2×04 - Sırlar Asla Gizli Kalmayacaktı!

84 24 20
                                    

Kızlar yaklaşık 5 saattir Gültahta Karakolunda, rahatsız edici deri koltuklarda oturuyorlardı. Başlarında onlarca polis dolanıyor, tekrar tekrar hastanede yaşanan olayı soruyorlardı.

Onlarında birşey bilmediklerine inanmak zordu ve kızlar polisleri suçlayamazdı. Tuğçe kaybolduğunda yine aynı şekilde kızın kaçırılmasıyla ölmesi arasında ikileme düşen polisler, ancak cesedi gördüklerinde kesin bir sonuca varabilmişlerdi. Fakat şimdi, bu 4 kızında yeniden içinde bulunduğu bu olayda yeni bir soru vardı;

Nazar öldü mü, kaçırıldı mı?

Bilmiyorlardı. Tuğçe'nin kaybolmasıyla başlayıp, bugüne kadar gelen olaylar silsilesinde yaşanan hiçbir şeyden yüzde yüz emin olamamışlardı ve olmuyordu. -A denen kişinin delilik seviyesindeki dahiyane zekasına yetişemiyorlardı. -A her seferinde isterse neler yapabileceğini göstermişti.

Peki şimdi Nazar'a ne yapmıştı?

Deniz önünde sallanan elle irkildi.

Dedektif İlker, elinde klasörü ve ağzında kalemiyle karşısındaydı.

"Bayanlar sanırım sizinle konuşmamız gerekiyor."

--

Lacivert üniformalı sarışın bir polis kızların önüne küçük fincanlarda bitki çayları getirdi.

"İçin lütfen." dedi İlker masasına kollarını dayarken. "Özellikle sen Hazan sakin bir yapın olduğunu söyleyemem."

"Bitki çayına değil cevaplara ihtiyacım var." diye mırıldandı Hazan ama bunu söylerken bitki çayından bir yudum aldı.

"Korkarım bizimde öyle." dedi İlker. Derin bir iç çekti ve kalemini masaya bıraktı. "Kızlar üzgünüm ama, şu an şüpheliler arasında yer alıyorsunuz."

Deniz tam çayını içecekken yaşadığı şokla dişini fincana sert bir şekilde çarptı.

Selin'in gözleri kocaman açıldı ve avuç içlerini dizlerine yapıştırdı.
"Bu da ne demek?"

İlker kalemiyle Selin'i gösterdi.
"Sen klinikten kaçtın." Hazan'a döndü. "Hazan, Nazar'ın yaşamda olmadığı anda doktorların müdahale etmesine izin vermemen ve uyguladığın ilk yardım üçüncü dereceden bir cinayet olarak görülüyor."

Hazan son bir kaç ay o kadar çok olaya şok olmuştu ki artık bunu mimikleriyle ifade etmekte zorluk yaşıyordu. "Şaka mı yapıyorsunuz? Hâlâ yaşama umudu varken doktorlar onu morga götüreceklerdi! Hiçbirinin oradaki insanlara karşı bir umudu yok. Suçlu oldukları için ölmelerini istiyorlar!"

"Üzgünüm Hazan, fakat burada sizinle ilgilenmek için varım. Elimden geldiğince işleri yoluna koymaya çalışacağım."

Deniz, Hazan'ın cevap vermesine izin vermeden araya girdi. "Peki ya ben? Ben neden şüphelilerdenim?"

İlker kahverengi ışıltılı gözlerini masaya sabitledi. "Deniz, sende Selin'in klinikten kaçmasına Hazan'la birlikte yardım ettin ve Nazar'ın vurulmasına sebep oldunuz."

"İşin aslına gelirsek Nazar'a yardım etmeniz imkansız görünüyor. Kaçırıldıysa eğer, sizin yapabileceğiniz tek şey olması olası davalara çağrıldığınız taktirde gitmek ve size ne deniyorsa onu yapmak."

Hazan'ın adeta dili tutulmuştu.
"Çenemizi kapamamızı mı istiyorsun?"

İlker düşünceli bir şekilde dudağını yukarı kaldırdı. "Tam olarak bu, evet."

Hazan'ın burun delikleri kocaman oldu ve yanaklarının yandığını hissetti.

İlker derin bir nefes aldı. "Bayanlar, koşulsuz şekilde yanınızda olacağım fakat ben bir dedektifim. Hapishane dışındaki yerinizi garantilemek için fazlasına ihtiyacımız var. Hazan annenin bir avukat olduğunu biliyorum. Fazilet hanımın bize yardımı lazım. Sadece seninle ilgili değil işin hukuki kısmı içinde konuşmak istiyorum. Yapabileceği fazlasıyla şey var fakat bunların kızların hepsi için olmasından emin olmalıyız."

