Selamlar tatlı okuyucular. Yeni bir seri ile de devam ediyoruz, Çöl Hırsızlarından çok başka bir zaman ve dünyada geçiyor, beğeneceğinize eminim, benim uzun zamandır üzerinde çalıştığım, uğruna Nors mitolojisi kitapları hadmettiğim bir macera.
Şimdiden iyi okumalar dilerim :)
***
Neredeyse iki metre yüksekliğindeki kurt, pençelerini karlara gömerken, etrafında kaçışan sincaplar, onunla pek anlaşamadığını anlatıyordu.
Korkuyorlardı. Hem de fazlasıyla.
Kurt, üzerine birikmiş karları, tüylerinden silkeleyerek bir kaç adım sonrasında insan formuna dönüştü. Kusursuz erkek bedeni ormanın serinliğinde üşümüyor, çıplak ayakları biraz önce kurtken yaptığı gibi kara gömülüyor ama bana mısın demiyordu. Yavaş yavaş kendini yokuştan aşağı doğru bıraktı. Dünyanın, nefesi içine dolarken, buna alışık olmadığını hissediyordu. Sonunda denize yaklaştığında gözleri, bir çağrı gibi hafifçe kehribar renginde parladı. Dalgaların vurduğu toprağa eğildiğinde, denizin hareketini gözledi. Büyük dalgalar oluşturan şeyin kuyruğunu gördü bir an. Gelmişti.
"Vaktin geldiğini göster artık" dedi kalın ve yankılanan sesiyle.
Onun konuşması dalgaları daha da hareketlendirdi ve toprağa ulaşan suyu kaynattı.
Denizlerin hükümdarı emri duymuştu.
Şimdi işini yapması gerekiyordu. Dev kuyruk, okyanusa düşmüş yıldız yansımaları ortasında, hızla kayboldu.
***
Luna, elindeki bardağı düşürünce çığlık atıp, geriye sıçradı.
Bunu neden yaptığını anlamamıştı ama birden bire paniğe kapıldığını hissetmişti. Cam bardak parçalara ayrılmış, tuzla buz olup ayağına serpilmişti. Kımıldamadan öylece kalakalmasının sebebi de; ayaklarının kesilmesinden korkmak değildi. İçinde bir şey onu kaskatı kesmiş ve vücudunu hareketsiz kılmıştı. Sadece dona kaldığını ve en son baktığı yere bakmaya devam ettiğinin farkındaydı. Bedeni, beyninin hiç bir hareket emrine uyum sağlayamıyordu.
Sonra, pencereden içeri rüzgârın girdiğini hissetti ve perde hafifçe havalandı. Bedenini sıyırıp geçen rüzgâr saçlarını okşadı. Sonunda gözlerini kırptığında, hareket edebileceğini hissedip bir adım attı. Ama düşürdüğü bardağı henüz hatırlamıştı ve ayağına batan cam parçasının acısıyla inleyip mutfak tezgâhına yaslandı. Sonra başının döndüğünü ve aldığı bir kokuyla vücudunun nahoşlaşmaya başladığını hissetti. Ne olduğunu anlayamıyordu ama bir şey çok hoşuna gidiyordu. Her şey o kadar yoğundu ki; bütün hisleri, duyguları, şu an arzuları. Yavaş yavaş tüm bunların karmaşası beynini bulandırmaya başlayıp hafifçe gözlerini kararttı. Bayılacağını biliyordu ama bunun camların üzerine doğru olmamasını umdu. Sonra yere diz çöktü ve yavaşça yana doğru bıraktı bedenini. Camlardan uzaktaydı ama ruhuyla bedenini sarhoş eden şey çok yakındı. Gözleri tamamen kapanıp bilinci bütünüyle bulanınca son rüzgârla açılan pencereden içeri giren adamın gölgesi odayı doldurdu.
***
Uzun süreli ama sadece senede bir defa yapılan o festivallerinden biri daha başlamıştı sonunda. Bu şehirde festivaller, oyunlar, akrobatlar her zaman daha çok heyecan yaratır, daha çok ilgi görürdü. Unutulmaması gereken; bu şehirde herkesin, her zaman bir çıkarının olabileceğiydi. Yani bir nevi düzenbazlarla çevrili sokaklarda kimseden yardım istememeniz gerektiğini bilmeniz gerekirdi. Şu an olduğu gibi gök kızıllara, sarılara ve daha birçok renge bulanırken, kimsenin, kimseden haberi olmazdı. Festival zamanları en çok suçun işlendiği anlara denk gelirdi ve vampirler bu günlerde her zaman yeni tatlar için eğlencelerin tam ortasında olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019
Viễn tưởngKuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu bir macera ve aşk hikayesidir. Dünya normalde insanların düşündüğünün aksine, iki paralel evren ola...