Calum her zaman başına buyruk davrandığımı söyler. Beni tanıdığı ilk günden son güne kadar bu böyle oldu.
Ama hiçbir zaman onun gibi cesur olamam. O, gözü kara ve başına buyruk bir insan. Bense sadece başına buyruk biriyim. Sonuçlarını öngöremediğim bir işe kalkışmam. Bu da beni Calum'dan farklı kılıyor.
Muhtemelen Calum şimdi beni görse bu halimle gurur duyar. Fakat ben sadece ağlamak istiyorum. Neyse ki başımdan aşağıya sicim gibi yağan yağmur gözyaşlarımı belli etmeyecekti.
İlk kez geldiğim kasaba beni sıçana çevirmeye karar vermişti. Ne harika bir ani karar vermişim ben öyle!
Jenny'nin ziline basarken valizime göz ucuyla baktım. Babam bana sert malzemeden yapılmış bir valiz alırken yaşayacağım ihtimalleri göz önüne almış olmalıydı.
Benim aksime babam, artık, çok korumacı bir ebeveyn olmuştu. Onu aramamı sabırsızlıkla beklediğine emindim. Ama ne yazık ki onu bekletmek zorundaydım. Çünkü artık telefon, laptop ya da onlar gibi dünyayla iletişimi sağlayan herhangi bir teknolojik aleti kullanmıyordum.
O olaydan sonra.
Yeniden gözyaşlarım boşalmadan önce Jenny kapıyı açıp beni coşkuyla selamladı. Henüz sıkılmamış bir ıslak temizlik bezi gibi olmama rağmen beni kollarının arasına aldığında ne yapacağımı şaşırdım.
Jenny, otuzlarının sonlarında, bekar bir kadındı. Onunla babamın arkadaşı aracılığıyla tanışmıştım. Sadece babamın telefonuyla konuşmuştuk. Babam her şeyden emin olmak istemişti. Sonuçta hiçbir şey bilmediğim bir ülkeye gidiyordum. Hatta o ülkenin fazlasıyla ufak kasabasına.
Tabii ki her ihtimali bilmek isteyecekti.
"Ah, Tori hoş geldin. İçeriye geç. Görünüşe göre Piermont seni geleneksel bir şekilde karşılamış."
Jenny, cümleleri bir kâğıda yazılsa binlerce ünlem işareti barındıracak bir kadındı. Fazla heyecanlı, enerjik ve kötülüğü yok edecek türden bir kadındı. Eskiden olsa onu severdim ama şimdi sadece odamı görmek ve hiçbir şekilde dışarıya çıkmamak istiyordum. Ayrıca bir de kuru olmak.
Bana evle ilgili detayları babam vermişti. O zamanlarda sadece gitmek istiyordum. Bir barakada bile yaşayabilirdim. Sadece uzaklaşmam gerekiyordu. Kaçıp gitmek istiyordum.
Ev, Jenny'e annesinden miras kalmıştı. İki katlıydı. Sonradan yapılanlarla beraber altı tane odası vardı. Altı oda demek ben ve Jenny ile birlikte dört kişi daha demekti. Jenny, öğrencilere para yardımı yapmak yerine evini açan hayırseverlerden birisiydi. Hoş bir davranıştı fakat yanlış bir tercih gibi görünüyordu.
Çünkü ben olsam üniversiteye gitmek için uzun bir yolculuk yapmayı göze alacağıma kampüste yaşamayı tercih ederdim. Zaten öyle de tercih etmiştim. Sonraysa hayatımda hiçbir zaman öngöremeyeceğim bir olay yaşanmıştı.
Sonuç olarak işte buradaydım.
"İşte odan burası. Akşam yemeğine kadar güzelce dinlenirsin. Kimse seni rahatsız etmez."
Merak ettiğim o soruyu sordum. Merak etmeyi bıraktığımı sanmıştım fakat insanlar hiçbir zaman meraklarını dizginleyemezler.
"Jenny, evdeki diğer insanlar nerede?"
Jenny, alt dudağını ısırıp gözlerini sol yukarıya doğru kaldırdı. Düşünüyordu. Cevabını bekledim.
"Caleb ve Grace işe gittiler. Evan ve Sophia ise okuldalar. Bu arada Evan kardeşi Ethan ile birlikte bizimle kalıyor. İkizler. Ethan muhtemelen hala uyuyordur. Kendisi kardeşinin aksine tam bir gece kuşu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If Today Was Your Last Day
Fanfiction"Eğer içinde bulunduğun gün senin son günün olsaydı ne yapmak isterdin?" Tori Rodriguez, en yakın arkadaşı Calum Hood'un ölümünden sonra ikisinin hayalindeki kasabaya benzeyen Piermont'da bir öğrenci evine yerleşir. Yedi kişinin yaşandığı bu evde ha...