Kızlar'ın diyebileceği tek sözü kalmamıştı. -A tek bir sihirli dokunuşla, her şeyi yapabiliyordu. Zekasına erişmek, hamlesini tahmin etmek imkansızdı.

Deniz'in gözleri yandı ve boğazına bir şey takıldı.

İlker dudaklarını yaladı ve kızlara kederle baktı.

"Nazar'a yardım etmeden önce hapise girmekten kurtulmalısınız!"

--

Selin derin bir iç çekti ve elleriyle dirseklerinden güç alarak sandalyesinden kalktı.

"Burada ne kadar oturmamız gerekiyor?" diye sordu normalden biraz yüksek bir ses tonuyla.

Duvara yaslanmış Hazan doğruldu ve Selin'e doğru adım attı.

"Sabırlı ol Selin."

"Olamam!" Selin'in şiddetli bağırması geriye attığı bir tutam perçemin gözüne düşmesine sebep oldu.

"Burada beklememizin tek bir mantıklı açıklaması yok! Dışarıda sapığın teki arkadaşımın üstünde "İşkencenin 100 yolu." adlı kitabı denerken burada oturup polislerin kahve sırasına girmesini izleyemeyeceğim."

Hırslı adımlarla sandalyesine yürüdü ve deri ceketini aldı fakat bir ses, ortama korku filmi gerilimi verdi.

"Bir kaçak için fazla isyankarsınız Bayan Selin Yılmaz."

Selin gözlerini kocaman açarak arkasına döndü.

Ve gözleri Bayan Nalan'la buluştu.

Nalan gözlerini kaçırmadı. Aksine tek kaşını saç diplerine kadar dikerek burnunu havaya kaldırdı.

"Dedektif İlker!" dedi gözlerini kızlardan çekmeden. "Bu bayanlara odamı göster lütfen." Nalan topuklularının üstünde döndü ve odasına dönerken "Evim güzel evim." diye diye mırıldandı.

--

Nalan uzun, pis tırnaklarını masasındaki şekerliğe uzattı ve kapağını açıp içinden naneli bir şeker aldı.

"Yani Bayan Selin..." dedi Nalan şekerini açarken. "Klinikten kaçmanızın sebebi nedir?"

Selin terli avuçlarını diz kapaklarına sildi. Nalan'ın yanında ayakta, not alan İlker'e baktı. Konunun ne kadar önemli olduğunu fark etti. 1 saat önceki hemen yan odada İlker masada oturuyordu fakat şimdi, ayakta duruyor anlamsızca Nalan'ın gözüne girmeye çalışıyordu.

Nalan ile kızlar tam anlamıyla bir tanışma yaşamamışlardı. Fakat Nalan, Gültahta'da fazlaca ünlüydü ve girdiği her işten başarıyla çıkması kızları korkutuyordu.

Bir zamanlar Tuğçe Mertoğlu cinayetine göz gezdirsede, göreve çağrıldığı için kızlar rahat bir nefes almışlardı.

Fakat Nalan geri dönmüştü.

"Korkmuştum ve klostrofobiyi ciğerlerime kadar hissedebiliyordum. Arkadaşlarıma ihtiyacım vardı ama yaptığım şeyin doğru olduğunu söylemiyorum."

"Klinikten çıkarken kameralara yakalanmışsınız -ki akıllı olduğunuzu sanardım. Yanınızdaki şahsın klinik görevlisi olduğu tespit edildi. O şimdi nerede?" diye sordu Nalan.

"O..."

Nalan'ın kapısı sertçe açıldı ve kapı duvara vurdu.

İçeri Güneş, Fazilet ve Defne girdi.

Güneş ve Defne kızlarına koşarken Fazilet elindeki büyük kol çantasını Nalan'ın masasının önündeki sehpaya attı.

"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bu kızlar daha 18 yaşında bile değiller! Aileleri olmadan kaç gün tuttunuz onları burada?"

Nalan istifini bozmadan şekerini emmeye devam etti. Rahatlığı Selin'in midesini bulandırdı.

"Merhaba Bayan Fazilet. Sizi görmek güzel." Nalan kızlara tek tek baktı.

"Konuşacak çok şeyimiz var."

Fazilet kızına sarılırken, kızlar korkuyla Nalan'a baktı.

Sırlar asla gizli kalmayacaktı.

Tatlı Küçük YalancılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin