış attı.

Dayanamayıp arkasından seslenirken kendi halime çoktan acımaya başlamıştım.

"Ayrıca Miroğlu'ndan ziyade düğün salonu orgcularına benzemişsin. Bir mor yaldızlı gömleğin eksik!!

Tam gitmesinin sevincini yaşayacağım sırada bu sefer salona bir ceket girdi.

Yürüyen bir ceket..

Oğlum İçinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin