Deniz gözlerini açtığında uzun bir trendeydi. Arkasında yalnızca karanlık vardı ve önünde yalnızca ışık. Fiziksel açıdan kendisini şahane hissediyordu. Aslında en son ne zaman bu kadar mükemmel hissettiğinden emin değildi.
Bu sıradan bir rüya gibi görünmüyordu ama çok daha önemli bir şey. Birden ışık parıltısı gözlerinin önünde uçuştu. Ve sonra bir tane daha ve bir tane daha. Etrafındakilerin görünüşü, bir internet sayfasında yavaşça açılan bir fotoğraf gibi netleşti.
Kendisini Tuğçe Mertoğlu'nun arka verandasında en iyi arkadaşıyla otururken buldu. Hazan'ın saçları yukarıdan at kuyruğu yapılmıştı, tırnaklarında bembeyaz oje vardı ve Nazar'ın kıvırcık saçları normalinden daha kısaydı. Selin göbeği açık deniz renkli bir tişört giymişti, saçları uzundu ve aralıklarında mavilikler vardı.
"Hey, kızlar?"
Deniz döndü. Tuğçe oradaydı. Tam önlerindeydi. Tuğçe yaklaştıkça Deniz onun parfüm kokusunu alabiliyordu. Tuğçe'nin mor sandaletleri vardı ve dudağında sandaletleriyle uyumlu mor bir ruj.
Hazan ayağa kalktı. "Neden bizsiz başına dert aldın?"
"Başın derde bizsiz mi girdi?" diye bağırdı Nazar. "Ayrıca neden üstünü değiştirdin? Diğer bluzun çok güzeldi."
Deniz tişörtüne baktı simsiyahtı. Siyahın, Deniz'in tarzı olmadığını bütün kızlar bilirdi. İçini kararttığını söylerdi, bir suçlu gibi göründüğünü söylerdi, kızlar giydiğinde onları söverdi. Ama şimdi o giyinmişti.
"Bize güvenmiyor musun?" diye sordu Selin ince sesiyle.
"Neredeyse ölebilirdin! Haberin var mı senin!" dedi sinirle kızlar.
Kızlar Tuğçe'yi görmüyorlar mıydı? Ama bu nasıl olurdu?
Peki ya Deniz'in konuşmaya çalışıp konuşamaması.
-A'nın kim olduğunu bilip kızlara söyleyememesi.
"-A hakkında ne öğrendin?" diye sordu Hazan üstüne gelerek.
Deniz ağzını oynatmaya çalıştı.
"Neden bize söylemiyorsun?" diye sordu Selin.
"Bize güvenmiyor musun?" dedi Nazar gözlerini yere doğru eğdi.
"Neden konuşmuyorsun?" dedi arkadaki ses.
Evet, bu Tuğçe'nin sesiydi. Parfüm kokusu artık dahada yakındı.
"Neden -A'nın kim olduğunu söylemiyorsun?"
Arkadaki iğrenç cızırtı sesleri yükseldi.
Deniz hızla kulaklarını kapattı.
Sinir krizi geçirmek üzereydi. Az önce harika hissediyordu...
Deniz'in gözleri karardı ve kendini başka bir yerde buldu.
Bu sefer kızlar yoktu Tuğçe hariç...
Tuğçe, Deniz'in eline dokundu ve gözlerinin içine baktı.
"Üzülme ben iyiyim." dedi ve gülümsedi.
Az önce olanlara anlam vermeye çalışıyordu ama hayır. Bu olmuyordu.
Tuğçe'nin sesi çok yakın geliyordu çok gerçek.
Deniz göz kırptı. Sanki Tuğçe ona bir sır vermiş, Deniz'de tutacağına yemin etmiş gibi.
Zaten hep bu olmaz mıydı?
Kızlar birbirlerine söz verir, ve birbirlerinin sırlarını saklamaya yemin etmezler miydi?