Ölümü hiç düşünmedim. Calum her gün hayatının son günüymüş gibi yaşar. Cesaret edemediği bir konu olduğunda, "Öldüğümde bu şeye cesaret edemediğim için pişmanlık duyar mıyım?" der ve kendisine genelde "Evet." cevabını vererek cesaretini toplar.
Ben öldüğümde hayatımda pek çok pişmanlık olacaktı. Mesela Calum'a her gün "Seni seviyorum." demedim. O ise her gün belki de aynı gün içerisinde onlarca kez bana bu cümleyi kurar. Bense Han Solo gibi "Biliyorum." ya da "Ben de." cevabını veririm.
Şimdiki aklım olsa ona sarılıp kendisini hayatımdaki hatta dünyadaki her şeyden daha fazla sevdiğimi söylerdim.
"Tanrıya şükür!"
Eğer ölmüş olsaydım Luke için de pişmanlık duyardım. Kimse bir başkasının ölümüne şahit olmak istemez. Hele de kurtarmak için elinde bir şans varsa ve yine de kurtarmayı başaramamışsa.
Boğulmadan ölmedim ama öksürmekten ölebilirdim. Yuttuğum sular nedeniyle iç organlarımı çıkarmıyordum ama eminim ki eğer doğal yaşam döngümde böyle bir öksürük krizine girseydim kesinlikle iç organlarımı da etrafa saçarak ölürdüm.
Yavaşça doğruldum ve Luke'un hala şükretmeye devam eden sesine karşılık birkaç kere daha öksürdüm. Kendimi Luke'un bedenine yasladım. Zaten doğrulmam için bana destek olurken de fazlasıyla yakınımdaydı. Şimdi bedenlerimizden akan sular hangimizin olduğunu bilemeden birbirimizinkine karışıyordu.
Hala hayatta olup olmadığımı anlamak için Luke'un önümde duran bana sarılı koluna tutundum. Düşündüğümden daha sert ve kaslıydı. Nabzının atışını duyabiliyordum.
O yaşıyorsa ben de yaşıyorum demektir.
Ardından kumun sıcaklığını hissettim. Luke, beni daha önce sadece ressamların resimlerinde gördüğüm bir kumsala çıkarmıştı. Ayağıma ara sıra suyun köpükleri dokunuyordu.
Luke, korkunun ve adrenalinin verdiği titremeyle derin soluklar alıp veriyordu. Benim de ondan aşağı kalır bir yanım yoktu. Ciğerlerime hava doldurabilmek için alabileceğim kadar derin nefesler alıp hırıltıyla bırakıyordum.
"Aptalsın."
Luke'un dudaklarını bu siteminden sonra ıslak saçlarımın üzerinde hissettim. Neyse ki bedenim zaten titriyordu. O yüzden titrememin asıl nedeninin onun dudaklarının bana aktardığı elektrik olduğunu anlamadı.
"Özür dilerim." dedim. Sesim beklediğimden daha hırıltılı ve cılız çıktı.
Luke, kollarını daha sıkı sarıp sanki yeterince yakın değilmişiz gibi beni biraz daha kendisine çekti. Yaşadığı şoku tahmin edebiliyordum. Hatta biliyordum. Aynısını yaşamıştım. Sadece benim kollarımdaki bedenin kalbi benimki kadar gürültülü atmıyordu.
Hatta hiç atmıyordu.
Hıçkırıp ağlamaya başladım. Luke'un tutmakta olduğum kolunu daha sıkı tuttum. Sanki bırakırsam onu da kaybedecekmişim gibi hissediyordum. Yeni tanışmıştık evet ama bir insanı daha kaybetmeye dayanabileceğimi sanmıyordum.
Beni yatıştırmak için tek bir kelime bile etmedi. Bu yüzden onu daha fazla sevdim. Calum da ağlarken beni sakinleştirmeye çalışmaz. Ağladıktan sonra rahatlayıp eski halime döndüğümü bilir.
Şimdiki sorunum artık ağladıktan sonra eski halime dönemememdi.
"Biliyor musun içimde hep bir huzursuzluk vardı."
Burnumu çektim. Tanrım! Karşısında kötü bir izlenim bırakıyor olmalıydım.
"Atlama problemin yüzünden öyle değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
If Today Was Your Last Day
Fanfiction"Eğer içinde bulunduğun gün senin son günün olsaydı ne yapmak isterdin?" Tori Rodriguez, en yakın arkadaşı Calum Hood'un ölümünden sonra ikisinin hayalindeki kasabaya benzeyen Piermont'da bir öğrenci evine yerleşir. Yedi kişinin yaşandığı bu evde ha...