"Kolyemi gördünüz mü?"
Merdivenleri koşarak inip salona ve mutfağa doğru seslendim. Ev halkı kalabalık olduğu için her yerden bir sakin çıkabiliyordu.
Grace, üzerinde çalıştığı dükkanın logosunun bulunduğu bir tişört giymişti. Altında da kendi tarzının aksine siyah kalem bir etek vardı ve mutfaktan yanıma gelirken onu aşağıya doğru çekiştirip duruyordu. Yüzündeki memnuniyetsiz ifade üç blok öteden bile görülebilecek kadar belirgindi.
"Şu lanet etekten nefret ediyorum! Nasıl bir kolyeden bahsediyorsun?"
Ağlamayacağım.
Bir elimi göğüslerimin altına kadar indirdim.
"Şu boylarda. Üzerinde yuvarlak küçük bir simge var. Ayrıca küçük siyah bir gitar ve bir de deniz kabuğu da var."
Evan da Grace'in yanında belirmişti ama anlattıklarımı anladığından ya da dinlediğinden şüpheliydim. Aptal değildim. Calum bu özelliğime bayılır. Biri benden hoşlanıyorsa radarım anında o kişiyi tespit ederdi. Bu sayede eğer ona meylim yoksa onlara umut verecek davranışlarda bulunmaz ve arama mesafe koyardım.
Ne yazık ki Evan bir haftadır ondan kaçtığımı hiçbir şekilde idrak edemiyordu. Hani kardeşlerden en zekisi oydu? Ethan'ın ondan daha farklı zevkleri olabilirdi ama en azından kendisinden hoşlanmayan birini anlayacak kadar zekiydi.
Genzimi temizledim. Evan bakışlarını göğüslerimden çekip gözlerime çevirdi. Tanrım! Göğüslerim büyük de değildi. Neden bazı erkekler tam bir embesil olduğunu kanıtlamak için gözlerini göğüslere diker ki?
"Gel! Panoya yazalım. Kaybolan eşyalarımızı oraya yazarız ya da fotoğrafını asarız."
Grace, beni bir haftadır yaptığı gibi yeniden Evan'dan kurtardı. Grace de en az benim kadar dikkatli biriydi. Ayrıca kasabanın çöpçatanı olduğunu duymuştum. Kendisine bunu sorduğumda da ünvanını gururla onaylamıştı.
Buzdolabının yanındaki, aslında herkesin görebileceği fakat benim dikkatimi çekmemiş olan mantar panonun önüne geldik. Tam da tahmin ettiğim gibi kaybolan eşyalar genelde Ethan'a aitti. Onun yazısını herkesten daha kolay seçebiliyordum. El yazıları insanların kişiliğini ortaya seren bir araçmış meğersem.
Kağıda kolyemi tarif ederken Grace usulca kulağıma doğru yaklaştı. Bu davranışı Evan'ın kulağının hala bizde olduğunu işaret ediyordu.
"Neden kolyeni o gün birlikte olduğun kişiye sormuyorsun? Belki o görmüştür?"
Boğazıma takılan hayali yumruyu gönderebilmek için sertçe yutkundum. Kolyemi normalde hiç boynumdan çıkarmazdım ama o gün belki bir ihtimal odamda düşürdüğüme inanmış ve kolyemi Luke'a sormamıştım.
Ayrıca ona bakmak bile içimi sızlatıyordu. Evdekilere o günü anlatmamıştım. Babama dahi anlatmamıştım. Calum'a anlatmak isterdim ama bildiğini biliyorum. Yani eğer Luke da birilerine anlatmadıysa o gün hala ikimizin arasındaki bir sırdı.
Sophia beni sadece gözleriyle ve sözcükleriyle hançerlediğine göre Luke henüz sırrımızı açığa çıkarmamıştı.
"Ona sorman gerek. Seninle konuşamadığı için üzüldüğünü görebiliyorum ve her gün bana seni soruyor."
Dudağımı ısırdım ve yazmış olduğum kağıdı mantar panoya astım. Kırmızı başlı iğneye biraz daha bakarsam panoda o boyutlarda bir delik açabileceğime emindim.
Luke ile aramızdaki mesafeyi fark eden tek kişi Grace olmuştu. Evde kendimi en yakın hissettiğim kişi de oydu. Bana hep Michael'ı hatırlatıyordu. Kaybettiğim hayatımın peşimde dolaşan hayaleti gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If Today Was Your Last Day
Fanfiction"Eğer içinde bulunduğun gün senin son günün olsaydı ne yapmak isterdin?" Tori Rodriguez, en yakın arkadaşı Calum Hood'un ölümünden sonra ikisinin hayalindeki kasabaya benzeyen Piermont'da bir öğrenci evine yerleşir. Yedi kişinin yaşandığı bu evde ha...