29. Bölüm "Karşılaşma"

42 7 2
                                    


Vincent çalan telefonun ekranına baktı. Vera her zamanki inadıyla, hiç durmadan onu arıyordu. "Neden arıyorsun ki? Ne açıklayacaksın?" diye geçirdi önce içinden ama sonra bir an onun açıklamasına çok ihtiyaç duyduğunu düşünüp telefonu açtı. Belirsizlik onu öldürecekti. Efsanelere konu olan bir aşkın öylece, hiç bir sebebe bağlanamadan bitmesi olacak şey değildi.

- Evet?

Vincent'ın sesi sert ve duygusuz çıkmıştı. İçinde kahrolmuş ve tamamen yıkılmış olan dünyadan iz yoktu. bir klan lideri olarak süre gelen zaman içinde edindiği huylarından biri de buydu. Duyguları belli etmeme becerisi.

- Vincent dinle. Gerçekten düşündüğün gibi değil. Lütfen açıklamama izin ver. Asla seni incitecek bir şey yapmam.

Vera'nın sesi endişeli, aynı zamanda paniklemişti. Vincent iç çekip, tonlamasının onda yarattığı güçsüzleşme hissiyle, duygusuz sesini sakinliğe taşımaya başlamıştı.

- Sana gideceğimiz yeri mesaj atıyorum. Açıklayacağın şey her neyse doğru olsa iyi eder Vera, aksi taktirde yapabileceklerimi engelleyebilecek hiç bir özel hissi sana karşı taşıyor olmayacağım.

- Yemin ediyorum doğru. Sadece dinlemelisin.

- Tamam, gelirsin.

Vincent, Vera'nın cevabını beklemeden kapattı telefonu. Yüzünde üzgün bir kaç çizgi belirmişti bile. Dışarıyı seyreden Darvonie, Vincent'ın telefonu kapattığı andan itibaren değişen yüz ifadesine karşılık, ona daha da yanaştı.

- Vera mıydı?

Darvonie temkinli ama aynı zamanda yumuşak bir tonlamayla sormuştu. Vincent başını sallamakla yetindiğinde bile, bakışlarını ondan çekmedi. Darvonie yavaşça elini tuttuğunda, Vincent bakışlarını ona çevirip, minnettar bir ifadeyle baktı.

"Bizi bu kadar sevdiğinden haberimiz yoktu?" dedi hafifçe gülümseyerek. Söylediği Darvonie'nin geçiştirmek ister gibi elini sallamasıyla karşılık buldu;

- Seviyorum tabii şapşal, kendi tarzım var.

Darvonie'nin gülümsemesi daha genişti. Vincent'ın hali içini parçalıyordu. Ona borçlulardı. En kötü zamanlarda bile her zaman arkalarında durup, onlar için ölmeyi göze alabilecek kadar sorumluluk sahibiydi. Vera'ya karşı da böyleydi. Fakat bazı şeylerin değeri asla hakkettiği şekilde olmazdı.

Bu sırada araba, hızla Işık Tapınağı'na doğru yoluna devam ediyordu. Mikail gerginlikle tek bir kelime bile etmemiş, Karvel kafasını meşgul eden onca şey yüzünden, hiç bir soruya karşılık vermemişti. Başka bir araba ise Vala'yı getirmek için Alverez ile beraberdi. Ares ve Luna, daha sonra Vala'yı getirmek için döneceklerdi. Ancak herkes tedirgindi. Ya, hiçbir şey istedikleri gibi gitmezse korkusu, her birini ayrı ayrı boğuyordu sanki.

Ancak bu araba, onlarınkine göre daha karamsar bir ekipti. Sessizlik hüküm sürüyordu. Yolun sonunda onları ne beklerse beklesin; hazır olduklarını düşünmeye çalışmak en iyisiydi. Sergey bunu aralarında en iyi yapanlardan biriydi. Kolları göğsünde birleşmiş, uyumaya koyulmuştu. Böyle her şey çok daha kolaydı. Beklemek yüzyıllardır alışamadığı tek şeydi. Bundan nefret ederdi.

***

- Beklemek zorundasın Katarina. Ben ne zaman söylersem o zaman gideceksin.

Ulric sesini yükseltmemişti bile ama tonlaması baştan aşağı ürpermenize yetiyordu. Hiç bir şeyin yolunda gitmediğini hisseden bir liderin, olması gerektiği sakinliğiyle oturuyor, viskisini içiyordu. Katarina sabırsızlığını dindirip, Ulric'in karşısındaki koltuğa oturdu. Her ne olursa olsun Ulric bu ayinin ya da diğer ritüellerin başarılı olabileceğini düşünmek bile istemiyordu. Başarısızlık yüzyıllardır, hatta bin yıllardır süre gelen bir plan için mümkün olmayan bir seçenekti. Öyle olmalıydı. Bu çok uzun zamanı içeren plan, olmak zorunda olan bir sondu. Son, gerçekleşmek zorundaydı!

Kuzeyin Kehâneti 1(BİTTİ) #Wattsy2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin