_ Yemek için çok teşekkür ederim ama sanırım artık gitmem gerek.
Luna gülümseyerek konuşmuş olsa da sesindeki gerginliği saklayabilmiş olduğundan hiç emin değildi. Lars tabağında kalan son lokmayı ağzına attı ve ona hafifçe tebessüm etti. Başını yavaşça salladı ve yine ürkütücü olduğunu düşündüğü aşırı sakin sesle konuştu.
_ Elbette, nasıl istersen. Sana eşlik etmeme izin ver.
'Yo ... yo gerçekten hiç gerek yok...' Luna telaşla üzerine şalını attı ve Lars'a yeniden gülümsedi. Şu haliyle araştırdığı bir cinayet haberi için, katil ile yemek yiyen gazeteciyi andırıyordu. Tam olarak bir kurban gibi davranıyordu. Bu yüzden sakinleşmesi gerektiğini düşündü ve bir an için yerinden kalktı. Lars masaya para bırakıp, onunla beraber kalktı. Aslında onu hiç dinlemeyeceği ortadaydı, bu yüzden eşlik etmesine tahammül etmek dışında bir seçeneği yoktu. Üstelik bu randevuya mecbur bırakmış olduğu için yeniden öfkesi Ares'in üzerindeydi.
Dışarı çıktıklarında her şeyden uzaklaşmak için sabırsızlığı daha da artmıştı. Üstelik gitgide huzursuz olmaya başlıyordu. Bu huzursuzluk fazlaca can sıkıcıydı ve stresi yorucu olmaya başlamıştı. Bir an önce Ares'in onu önemseyip gelmesini istiyordu. Sonra tedirginliğini fazla yansıttığını düşünüp, kendine çeki düzen vermeye karar verdi ama geç kalmıştı; Lars'ın bakışları üzerindeydi ve pek de hoş olmayan bir şekilde onu inceliyordu.
'Bende olan ne seni rahatsız etti acaba?' dedi Lars huzursuz eden sakinliğiyle. Gülümsemesi hafifçe belirginleşti; "Ama bildiğim bir şey var prenses, çok cesur olduğun" dedi elini onun saçlarının ucunda gezdirirken. Luna hızla bir adım geri attı ve kısılan gözleri Lars'a odaklanmışken konuştu.
_ Hemen benden uzaklaş. Ve sakın bana dokunayım deme!"
Luna'nın sesi neredeyse bağırmaya yakındı. Titreklik değil belki ama sesindeki küçük kısıklıklar gerginliğini ortaya koyuyor, aslında açıkça korktuğunu gösteriyordu. Lars kımıldamadan, hafif gülümsemesi dudaklarında olduğu yerde kaldı bir süre. Sonra Luna gitmek için dönmek üzereyken, tek eli onun dirseğini kavradı, olabildiğince sert bir şekilde. Üstelik o kadar hızlı olmuştu ki bu hareket, Luna bunun geldiğini görmemişti. Yine de bu hareketin bedenine salgılattığı adrenalin ile beraber korku, onu iteklemesine sebep oldu. Bu, beklemediği bir sonuç yarattı. Az önce ittiği adamın birkaç saniye içinde tam karşı yoldaki arabasının üzerine uçuşunu izledi. Onu fırlatmıştı. Bunu nasıl yapabilirdi ki? Mümkün değildi. Onun ağırlığı, kendisininkinin üç katı falan olmalıydı. Bu, imkânsızdı. Şaşkınlıkla gözlerini ona dikmişken, Lars'ın hızla düştüğü yerden kalkışıyla, kendini toparladı. Neler olduğunu düşünmek için henüz yanlış bir zamandı. Üstelik Lars, yeniden karşı yola geçmek üzereyken çok daha sinirli görünüyordu.
Ancak bu defa bir şey daha oldu!
Bir an için Luna etrafına bakınmaya başladı çünkü Ares'in kokusunu aldığına yemin edebilirdi. Çok yakınında gibiydi ama aynı zamanda koku her yere yayılmıştı. Luna bunu çözmek için gözlerini etrafta gezdirirken, bir esintiyi hissetti ve aynı anda Lars adım atmadan, hızla onu deviren Ares'i gördü. Bir an dudaklarını geren şeyin gülümseme olduğuna yemin edebilirdi. Onu gördüğünde bu kadar iyi hissedeceğini tahmin etmemişti. Ares, az önce sarsılan Lars'ı ünü olan gücüyle sersemletmeye devam ediyordu. Hız, Lars'ın başını döndürmüş, kendine gelmesini engellemeye devam ediyordu.
Bir an için Luna durmasının daha akıllıca olduğunu düşündü ama avuçları içinde hissettiği sıcaklığı bırakması gerektiği gerçeğini görmezden gelemiyordu. Sonunda Ares ve Lars'ın olduğu tarafa geçmeye karar verdi. Bunu yapmayı düşündüğünde, avcunu açmış Lars'ı yakalamak üzere olduğunu fark etti. Her şeyi hareketlerinden daha yavaş düşünüyor gibiydi. O yapmaya karar verdiğinde, bir başka adıma çoktan geçmiş oluyordu. Lars kolunda Ares'in gücünün dışında bir sıcaklık hissetti. Luna'yla göz göze geldiğinde, neler olduğunu sorgulamak için çok geç olmuştu. Sonunda derisinin altında kemiklerin sesini duyduğuna neredeyse emindi. Gözlerini kısıp, ona bakmaya devam etti, bu gücün nasıl olduğunu anlamak o kadar zordu ki. Şaşırtıcı! Sonunda canı gerçekten acımaya başladığında kolunu çekmek için Luna'yı itti. Beklemediği bir şekilde dengesi değiştiği için, Luna yere düştüğünde, Lars, Ares'in dikkatinin dağılmasından da yararlanıp hızla sokaktan uzaklaştı. Geride kalan iki kişi de onu takip edememişti, nereye gittiğini anlamak oldukça zordu.
Ares, Luna yere düştüğünde, Lars'ı umursamayı bıraktı ve onun yanına çöktü.
"İyi misin?" dedi ve sesinde Luna'yı bir an için gülümseten bir endişeyle. Buna cevap vermek üzereyken bir arabanın sesiyle, ikisinin de bakışları yola çevrildi. Ares, Q7'yi gördüğünde gülümseme yüzünde bir an için muzur bir mutluluğu konuk etti. Luna merakla kaşlarını kaldırdığında, arabanın şoför koltuğundan, uzun boylu, oldukça gösterişli bir adam indi.
"Hadi al kucağına hatunu, çok uzun süre yolun ortasında bekleyemem." Dedi ve gülümsemesi, yakışıklı yüzünde oldukça ilgi çekici bir ışık yaymıştı. Gözleri iri ve mat bir maviydi, akşamın karanlığı bile ışıklarını sönükleştirmeyi başaramıyor gibiydi. Onu incelemeye devam ederken Luna, Ares'in onu kucağına almasına izin verdi.
Arabaya bindiklerinde gözleri kapanmak üzereydi. Görebildiği ayrıntılar vardı ama her şeyi belirginleştirebildiği söylenemezdi. Ares'in kucağında arka koltuğa yerleştiğini, arabadaki farklı bir dilde konuşan iki sarışın kadını hatırlıyordu. Gözleri kapandığında duyabildiği son şey de "Nasıl bir belaya bulaştınız böyle?" olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019
FantasyKuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu bir macera ve aşk hikayesidir. Dünya normalde insanların düşündüğünün aksine, iki paralel evren ola...