Uyarı : Bu bölüm tamamen flashbackten oluşmaktadır.
Flashback,
Sizden sadece bir kaç ev ileride oturan şu ürkütücü çocuğu tanıyorsunuz değil mi? Evinizin ön verandasında erkek arkadaşınıza iyi akşamlar öpücüğü vermek üzereyken, onun sokağın karşısında sizi izlediği gözünüze ilişir. En iyi arkadaşınızla dedikodu yaparken tesadüfen etrafınızda belirir ama belki de bu tesadüf değildir. O sizin nerede, ne zaman olacağınızı bilen kara kedi gibidir. Bu kara kedi eğer evinizin önünden geçerse, biyoloji sınavından kalacağım diye düşünmenize sebep olabilir. Eğer size hoş bir edayla bakıyorsa, bence arkanızı kollayın.Her kasabanın bir kara kedi çocuğu vardır. Gültahta'daki kara kedinin ismi ise Yağız Arslan'dı.
--
Kızlar yine her zaman ki gibi içlerinden birinin evinde buluşmuş, yüzlerine tonla makyaj yapıp, elbise giyiyorlardı. Bu sefer Tuğçe'nin evinde buluşmuşlardı.
"Kızlar annem beni bu makyajla görürse, beni öldürür!" dedi Selin çünkü yüzünde o kadar çok makyaj vardı ki.
"Evet ama o yüzündeki makyajı silersen biz seni öldürürüz." dedi Nazar gülerek.
"Evet bencede silme Selin. Mükemmel görünüyorsun!" dedi Deniz.
Kızlar kıyafetleri denedikleri için yarı çıplak haldelerdi. Bazıları südyenleriyle oturuyordu. Bazıları ise elbise deniyordu.
Hazan, Tuğçe'nin giy giy giy giymelisin! diye başının etini yediği elbiseyi denemişti ve Tuğçe'ye doğru geldi, bakış attı.
"Nasıl?"
"Muhteşem bence bunu kendine almalısın!" dedi Tuğçe.
Gültahta her şeyiyle mükemmel bir kasabaydı. Bu güzel ortam karşısında öne çıkmak çok zordu.
Ama her nasılsa Tuğçe bunu başarmıştı, yemyeşil gözleri kahverengi aralarında sarılıklar olan saçları ve güzel yüzüyle civardaki en büyüleyici kız oydu. Tuğçe arkadaşlık kurup kızları bir araya getirdiğinde ya da onları keşfettiğinde kızlar artık kesinlikle sıradan olmaktan çıkmışlardı. Birdenbire, daha önce yapmaya cesaret edemedikleri şeyleri yapmaya başlamışlardı. Okulun koridorlarında diğerlerine yüksekten bakarak ve onlar hiçmiş gibi görmezden gelerek yürür olmuşlardı.
Tuğçe parlak mor bir ruju eline aldı ve dudağının her tarafına sürdü. "Ben kimim?" diye sordu ve diğerleri güldüler. Tuğçe, sınıflarındaki marka ruju takıntılı derecede seven Beren adlı kızın taklidini yapıyordu.
"Dur bir saniye!" dedi Selin, yay gibi dudaklarını büzdü ve Tuğçe'ye yastık uzattı. "Bunu tişörtünün altına koy."
"Harika!" dedi Tuğçe ve kızlar daha da kıkırdadılar. İma edilen şey Beren'in hamile kalmış olmasıydı.
Kızlar tekrar kahkahalara boğuldular ama biraz daha huzursuz bir şekilde. Tuğçe kızların zayıf yanlarını bulmada çok yetenekliydi. Şuan dalga geçtiği Beren olsa da kızlar, onlar etrafta yokken Tuğçe'nin aynı şeyi onlar hakkında da yapıp yapmadığını merak ediyorlardı. Bazen bundan emin olamıyorlardı.
"Kızlar, kızlar Yağız!" diye bağırdı Tuğçe.
"Yağız mı?"
"Yine mi? Nerede o?"
"Yeter artık!"
Çoğu insan Yağız'ı gördüğü an hemen yolun karşı tarafına geçerdi. Yağız kızlardan 1 yaş büyük, soluk tenli, uzun boylu, yeşil gözlü, siyah saçlıydı ve daima mahallede tek başına dolaşır, insanları gözetliyor gibi görünürdü. Onun hakkında, köpeğini öptüğü, ciğerleri yerine solungaçları olduğu için yüzücü olduğu ve her gece arka bahçelerindeki ağaç evinde bir tabutun içinde uyuduğu gibi söylentiler duymuşlardı.