Şehrin üniversitesi devasa bir kampüse sahip değildi ama genel yapısına uygun, tarihsel bir havası vardı. Max, bu üniversitedeki tek vampir, öğretim görevlisi değildi. Ama tek dost kimyagerdi. Onun şehir üzerindeki araştırmaları her zaman önemliydi. Mikail, cebine koyduğu listeyi istem dışı bir kez daha kontrol etti, fakülte kapısından girerken. Etrafta kalabalık öğrenci grupları vardı ve her topluluk içinden farklı konularda tartışmalar geliyordu. Aralarından geçerken, kimseyle göz göze gelmedi. Kimya katına çıktığında laboratuvara doğru hızla ilerledi. Kapı aralıktı. İçerideki tek kişi, beyaz önlüğüne sıçratmış olduğu suyu silmekle mücadele ediyordu.
Mikail aralık kapıyı ittikten sonra içeri girip kapıyı da arkasından kapattı.
- Yine önlüğünü kirletmekte ustasın görüyorum ki, dedi selam veren bir baş hareketiyle beraber.
Max gülümsedi. "Evet tamda dediğin gibi dostum" derken özlemli bir sesle, arkadaşına sarıldı. Mikail, dokunuşlardan pek hoşlanmazdı ama Max'in sıcakkanlılığı reddedilemez bir yakınlığı beraberinde getiriyordu.
Max, çekildiğinde masanın kenarına yaslanıp, kollarını bağladı. Mikail laboratuvara geldiğinde onu ziyaret etmek için gelmemişti şimdiye kadar. Her zaman keşfetmek istediği ve yardım istediği şeyler olmuştu. Şu anda da bunun farklı olduğunu düşünmüyordu. Onu uzun süre bekletmeden, Mikail listeyi cebinden çıkarıp, Max'e uzattı. Max elinden listeyi aldığında, Mikail ciddiyetle konuşmaya başlamıştı.
- Buradaki isimler, vampire dönüşen ya da en azından tamamen olmasa da, güçlerimizi kazanmaya başlayan insanlar. Bunun neden olduğunu bilmeye ihtiyacım var Max, bana onların ortak yönlerini bulmamda yardım eder misin?
- Tabii. Söylesene hiç örnek alabileceğim birini tanıyor musun? Yani en azından incelemem için bir kan örneği fena olmazdı.
- Birini tanıyorum. Kan alman için onu sana getiririm bir ara ama sen başla. Onun kanında bulacağından daha fazlasını şehirden bulabileceğini düşünüyorum. Nasıl oldu da hepsi bir anda böyle olabildi? Ortak olan bir şeyler olmalı.
"Merak etme halledeceğim, şimdi bana izin ver" derken yerine oturup kağıdı daha dikkatli taramaya başlamıştı gözleri. Mikail onun bu, bir anda yoğunlaşma durumlarına alışıktı, onu kendiyle bırakmak için yavaşça laboratuvardan çıktı.
Dışarıdaki kar biraz yavaşlamıştı ve karanlık basmaya başlamıştı bile. Bugün ev biraz daha fazla kalabalık olacaktı. Bir an huzur bulduğunu hissetti. Bir erkek için en iyi olabilecek şey, arkadaşlarla maç gecesi olabilirdi. Tıpkı bu akşam olması gerektiği gibi. Vampirler içinde bile bu klişe hiçbir zaman eskimezdi.
***
Ares maça zar zor yetişebilmiş olmanın telaşıyla, buzdolabından, acilen çıkardığı birayı açmaya çabalıyordu. Buz gibi bir biranın, vampirler arasında yapılan bir gece de bile yeri farklı oluyordu. Açamadığı şişeye doğru bakarken bir an gözlerini kıstı.
"Bu kadar gücüm var ve bir bira şişesini, iki saattir açamadım" diye söylendi dişlerinin arasından. Sonra zarif iki el şişeyi, Ares'in avcundan çekip aldı. Luna tezgâha yaslanıp gülümsedi. Henüz duş almıştı ve ıslak saçları yüzüne düşerken, Ares'in gözünden oldukça çekici görünüyordu. Yaraları çok hızlı iyileşmiyordu ama ağrı kesicilerle, kendini daha iyi hissettiğini söylüyordu. Üstelik konuştuğunda yüzüne yayılan gülümseme ve yüksek enerjisi insanı garip bir şekilde birden bire, sebepsizce mutlu ediyordu.
- Biliyor musun bazı şeyleri sadece insanlar yapabilir.
"Öyle mi?" derken Ares'in sesinin tonu etkileyici ve çok tatlıydı. Üstelik flört eden bir tınısı olduğu da yalanlanamazdı. Luna elindeki biranın kapağını açmadan önce, onun gözlerine baktı ve gülümsedi sonra gözlerini kaçırıp, birayı açtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019
FantasyKuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu bir macera ve aşk hikayesidir. Dünya normalde insanların düşündüğünün aksine, iki paralel evren ola...