21. Bölüm

308 38 45
                                    

Her zaman duygularımı kelimelere dökebileceğime inanmıştım. Dünya üzerinde o kadar fazla dil vardı ki en azından birinde bile olsa hissettiklerimizi tam ve doğru aktarabileceğimiz kelimeler bulunmalıydı.

Ben o dili henüz bulamamıştım ya da duyguların hepsi kelimelere dökülemezdi. Belki de bu yüzden birbirimizi tam anlamıyla çözemiyorduk.

Verandada oturuyordum. Hava gittikçe soğumaya başlamıştı ama benim titrememin nedeni bu değildi. Tabii Ethan bunu bilmediği için üşüdüğümü düşünerek evin içerisinden ısıtıcı getirmişti. İçeriye girmek istersem dalgınlıkla kablosuna ya da kendisine takılmamam için sol tarafımda yere yerleştirmişti. Kendisi de verandada bir ileri bir geri yürüyerek öfkeli bir biçimde telefonunu kurcalıyordu. Aklına gelen her numarayı aramıştı. Luke da dahil.

Aklıma Luke gelince gözlerimi kapatıp ağlama isteğimin geldiğini belirten titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım. Ethan'ın oturduğum bankta beni bir bebekmişçesine kundakladığı battaniyeye iyice sarındım. İçimden dua etmeye devam ettim. Bir mucize için, ikinci bir şans için.

"Ashton neden açmıyor? Lanet herif."

Ethan'ın cep telefonu bataryasının tükendiğini belirten bir ses çıkardı. Ethan telefonunu cebine yerleştirip yanımdaki boşluğa oturup başını ellerinin arasına aldı.

Tahminimce üç saat geçmişti. Evan ve diğerleri hastaneye gittiğinden beri. Hava kararmış, yoldaki sokak lambaları sarı, cılız ışıklarla yanmıştı. Artık bize haber vermeleri gerekirdi. Benden ne kadar nefret ederlerse etsinler haber vermeleri lazımdı. En azından Ethan için.

Ya durum çok kötüydü ve bu nedenle akıllarından çıkmıştık ya da bile isteye haber vermek istemiyorlardı.

"Ona bir şey olmaz. Luke çok dikkatli bir sürücüdür."

Calum da öyleydi. Tanıdığım en dikkatli sürücüydü. Fakat ölüm insanı her şekilde bulabiliyordu.

Hıçkırdım. Dolan gözlerimden yaşların akmasını bu kez önleyemedim. Ethan kollarını bana sardı. Yatıştırmak için başka bir cümle kurmadı. Zaten kendisi de en az benim kadar endişe ediyordu.

Luke'ların evinin tek bir ışığı bile yanmıyordu. Sanki ölüm sessizliği düşmüş gibiydi. Sokak da öyle. Ne yolda bir yürüyen insan ne de araba vardı. Sadece ara sıra göz kırpan lambalar hareket katıyordu. Cırcır böcekleri de olmasa kasabanın tüm seslerini içime aldığımı düşünecektim.

Onu daha yeni bulmuştum fakat ellerimin arasından kayıp gitmek üzereydi. Calum gibi. Sadece ellerim bu kez kanla kaplı değildi.

Calum'ın yeniden böyle bir acıyla yüzleşmeme izin vermeyeceğine inanıyordum. Bunu kaldıramayacağımı biliyordu. Bir kalbe bir acı yeterliydi. Benim kalbim beden yaşımdan çok daha yaşlıydı. Her gün kanıyordu. Ellerimdeki kanın aksine o kan hiçbir zaman durmayacaktı.

Gözlerimi sertçe kapatıp tekrar, tekrar ve tekrar aynı duayı ettim. Luke'u benden alınmaması için sesimi duyan her varlığa yalvardım.

Sokağa hız limitlerini aştığını çekinmeden gösteren bir aracın asfalta sürtünen sert lastik sesini işittiğimizde Ethan ayağa kalkıp o yöne baktı ve gelen aracı tanımaya çalıştı. Ben de son gücümle o yöne doğru baktım.

"Jack geldi bu onun arabası."

Araba ciyaklayarak evimizin önünde durdu. İçerideki kişi arabanın kontağını bile kapatmadan araçtan çıktı. Aracı dolanırken üzerimdeki battaniyeyi yere atıp ayağa fırladım.

"Luke!"

Koşmaya başladım. Merdivenin önüne ulaşmış Luke'un dengesini bozmasına sebep olacak şekilde üzerine atladım. Sendelese de sıkıca beni tuttu. Elini belime yerleştirip diğer eliyle de saçlarımı okşadı.

If Today Was Your Last DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin