18. Bölüm

398 33 60
                                    

Sadece dokunabilsem gerisi gelecek gibiydi ama Luke'un elindeki gitarı bir türlü alamıyordum. Luke vermediği için değil, alırken ellerim benim zayıflığımı ele verip titremeye başladıkları için.

Calum'ın çaldığı tüm şarkıların hepsini duyabiliyordum. Şu anda yanımızda olmasa bile onu hissedebiliyordum. Sonuçta aramızdaki bağı kuvvetlendirmek için bana müziği öğreten oydu ve haklı da çıkmıştı.

"Biliyorum muhteşem bir bedenim var ama gitarı alırsan manzarayı daha iyi görebilirsin diye düşünüyorum."

Luke, ne zaman anılarıma dalıp gitsem ağını atıp beni tekrar suyun yüzeyine çıkarıyordu. Şu anda karşımda sadece mayosu ve benden aldığı -Calum'ın verdiği- kolyemle duruyordu. Kolyem gitarının arkasında kalmıştı o yüzden ucuna eklediği şeyi göremiyordum. Bu konuda merakım ağır bastığı için de gözlerim sürekli onun çıplak göğsüne kayıyordu.

"Sen çalarken daha fazla hoşuma gidiyor."

Luke, alt dudağını sarkıtıp üzüldüğünü gizlemeden bakışlarını kucağındaki gitara çevirdi. Bugün yanında, bizim evimize de getirdiği akustik gitarını getirmişti. Calum'ın gitarına benzemese de baktıkça içim sızlıyordu.

Calum bana her zaman, "Gitarlarımın çalınmadığı bir günü düşünemiyorum ve onları sadece sana emanet edebilirim. O yüzden lütfen çalmaya ara verme," der. Biriktirdiği tüm paraları gitarlarına yatırır. Şimdi onların sessiz kaldığını düşünmek boğazımın düğümlenmesine ve suçluluk duymama sebep oluyordu.

Luke, sessiz kalıp tanıdık bir melodi çalmaya başlarken çevreme baktım. Jack'in getirdiği turist grubundan çok uzaktaydık. Artık seslerini bile duyamıyordum. Nehrin suyu, ortasına gelsem bile ancak belime kadar ulaşırdı. Ayrıca o kadar temizdi ki oturduğum yerden dibini görebiliyordum.

Bizse temizlik konusunda hâlâ hayret ettiğim bir kumsalda oturuyorduk. Luke, çoktan üzerini çıkarmıştı. Benimse üzerimde mavi beyaz çizgili mayom ve Calum'a ait beyaz tişörtüm vardı.

Sekiz aydır Calum'ın tasvip etmediği davranışları sergiliyordum. Çalmayı bırakmıştım. Sesim güzel olmasa da eğlenmek için mırıldandığım şarkıları söylemeyi de bırakmıştım. Her gün kahkaha atmak yerine ağlıyordum. Şükretmeyi kesmiştim. İçinde bulunduğum günü son günümmüş gibi yaşamayı bırakmıştım.

Calum benden nefret ediyor olmalı.

Çatık kaşlarıyla beni izlediğini hayal ettiğimde tenimden bir ürperti geçti. Luke, bizi özellikle de rüzgarı kestiği için buraya getirmeyi tercih etmişti. O yüzden ürperti soğuktan değil, üzerime dikilmiş koyu kahverengi gözlerdendi.

"Böyle devam edersen sonsuza kadar kolyenden ve benden uzak kalacaksın," dediğini duyabiliyordum.

İçime dolan korkuyla sırtımı dikleştirdim. Calum'ı bir daha görememe düşüncesi bile nefesimi kesmeye yetiyordu.

"Gitarını hâlâ bana vermek istiyor musun?"

Luke'un mavi gözleri bana doğru çevrildi. Gözleri umutla parladığında cevabımı almıştım ama yine de sözlü dile getirdi.

"Elbette. Zaten almama konusunda ısrarcı olmaya devam etseydin sonsuza dek susup seninle bir daha konuşmayacaktım."

Luke'un cümlesinde sadece "sonsuza dek," ve "seninle bir daha konuşmayacaktım," kısımlarına takılmıştım. Ya zihnimi okuyordu ya da biri onu böyle söylemesi için teşvik ediyordu. Luke, sanki beni uzun zamandır tanıyor gibi konuşup, tespitler yapıyor ve ona göre davranışlarına yön veriyordu.

If Today Was Your Last DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin