Karvel, Alverez'in mekânına gelene kadar hızlanan kara yakalanmıştı. Onun barı bu şehir içinde içmek için en değerli yerlerden biriydi. En azından Karvel kesinlikle böyle düşünüyordu. Yani eski dost, uzun sohbet, ortak olaylarla dolu binlerce yıllık ortak bir hayat. Yaşlı da olsa, hatta binlerce yılı devirmiş de olsa Alverez hala işinin başında, bu barda onlarca insan jenerasyonunu geçirmişti elinden. En iyi viskiye ve biraya sahipti her zaman. Mutluluğu, acıyı, kederi, yaşamayı paylaşmaya geldiğiniz bir yerdi her daim. Sergey için bile; ceza da olsa, büyük bir anlam taşıyordu burası.
Karvel içeri girdiğinde gecenin geri kalanını burada sohbet ederek geçirmeye niyetli bir kaç sevgili ve yalnız adamla doluydu mekan. Alverez barında oturmuş, bir futbol maçına dikmişti gözlerini.
Karvel telaşla içeri girdiğinde onu hissetmiş gibi döndü girişe. Eski dostunun bakışları her şeyi anlatmaya yetmişti. Alverez elindeki birayı bitirip, bardağı bara koyduktan sonra garson kıza yerine geçmesi için işaret verdi. Sonra eski dostunun arkasından ilerledi. Karvel burayı avcunun içi gibi bilirdi. Çöp çıkartmak için kullanılan arka kapının hemen karşısında minik bir kulübe vardı. Aslında bu da karşı binanın giriş dairesiydi, ancak kulübeden büyük değildi. Karvel de eli çantasında karşıya geçti ve anahtarı cam önündeki kâseden alıp içeri girdi. Alverez etrafa bakınıp kapıyı kapadı ve ilk işi de camların perdelerini çekmek oldu. Sonra tek bir yerden aydınlatma ışığı yakıp, koltuğa bıraktı kendini. Karvel çantasını koltuklardan birine bırakmış içki almak için dairenin içindeki minik bara yönelmişti. Çanta ise ardından hafifçe ışıldamaya devam ediyordu.
"Edda" dedi Alverez gözleri çantadan Karvel'e kalktı.
- Herşey yolunda mı?
Sesinde, cevabı zaten anladığını belli eden, tedirgin bir tonlama vardı. Karvel cevap vermeden önce onun kendi kendine düşünmesi için biraz daha zaman verdi.
- Hayır Alverez, hem de hiç yolunda değil dostum.
Karvel elindeki bir votkayı ona uzatırken, kendisi de yudumladığı içkisiyle beraber koltuğa oturdu.
- Edda'daki efsane... yani şu dünyanın sonu ile ilgili olan. Hatırlıyor musun?
- Tabii ki.
- İşte sanırım o gerçekten başladı.
Karvel'in gözleri, tedirginliği ağırlaşan Alverez'in mavi gözlerinde sabitlenmişti. Bu nesil liderleri için bir son, dahası büyük bir savaş başlangıcı demekti. Bu demekti ki... hiç bir şey eskisi gibi olamazdı. Hiç bir düzen, eskisiyle aynı kalmazdı. Alverez elindeki içkiyi tek bir seferde bitirdikten sonra, bardağı yere bıraktı.
- Emin misin? Yani bu çok ciddi belirtiler istiyor Karvel. Yani Mikail...
- Mikail artık biliyor ve o bahsettiğin tüm belirtiler var. Alverez... kurt adamları gördük, suyu zehirleyen dev yılanı ve asıl...
Konuşmaya devam etmeden önce Karvel'in eski dostuna bakan gözleri bin yıllardır olmadığı kadar büyük bir korkuyla ışıldadı.
- Asıl... avcı.
Söylemek istediğine emin değil gibi tekliyordu. Ama Alverez için bu yeterli olmuştu. Bir an için ayağa kalkmış, gergin bir şekilde evin içini turluyorken bulmuştu kendini. Sonra yeniden oturdu yerine. Karvel'in sessizliğini bozacak tek şey, şok geçirdikleri bu ilk kısmı çabucacık atlatmaktı. İkisi de sakinleşmiş, düşünmeye başlamışlardı. Her şey onların doğru olanları hatırlamasıyla başlayacaktı. Yönlendirmesi gerekenler onlardı. Gücü korumayı sağlayacak tek şeyi bilen.
- O zaman ayini yapmamız gerek, bir an önce. Yoksa Mikail'i koruyamayız.
Aleverez zaten açık olan bir gerçeği sadece dile getiren kişi gibi sakince söylemişti. Artık ikisi de sakinleşmiş, soğukkanlı sesleri geri gelmişti. Bilgeler... nesil liderleri biliyordu nelerin yapılması gerektiğini. Ancak bunlar için hazır değillerdi. En azından belirtilerin bir anda ve bu hızla ortaya çıkabileceğini hiç düşünmemişlerdi. Daha öncesinde bir ipucu olacağını düşünmüşlerdi. Onları uyaran bir kaç şey. Karvel kendini toparlamış haliyle konuşmaya yeniden başlamışken bu sırada çantasını yeniden omzuna asıyordu.
- Yeri hatırlıyorum ama Vala kısmını senin halletmen gerekiyor Alverez. Bu süreçte ben de bizimkileri hazırlayayım. Tüm detayları o zaman dinlersin, anlatmadığım kanıtları yani.
Alverez anlayışla başını sallarken aynı anda yapacaklarının sıralamasını halletmeye çalışıyordu kafasında. Tüm bunlar gerçek değil gibiydi. Hiç olamazmış gibi geliyordu. Bu kadar zaman... Binlerce yıl ne çabuk geçip gitmişti. Yeni bir savaş bekliyordu artık onları. Görevlerini tamamlamaya yaklaşan nesil liderleri, çok iyi hatırlamalıydı, neler yapılması gerektiğini. Nelere tanık olacaklarını kestirmek çok zordu. Tek bildikleri; yaşayan evrenin devamını sürdürmek için, yok etmeleri gereken ölümsüzlerdi. Peki... Ölümsüzleri öldürmek ne kadar mümkün olacaktı? Alverez sıkıntıyla içini çekerken, Karvel'in selam verip kendini daireden dışarı atışını izledi. Kapanan kapı, Alverez'in sığınağına ardında hafif karanlığı bıraktı.
***
Luna herkesin kendi içinde sessizliğe gömülmek için odalarına çekilmelerinden dolayı kendisini yalnız hissediyordu. Üstelik bu kadar dert yapacak bir konu olduğunda insanlar genelde bir araya gelirdi. Fakat onlar ayrılmışlardı. Şimdilik. Ayrı ayrı düşünmek istemişlerdi. Luna yine de sanki her şeye çözüm bulacakmış gibi düşünme konusuna bu kadar takılmalarını anlayamıyordu.
Odaların kapıları kapalıydı. Ancak bir tek Sergey'in odasından televizyon sesi geliyor ve kapısı aralık duruyordu. Luna hafifçe kapıya dokunup içeri girebileceği kadar aralanmasını sağladığında, Sergey'i de televizyona muhtemelen hiç bir şey anlamaz halde bakar durumda bulmuştu. Çenesini tutmuş düşünceli ifadesiyle, sessizce duruyordu. Luna konuşmaya başladığında da irkilmemiş hatta duruşunu bile bozmamıştı.
- Senin de düşünmen gerekmiyor muydu, her ne düşünüyorsanız, televizyon izleyen birini bulacağımı hiç sanmıyordum.
- Her ne düşünüyorsak kısmına milyonlarca cevap verebilirim insan, bunu anlaman zor. Ayrıca televizyon izlemiyorum sadece beni daha konsantre olmaya zorlayan rahatsız edici sesler duyuyorum.
Luna bir an Sergey'in verdiği cevabın ukalamı yoksa olduğu gibi mi olduğunu anlamaya çalışırken buldu kendisini. Onun ne dediğini tam olarak anlamak imkansız gibiydi. Sessizliğini anlamak da zordu, konuştuğu zamanı da. Luna içeri tamamen girip duvara yaslanıp kollarını bağladıktan sonra devam etti.
- Bence biraz asabisin. Yani Mikail'e de sürekli öfkeli şeyler söyleyip duruyorsun. Halbuki...
Luna lafını bitirmeden önce Sergey yüzünü ona dönmüş ve tek kaşını kaldırmıştı. Aslında sadece bu ifade bile konuşmasını istemediğini açık ediyordu. Yine de Luna inatçıydı. Kimsenin onu yönetmesine izin vermezdi. Fakat yeniden söze başlamadan Sergey konuştu.
- Ne söylediğim ya da nasıl davrandığım seni neden ilgilendiriyor ki?
- Bu ne saçma bir soru, üzülüyorum tabii ki. Mikail başından beri beni korumaya çalıştı.
- Senin için sevindim. Genel de elini kana bulamaktan kaçınır çünkü.
- Gerçekten ona çok fazla yükleniyorsun.
- Bence binlerce yıllık arkadaşıma ne yaptığıma kendim karar verebilirim. Anlayabileceğin bir geçmiş değil, bunun için fazla gençsin. Onu hiç tanımıyorsun. Benim tanıdığım kadar tanımak için de asla zamanın olmayacak çünkü hemencecik yaşlanıp, ölüveriyorsunuz.
Luna bir an için yüzüne tokat gibi inan kelimelere karşılık gözlerini Sergey'in gözlerine sabitlemişti. Bunu gerçekten söylemiş miydi hala emin olamıyordu ama bir şekilde, normalden daha kaba olmayı başarıyordu. Doğruydu. Söylediği şey doğruydu ama yine de Luna'nın bir an için aralarında iyi bir iletişim kuruluyor olduğunu düşünmesinin hayalciliğine düşmesi içini acıtıyordu. Bu yüzden daha fazla öfkesinin çıkması için kum torbası olmaktan vazgeçip, kapıdan çıkmıştı. Arkasından bir kere ismini duyduğuna yemin edebilirdi ama dahası gelmedi. Sergey, her ne yaşadıysa, kendisini bile yıpratmaktan alı kalamadığı bir nefrete sahipti. Luna için bu çok fazlaydı.
![](https://img.wattpad.com/cover/188939608-288-k921901.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019
FantasyKuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu bir macera ve aşk hikayesidir. Dünya normalde insanların düşündüğünün aksine, iki paralel evren ola...