Arabadan indiklerinde Mikail kan kırmızı hortumun siyaha dönmeye başladığını gördü. Vincent'ın gücünü hissetmek çok zordu. Onu anlamak zordu. Mikail kaşlarını çattı. Dışarısı cehennem gibiydi. Her yer griye dönmüş, ateş tüm yeşili yakıp, kül etmişti.
Vincent neredeyse bir ölü gibi renksizdi. Gri zeminin üstünde onu fark etmek bile zordu. Herkes Vincent'a yardım için kalmıştı ancak, Mikail kimin nerede olduğunu göremiyordu. Toz içinde kalan alana girerken kolunu gözlerinin önüne siper etti. Bir yandan Vincent ve Katarina'nın oluşturduğu rüzgarın etkisine karşı koymaya çalışıyordu.
Rüzgarın ve tozun içine girdikçe, etrafta baygın yatan arkadaşlarını görüyordu. Herkes gücünü son damlasına kadar kullanmıştı. Ancak Vincent dayanıyordu. Cehennem köpekleri çok zorlamıştı. Vampirlerin hepsi neyle mücadele ettiğine emin olmadan girmişti bu savaşa.
Birkaç dakika sonra Mikail zeminin sallandığını hissetti. Kayan yıldız hissi veren bir ışık hızla tepelerinde parladı. Bir süre sonra Vincent'ın yönettiği bütün kan rengi toz açılmış ve onun acıyla bağırmasına neden olmuştu. Işık huzmesi o kadar parlak bir şekilde yere inmişti ki, Mikail gözlerini kapayarak, arkasını dönmek zorunda kalmıştı. Karvel'in nerde olduğunu merak ediyordu. Onun gücüne ihtiyaçları vardı.
Mikail gözlerini açabileceğini düşündüğü bir anda karşısında devleşmiş kanatlarıyla, çok yakından tanıdığı bir gardiyanı gördü; Baltazar.
Neredeyse bir anka kuşu kadar büyük kanatları vardı ve bir süre sonra ışık yavaş yavaş ondan uzaklaşırken, kanatları da kaybolmaya başlamıştı. Buz gibi bakışları, Vincent'ın üzerine kilitlenen koruyucu, Katarina'yı kurtarmak için tam zamanında gelmişti. Vincent'ın yavaş yavaş üzerinden çekilen gücüne karşılık, düşman daha da uyanık hale gelmişti. Baltazar, Vincent için yabancı olan bir dille konuşmuştu. Ancak Mikail ikisinin aynı ana dili paylaşıyor olmasından ötürü her zaman utanç duyuyordu.
— Zayıfsın lider. Bir klanı olabilecek kadar iyi değilsin artık.
Mikail, Rusça çınlayan kulaklarını kapadı. Baltazar'ın sesi, çok güçlüydü. Vincent'ın geriye sendelemesine neden olacak kadar kuvvetliydi hem de. Zehrin Vincent üzerindeki etkisi gerçekten etkiliydi. Bu şekildeyken bile şehrin en güçlü vampirlerinden birine karşı, üstelik de aslında cehenneme karşı direnmişti.
Baltazar kanatlarını yeniden gerdi. Işık her yere yayılmıştı. Bu kez kaçmayacaktı. Efendisini korumaya çalışıyordu. Kanatlarını bayılmış ve yorgun düşmüş olan Katarina'yı kucağına alırken, üzerine siper etti. Etrafındaki taşların ve tozun yavaş yavaş ayaklandığını gören Mikail, Vincent'ı uyarmak için bağırmak istedi. Ancak sesi ulaşmıyordu. Baltazar'ın güç duvarı, bir küre gibi üçünü içinde tutuyordu. Gerisinde kalan kimse içeride ne olduğunu duyamıyordu. Kimse içerideki güçten etkilenmeyecekti. Mikail, Baltazar'ın ne yaptığını anladığında oraya doğru koşmak için gözlerini kısarak hareketlendi.
Önce bir kar küresi gibi bembeyaz olan güç duvarı, içeride neler olduğunu göstermeyene kadar koyulaştı. Mikail gözlerinin ıslandığını hissetti. Bunu istemiyordu. Klanı Vincent'a aitti. Herkes ona bağlıydı. Onun ölmesi, hepsinin güçlerini kaybetmesine neden olurdu. Lidersiz bir hiç olurlardı.
Güç duvarı birkaç dakika sonra patlayarak, hiçlikte yok olmuştu. Mikail, gözlerini kırpamadan, kulaklarını çınlatan sessizlik içinde kala kaldı. Geride ne Baltazar, ne Katarina, ne de Vincent kalmıştı. Her nereye gitmişlerse, hiçlik içinde kaybolmalarıyla aynı şeydi. Asla bulamazlardı.
Mikail diz çöktüğünde gözlerini kapayarak bir süre durdu. Her şey durmuştu. Hiçbir şey düşünemiyordu. Bütün bunlar karmaşık ve imkânsız gelmeye başlamıştı. Bu savaşı böyle kaybetmek, düşündüğü gibi bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019
FantasyKuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu bir macera ve aşk hikayesidir. Dünya normalde insanların düşündüğünün aksine, iki paralel evren ola...