"Benim için çocuk oyuncağıydı." dedi sırıtarak.
"Tamam." dedi ve telefonu kapattı.
Murat sinirlendi ve elini yumruk yaptı. Rahmet, Ali ve Yağız onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
"O yaşıyor biliyorsun." dedi Rahmet.
Murat, Nazar'ın yaşadığını biliyordu ve onu göremediği için daha çok sinirleniyordu.
Üstünde siyah kapüşon olan, -A'nın yardımcısı hızlı adımlarla inşaat olan evin yukarı katına çıktı.
Rahmet cebindeki silahı çıkardı ve diğerlerine gelmelerini işaret etti.
"Gelin."
Merdivenlerden çıktıktan sonra Rahmet siyah kapüşonlunun yanına yavaşça yaklaşıp elindeki silahı kafasına tuttu.
"Hareket edersen öldürürüm."--
Nazar'ın ağzından,
Uyandığımda göğsümün altındaki acı, beni kendime getirdi. Yavaş yavaş hislerim canlandı ve elimin göğsümdeki acıyan yerde olduğunu hissettim.
Ve elimde bir ıslaklık hissettim.
"Sorun yok." dedim kendi kendime. "Yavaşça gözlerini aç." acıyla inledim ve soluk verdim. Kapalı kirpiklerimin birbirine sürttüğünü hissettim ve gözlerimi yavaşça açtım.
Gözlerim gökyüzündeki ay'la buluştu.
Soluklarım hızlandı. Acının artmasının sebebinin duygularımla alakalı olup olmadığını kestiremiyorum.
Göğsümde tutmadığım elimi, kafamı çevirmeden yerde gezdirdim. Elim nemli ve uzun çimle buluştu.
Ağlamak istiyordum. Canımın yanıyordu. Gözlerimi defalarca kırptım. Güçlü olmalıydım. Tek dirseğimle doğruldum ve etrafa baktım.
Etrafıma yeşil yaşlı ağaçlar sıralanmıştı. Kütükleri kahverengi olması gerekirken puslu bir siyah rengini almıştı. Yağmur yağmış olmalıydı. Boylu boyunca ıslak çimenler uzanıyor, baykuşların sesi ağaçlar arasında yankılanıyordu.
Bir ormandaydım.
Ağzımdan küçük mızmız bir kızın ağlama sesine benzeyen bir inleme çıktı. Kafamı yavaşça eğdim ve önüme baktım.
Göğsümü tuttuğum elim tamamen kanla kaplıydı. Taşan kısmı yere sızan bir göl olmuştu. Sarı askılı atletimse artık kırmızıydı. Yatar pozisyonda geçirdiğim sürede göğsüme inen küçük kan damlaları vardı.
Kesik kesik nefesler aldım ve etrafına baktım. Burası Gültahta mıydı? Hiç sanmıyorum.
Canım öyle acıyordu ki kalkacak gücü kendimde bulamadım. Bir an için, yere yatıp kan kaybından ölmeyi beklemek istedim ama hayır. Şu an için hiçbir şey hatırlamıyor olsamda emin olduğum bir şey vardı ki. -A'da bu işin içindeydi.
Ve benim pes etmeye hiç niyetim yoktu.
Tek dirseğimle yarı emekler pozisyonda ayağa kalktım ama dikkat duramıyordum. Elimi göğsümün altından çekmeden adeta sekerek yürümeye başladım. Daha 1 dakika bile olmamıştı ki, önüme çıkan yaşlı bir ağacın kütüğüne attım kendimi.
Derin nefesler aldım ve etrafına baktım. Buranın, herhangi bir çevre yoluna çıkabileceğini hiç sanmıyordum ama denemekten başka çarem yoktu.
Yeniden yürümek için kendimi hazırladığım sırada siyah bulutlardan müthiş bir gök gürültüsü patladı ve korkudan ilerleyemedim.
Şiddetli yağmur üstümdeki kanı süpürdü ve yaramı acıttı. Yaramdan her saniye şiddetle çıkan kan ile yağmur devirdaim yaparken yürümeye başladım. Saçlarının uçlarından su damlaları düşüyordu.
"Yardım edin!" diye bağırdım var gücümle.
Canım öyle çok acıyordu ki artık acıdan bağırmaya başladım. Ardı ardına gürleyen gök gürültüsü sesimi fazlasıyla bastırıyordu. Yürümeye devam ettim. Hemen sonra ben şiddetli ağrımla can çekişirken gözlerim ilerideki bir silüetle karşılaştı. Gök gürültüsünün etrafı bir saniyeliğine aydınlatmasından faydalanarak gözlerimi iyice açtım.
Ve karşımda siyahlar içinde -A vardı.
Her zaman ki kapüşonunu takmış, gizemli yüzünü eğmişti. İki yana açtığı ellerinde gözüme çarpan şey parmağındaki parıldayan yüzüktü. Sade üzerinde hiç taşı bulunmayan bir alyanstı bu. Fakat sade olmasına rağmen, o kadar uzakta bile dikkatimi çekmişti.
Hiç durmadım. Korku, acı ve kaçma duygularımı birleştirip hayatımın hiçbir kesitinde atamayacağım kadar büyük bir çığlık attım. Ayakların geri geri gitti ve arkamı dönüp kaçmaya başladım. Artık acımı umursayamazdım. Yağmur durmak bilmiyordu ve gök gürültüsü yerimi belli edecek kadar tehdtitkardı.
Anlaşılacağı üzere, can çekişirken kaçabileceğimi düşünmek yaptığım en mantıksız şeydi. Öyle ki, sonunda kendimi yerde buldum. Neyse ki yaramın üstüne gelemeyecek kadar saçma bir pozisyonda düşmüştüm. Öyle şiddetli bir acım vardı ki ses tellerim izedelemeyi göze alarak deli gibi bağırdım. Var gücümle yerde yuvarlanıp sırtüstü döndüm ve yaramı tuttum. Ağaçlardan gelen bir "çıt" sesi çenemi kapamamı sağladı. Dudaklarını birbirine bastırıp yavaşça atletimden bir parça kopardım. Parçayı, yaramın üstüne bastırıp yavaşça inledim. Acım geçmemişti fakat, fazla basınçla acının büyük kısmını bir anda yaşamam rahatlamamı sağlamıştı.
-A'nın peşimden geldiğimi düşünebilecek kadar şuurum yerindeydi. Fakat ölmeme dakikalar kala sırf pes etmemek için oradan oraya düşmek buna değer miydi?
Sanırım artık seçim şansım yoktu.
Ölmeyi beklemeliydim.
Nefeslerime odaklandım, can çekişen biri olarak, gökyüzünün tadını çıkarmak istiyordum. Artık nefes vermekte zorlanıyordum.
Ve kendime geldiğimden beri ilk defa kızları düşündüm. Onları öyle çok özleyecektim ki.
Ve kendime bir şeyi itiraf etmeliydim. En çokta Murat'ı özleyecektim.
Gözlerimden gelen yaşlara engel olamadım. Yaşadığım her şeyi bir kaç damla yaşa sığdırdım. Anıların gözlerimin önünde birbirini kovalamasını takip ederken güldüm. Kızlar her zaman benim bir kahraman olduğumu söylerlerdi.
Peki bu ne kadar kahramanca bir hareketti?
Beklediğim ayak sesleri duyulunca gözlerimi kapadım ve derin bir nefes aldım. Gözlerim puslu havada kararırken siyah silüet yüzüme eğildi. Kulağıma aşina gelen bir ses duydum fakat tanımak için düşünemeyecek kadar yorgundum.
"Sürtükler kahraman olamaz!"