Michael'ın geleceği gün hava mucizevi bir şekilde aydınlandı. Bizi günlerce eve hapseden kara bulutlar dağılmış, yerini güneşe teslim etmişlerdi.
Kasvetli o günlere rağmen neşemi ve enerjimi düşürmedim. Michael'ın gelişi için heyecanla gün sayıyordum. Evdekiler de yakın bir arkadaşımın geleceğini duyunca en az benim kadar mutlu olmuşlardı. Sophia'nın bile gözleri heyecanla parlamıştı ama bu heyecanın iyi yönde olmadığına emindim. Hayatım hakkında hala araştırma yapmaya devam ettiğini biliyordum. Beni konuşturmak için inatla Evan'ı kullanmaya devam ediyordu. Evan ise bulaştığı oyunu bilmeden ona alet oluyordu.
Kendi özel hayatım hakkında ketum bir yapım vardı. Grace ve Ethan bunu ilk fark eden kişiler olmuşlardı. Ben konuşmadıkça soru sormuyorlar ama anlattığımda da büyük bir hevesle beni dinliyorlardı.
Caleb günlerdir eve gelmiyordu. Duyduğum kadarıyla kız arkadaşıyla arasını düzeltmek için şehir dışına çıkmıştı. Onunla fazla konuşma fırsatım olmamıştı ama onun da iyi biri olduğunu düşünüyordum.
Fırtınanın hakim olduğu üç gün boyunca Luke'u görememiştim. Şimdi de planlarımızda bir değişiklik olup olmadığını bile bilmeden Michael'ı karşılamak için hazırlık yapıyordum.
Beni Ethan da götürebilirdi ama ben Luke'u görmek istiyordum. Onu özlemiştim.
Kapım tıklatılınca doğruldum ve içeriye girmesini söyledim. Muhtemelen Ethan planı sormak için gelmişti.
Kapıda önce Luke'un kıvrılmaya başlamış sarı saçları göründü. Kalbim hızla çarpmaya başlarken yüzümdeki gülümsemeyi silemedim. Başından sonra vücudu da kapıda göründü ve içeriye girdi. Üzerinde lacivert düz bir tişört, altında da siyah bir pantolon vardı. Saçları üç gün öncesine nazaran biraz daha uzun ve kıvırcıktı.
Saçları Luke gibi hızlı uzayan bir kişi daha tanıyordum. O kişi de Calum. Saçlarının kıvırcık olmasından nefret eder. Saçları da onunla inatlaşır gibi çok hızlı uzar.
"Gördüklerini beğenmedin mi? Yüzün solmaya başladı."
Yüzüme gülümsemeyi tekrar oturtmaya çalışıp dikkatimi Luke'a verdim. Tek kaşımı kaldırıp bir elimi belime yerleştirdim.
"Sen gördüklerini beğendin mi?"
Endişeli yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi. Mavi gözleri aynı mavi tonlarındaki kolsuz gömleğimde ve beyaz kısa şortumda dolaştı. İlk kez Calum'ın tişörtleri dışında bir kıyafet giyiyordum. Grace ve Jenny geçen haftalardaki Kızlar Günü’müzde bana bir sürü kıyafet aldırmışlardı. Ben de yavaş yavaş onları giymeye başlamıştım.
Luke'un bakışları bacaklarımda kısa bir süre takılı kaldıktan sonra tekrar gözlerime çevrildi. Ardından tekrar bakışlarını eğip elini ensesine attı.
"Hoş," duraksadı ve sonra "hoş görünüyorsun," diyerek cümlesini tamamladı.
Gülümseyerek çantamın fermuarını çektim. Ardından ona baktım.
"Teşekkür ederim. Sen de hoş görünüyorsun."
Başını kaldırıp bana tebessüm etti. Yanakları bana iltifat ettiği andan beridir al aldı. Gülümsememi bastırmak için masama gidip oturdum ve küçük aynamı çıkarıp koyu pembe rujumu sürdüm.
Luke yanıma gelip sırtına duvara verdi ve beni izlemeye başladı. Beni böyle dikkatle izlediği için ona şaka yollu takılmak istedim ama bunu yapmaktan vazgeçtim.
"Sana bir ayna almalıyız."
Umursamaz bir şekilde omuz silktim. Rujumu kapatıp masadaki beyaz kutuya attıktan sonra ona başka bir soru sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If Today Was Your Last Day
Fanfiction"Eğer içinde bulunduğun gün senin son günün olsaydı ne yapmak isterdin?" Tori Rodriguez, en yakın arkadaşı Calum Hood'un ölümünden sonra ikisinin hayalindeki kasabaya benzeyen Piermont'da bir öğrenci evine yerleşir. Yedi kişinin yaşandığı bu evde ha...