23. Bölüm

305 32 33
                                    

Sonsuzluk yolculuğuna çıkan bir insanın arkasında bıraktığı izleri takip etmek kadar insanı hem yaralayan hem de mutlu eden bir eylem yoktu. Mutluydum çünkü onu onun izlerini takip edecek, tanıyacak kadar iyi tanıyordum. Yaralıydım çünkü onun izlerini onsuz takip etmek ve bu her adımda bir iz azalttığımı biliyordum. Bir gün o izler bitecekti ve ben bu yolda çırılçıplak, kimsesiz kalacaktım.

Bakışlarımı durgun mavi denize çevirdim. Yaklaşık iki saat sonra bu durgun deniz sörfçülerin keyfini yerine getirecek dalgalarla karşımıza çıkacaktı. Şimdiyse hafif bir rüzgar deniz yüzeyini bir satene dokunur gibi okşuyordu. Yüzüme çarpan ılıklığa burukça gülümsedim.

"Seni buraya getirecekti."

Luke, uzun zamandır içinde tutmuş ve artık dayanamıyormuş gibi sessizliği bölüp bir çırpıda bu cümleyi kurdu. İlk o anlatmayı teklif ettiği için kendimi rahatlamış hissetsem de bir yanım huzursuzdu. Yükümü tek başıma taşımaktan yorulmuştum ve onun yükünü almak konusunda hazır olup olmadığımı bilmiyordum. Ondan duyacaklarımın neredeyse tamamının yeni bilgi olacağını hissetmem de endişeme tuz biber ekiyordu.

Bedenimi ona doğru çevirip, o anlatırken güç bulması adına elini tuttum. Sarılmak da istiyordum ama o anda bu kadar temas daha doğru gelmişti. Luke, tereddüt barındıran sesiyle anlatmaya başladı.

"Buraya arkadaş grubuyla geldiği gezi sırasında tanışmıştık. Jack o zaman sahilde cankurtaranlık yapıyordu. Kasabayı avucunun içi gibi bildiğinden dolayı onların rehberleri olmayı kabul etmiş. Zaten ondan sonra rehberlik işine kendisini daha fazla adadı."

Luke derin bir nefes alıp bakışlarını sahilde dolaştırdı. Onun önerisiyle insanlardan biraz daha uzak, göze batmayacağımız bir yere gitmiştik. Yine de Luke sessizleştiğinde sahilde voleybol oynayan gençlerin neşeli kahkahaları ve zafer çığlıklarını duyabiliyordum.

Çok tuhaftı. Lisede edebiyat dersinde ölümden bahsederken öğretmenimiz bize bu evrende birer toz taneciği olduğumuzu söylemişti. Fizik öğretmenimiz atomlardan yola çıkarak bizleri anlatmak isterdi muhtemelen ama toz taneciği kulağa daha edebî geldiği için daha fazla aklımda kalmıştı.

"Hepimiz birer toz taneciğiz. Rüzgâr da ölüm. Biz de ne kadar ona yakalanmamak adına kalabalığa karışmaya çalışsak da önünde sonunda ona karışmaya ve onun bizi bambaşka diyarlara götürmesine izin vermeye mahkumuz."

Hayatımdaki en değerli insanlardan ikisini, annem ve Calum, kaybettiğim halde hâlâ ölümü tanımlayamıyordum. Sadece eskiye nazaran artık onun daha fazla bilincindeydim. Fakat öğretmenimin söylediği bu cümleler ara ara kulağıma doluyordu. Calum, öğretmenimin bahsettiği o rüzgarın şiddetine dayanamamış ve beni bırakarak rüzgarın götürdüğü yere giden bir toz taneciği olmuştu. Ona kızgın değildim. Beni yanında götürememesi onun suçu değildi. Rüzgâr beni o gün seçmemişti. Seçmesi için her gün yalvarmış olmama rağmen o, her gün dünyadaki başka toz taneciklerini yeni yolculuklara çıkarmıştı.

Hâlâ her gün aynı şeyi dilediğimi bilse Luke bana kızar mıydı acaba?

"Kanyona gittiklerinde şelaleden atlamayan o çocuk sendin, öyle değil mi?"

Luke utancını gizlemeyen bir gülümsemeyle başını salladı. O günlere geri döndüğü gözlerindeki mavinin derinleşmesi ve bakışlarının dalgınlaşmasından anlaşılıyordu. Geçmişe gitmek beni zorladığı kadar onu da zorluyordu. Özellikle de o geçmişte kaybettiğimiz ortak bir insan varken anlatılan her şey daha da yıpratıcı oluyordu.

"Bana o gün orada gülmeyen tek kişi Calum'dı. Beni anlamış gibiydi. Benim hakkımda hiçbir bilgisi olmadığı halde ne hissettiğimi çözmüştü."

If Today Was Your Last DayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin