Mikail elindeki kahveyi masaya bıraktı, onlar için bile arada sırada kahve kurtarıcı olabiliyordu. Luna uzun zamandır baygındı ve ciddi yaraları vardı. Frans bütün gece kendini suçlamakla ilgilenmişti; Ares televizyona dalmış, Mikail'in henüz çözemediği bir sırayla aynı kanallar arasında gidip geliyordu; ikizler uykularından henüz uyanamamışlardı ve Dakota, Luna ile beraber uyuyordu. Öğlen saatleri için fazla sayıda vampir uyanıktı bu evde. Özellikle de akşam saatlerine kadar uyudukları düşünülürse, bu onlar için gerçekten erken bir saatti. Ares'in televizyonla bu kadar uğraşmasının sebeplerinden biri de bu halsizlik ve uykusuzluktu.
Frans bir Macar'dı ve bu özelliğini, onlar kahve içtiğinde bile şarap içmekle açıkça belli ederdi. Her Macar gibi vazgeçilmez olan onun için şaraptı. Mikail gözlerini Ares'in sürekli zapladığı televizyondan çekti ve Frans'a döndü.
- Söylesene Frans, böyle bir adamın küçük bir kızla ne işi olur?
Frans şarabını yudumladı ve gözlerini ciddiyetle Mikail'e kaldırdı. Aslında yaşananlardan dolayı kendini suçlaması bir yana, kendini zamanında orada olamayabileceği gerçeğiyle cezalandırıp duruyordu. Çok daha kötüsü olabilirdi. Yetişemeseydi, çok daha kötüsü olacaktı, bunu görmezden gelemiyordu. Fakat yine de konuşması daha çok intikam ve öfkeyle doluydu.
- Dora'yı öldüren oydu, Dakota'nın babası; gücünü böldüğü için onu öldürmeyi takıntı haline getirmişti. Uzun zamandır onu öldürmek için bekliyordum.
Mikail bir süre yeniden soru sormadı, yatışmasını bekledi. Dora hassas bir konuydu. Kız kardeşiydi ve onu zamanında kurtaramadığı için her zaman kendine kızmıştı. Ancak tüm bunlar olalı on senden fazla olmuştu. Yani Dora'nın ardından çocuk için gelmesi uzun sürmüştü. Vampirler hamilelikte güçlenirlerdi ama bu güçlenişleri sonrası doğurdukları çocuk babanın gücünü çekerdi. En azından bir kısmını, bu nedenle erkekler, bu durumda çok büyük bir fark oluşturmasa da, belli oranda yavaşlar, güçsüzleşirdi.
- Dakota onun babası olduğunu biliyor mu?
Mikail kahvesinden bir yudum aldı ama gözleri hala Frans'daydı. Dakota, annesinin ölümünün ardından Frans ile birlikte yaşamaya başlamıştı. Frans onu büyütüyordu ve temelde halinden memnundu.
"Emin değilim aslında, ben hiç bir zaman söylemedim ama o adamın neler söylediğini henüz kestiremiyorum" dedi biraz düşünceli. Bu sırada Ares televizyonun karşısındaki koltuktan kalktı ve yanlarına, masaya doğru geldi. Sandalyesini çekerken konuştu. Sesi daha çok gerçekleri öğrenmeye çalışan birinin tonlamasına sahiptir. Fazla duygusal olmamaya çalışıyordu.
- Peki, Dora bu pislikle nasıl birlikte oldu ki?
"Aslında bunu o istemedi" derken Frans'ın gözlerine bir anlık hüzün çökmüştü. Bu konuşulanlardan hoşlanmadığı açıktı ama anlatması gerektiğini düşünüyor gibi bir hali de vardı. Ares, dikkatle dinleyen gözlerini, devam etmesi için cesaretlendirici bir şekilde ona odakladı.
- O adam on sene önce, Dora'nın evine giren bir yabancı. Onunla mücadele etmiş, o gece yaraları yüzünden sürekli ağlamak zorunda kalmıştı ama başaramamış, adam ona tecavüz etmiş.
Fran'ın öfke ve tiksintiyle dolu sesi titriyordu fakat o, yine de sesinin sabit kalması için çabalıyordu. Bunları yüksek sesle anlatmak canını daha çok acıtıyor gibiydi. Kız kardeşinizin böyle bir anısı olması en çok sizi incitirdi. Belki kendinden de fazla. Macar aksanı vurgularını koyulaştırdı ve sözüne devam etti.
– Dora bunu uzun süre benden sakladı ama hamileliğini fark edince söylemek zorunda kaldı. Ona çok iyi bakmıştım, doğum yapana kadar toplasan bir saat bile yanından ayrıldığımı hatırlamıyorum. Kendini eve kapatmıştı uzun bir süre, düşündüğü ve mutlu olduğu tek şey bebeğinin olacağıydı, ismini seçmek için bile aylarca uğraşmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019
FantasiKuzeyin Kehâneti Birinci Kitap: Kayıp Oğul Kuzeyin Kehâneti, İskandinavya'da başlayan ancak içine dünyanın her yerinden karakterlerin misafir olduğu bir macera ve aşk hikayesidir. Dünya normalde insanların düşündüğünün aksine, iki paralel evren ola...