5. Bölüm

405 39 48
                                    

"Calum!"

Yatağımdan sıçrayarak uyandım. Karanlıkta bir kez daha onun adını sayıkladım. Rüyamın etkisinden yavaş yavaş sıyrılırken bulunduğum yeri fark ettim.

Evimde değildim. Bambaşka bir odadaydım. Penceremden yansıyan ışıklardan gördüğüm kadarıyla oda boştu.

O, yoktu.

"Yoksa orada mısın? Bana bir işaret mi vermeye çalışıyorsun?"

Seslenişimin boşa bir çaba olduğunu bilsem de vazgeçemediğim bir alışkanlığa dönüşmüştü.

Vaktim varken her şeyi yazmalıydım. Halbuki anı defterleri tutmayı severdim. Günü gününe değil, anıları biriktirdiğim defterlerim vardı. O günlerden hatıralar, saçma çizimler, karalamalar...

Calum ile hayat her zaman hızlıdır. Öyle hızlıdır ki defter tutmaya fırsatınız kalmaz.

Ben bu konuda hafızama güvendim. Hiçbir zaman anıları gizlemeyeceğini, unutmayacağını düşündüm. Görünen o ki yanılmışım.

Eşyalarımı almadan, hatta pijamalarımı bile değiştirmeden odamdan dışarıya çıktım. Calum burada olduğumu biliyor. Ben bile henüz anlamamışken o benim buraya geldiğimi biliyor. Bana işaret yolluyor.

Yalınayak evden dışarıya çıktım. Piermont'un gece ayazı çıplak bacaklarıma dokunup geçerek tenimde birer ürperti bıraktı.

Hangi yöne gitmem gerekiyordu? Bana hiç bu konudan bahsetmemiş, onu bulabileceğim bir açık adres de vermemişti.

Bu kasabada kaç tane arabasız girilen ormanlık alan olabilir ki? Bir tarafı zaten boylu boyunca kıyı kesimiydi. En azından var olan ihtimalleri düşürmüştüm.

Calum kendimi kötü hissettiğimde, umutsuz olduğumda ya da önemli günlerde bana sürprizler hazırlar. O sürprizlere ulaşmam için de minik ipuçları bırakır. Bir küçük kağıt, aramadan göremeyeceğim ok işaretleri, ışık oyunları... Bazen eşyaların bile yönünü değiştirir. Böylece gideceğim yönü ya da sıradaki ipucunu daha kolay bulmamı sağlar.

Şimdi de bir yerlerde ipucu olmalı. Ona ulaşmam gerek. Bana bir sürpriz hazırladığına eminim. Yoksa bu rüyayı görmezdim.

"Tori!"

Karanlıkta, ay ışığı ve sokak lambalarının ışığı sayesinde Luke'un bana doğru geldiğini gördüm. Daha doğrusu beni tanıyan en uzun erkek o olduğu için görüşümü engelleyen gözyaşlarıma rağmen Luke'u tanıdım.

"Neler oluyor? Ağlıyor musun sen?"

Ağlıyor muydum? Neden ağlıyordum ki? Sonuçta Calum ile görüşeceğim. Biz birbirimizi göreceğimizde hep mutlu oluruz. O yüzden gülmem gerek.

Peki neden kendimi her zamanki gibi mutlu hissetmiyorum? Neden hala ağlamaya devam ediyorum?

"Hadi, seni eve götüreyim."

Luke'un sesi Piermont'un rüzgarı kadar hafifti. Bana acımıyor ama anlamaya çalışıyordu. Anlarken de beni korkutmamak için uğraşıyordu.

Yine de beni, ne zaman bu kadar uzaklaştığımı bilmediğim eve yönlendirirken korkuyla geri çekildim.

"Hayır! Benim gitmem gerek."

Her şeyi anlıyordum. Luke bana engel olmaya çalışıyordu. Calum ile görüşmemi istemiyordu.

Luke kollarıyla benim omuzlarımı tuttu. Silkelenip geri çekildiğimde bir adım öne çıktı. Ben de bir adım daha geriye gittim.

"Tori neler oluyor? Nereye gitmen gerek?"

If Today Was Your Last DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin