19. Bölüm

349 35 78
                                    

"Sence saçlarım açık mı kalmalı yoksa toplamalı mıyım?"

Soruma cevap almak için yatağımın üzerinde pür dikkat beni izleyen Duke'a baktım. Cevap olarak sadece bana havlamakla yetindi. Sanırım köpek dilini çözdüğümü düşünüyordu ama ne yazık ki onu anlayan tek kişi Calum olduğu için bu cevabını anlayamamıştım.

Tekrar aynaya dönüp kendime baktım. Önden inci düğmeleri, kare yakalı ama dekolteye minik V inişi olan puf kollu, kısa diz üstü beyaz bir elbise giymiştim. Beyaz inci küpelerimi takmıştım. Küpelerimin ortaya çıkmasını istiyordum ama onun için saçımı topuz yapmam gerekiyordu. Gerçi saçlarım düz olduğu için kulaklarımın arkasına da sıkıştırabilirdim. İnci taşlı tokalarımla saçlarımı yüzümden uzaklaştırıp kulaklarımı açığa çıkardım.

Tam iki saattir elimdeki tüm elbiseleri deniyordum. Neyse ki sonuç güzel olmuş ve ayırdığım saatlere kesinlikle değmişti. Beyaz sandaletlerimi de giyersem bir melek gibi Luke'un bakışlarını üzerimde tutabilirdim.

"Tori! Luke geldi!"

Kapıyı açtım ve cevap olarak "Yukarı yolla," dedim Michael'a.

Panayıra gitmek için sözleştiğimiz gün, Luke'un ertesi güne sürpriz bir sınavı çıktığı için ertelemek zorunda kalmıştık. Neyse ki bir ertelemeye daha gerek kalmadan buluşabilmiştik.

İki dakika geçti geçmedi Luke kapıyı çaldı. Çağırdığımda içeriye girip önce yatağın üzerindeki Duke'a sonra yatağın ucunda oturan bana baktı.

Ayağa kalkıp öylece karşısına dikildim. Luke'un bana iltifat edeceğine emindim ama yine de bana böyle bakmasını beklemiyordum.

Sanki gerçekten bir melekmişim gibi mavi gözleri hayranlık dolu ışıltılarla beni süzüyordu. Kalbim de dahil tüm vücudumun onun bakışları altında ısındığını hissettim.

Pastel bir pembe ruj sürdüğüm dudaklarımı birbirine bastırdım. Bakışları beni biraz utandırdığı için gözlerimi ondan kaçırdım.

"Tori, sen," doğru tanımlamayı bulmak için duraksadı, "nefes kesici görünüyorsun."

İltifatına karşılık vermem gerekiyordu ama hâlâ bu tür konuşmaları ustalıkla sürdürmeyi başaramıyordum. Halbuki Calum ile alıştırma yaparken gayet güzel toparlıyordum.

"Abartmana gerek yok Luke."

Elbette bu güzel anı elime yüzüme bulaştırmam lazımdı. Calum'ın en nefret ettiği cümleyi kurarak, iltifatı geri çevirmiştim.

Kot ceketimi ve omuz çantamı alma bahanesiyle bir süredir bakışlarımı Luke'dan uzak tutuyordum. Neden bu kadar utandığımı bilmiyordum ama içim kıpır kıpırdı.

Sanki ilk kez bir randevuya çıkıyormuş gibiydim.

"Hey." Gözlerimi yakalamak için başını eğdi. Mahcup bir tebessümle ona baktım.

"Çok güzel görünüyorsun, Tori. Bunu sadece giydiğin elbise ya da yaptığın makyaj için söylemiyorum."

Bakışlarının derinliği bir kez daha beni esir aldı. Onu her gördüğümde kendimi ona çekilirken bulmaya henüz alışamamıştım.

"Onları yapmamış olsan bile seni güzel bulurdum. Çünkü çok doğalsın. Güzel görünmek, nefes kesmek için çabalamıyorsun. Bu da seni çok daha özel ve güzel yapıyor."

Luke, kelimelerle ustaca oynayan bir dahiydi. Nutkum tutulmuş bir vaziyette onun sözlerini sindirmeye çalışırken onun da beyaz bir gömlek giydiğini fark ettim. Elinde benimki gibi açık mavi bir kot ceket vardı. Pantolonu da aynı açık mavi renkte bacaklarını saran bir kottu.

If Today Was Your Last DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin