1×18 - Sürtükler Ölmez Sadece İyi Oynarlar!

87 21 14
                                    

Mezarlığın ortasında upuzun bir sessizlik oluştu. Tek duyulan uzaktaki çevre yolunda polislerin park ettiği arabaların sirenleri ve polislerin zaptetmekte güçlük çektiği köpeklerin havlamaları. Selin'in ağzı kurudu ve parmakları uyuştu.
Fakat polisin sabrı tükenmişti. Birkaç adım atarak elindeki kelepçesiyle soğukkanlı bir tavır içerisinde başını dimdik tuttu ve "Zorluk çıkarmayın." dedi.

Hazan büyükçe yutkundu. Olayları sindirmek onun için bile güçken Selin'i tahmin edemiyordu. Soğuk havada nefesleri dışarı beyaz bulutlar halinde çıkıyordu. Düşünmek istiyordu fakat beynini daha fazla zorlanıyordu. Bu yüzden aklındaki en mantıklı şeyi söyleyiverdi.

"Kaç!"

Selin'in durumu anlamsı uzun sürmedi. İkiside hemen arkalarını döndüler ve koşmaya başladılar. Selin polislerden birinin bir küfür savurduğuna emindi. Mezarlıkta koşmak çok zor ama saklanması da bir o kadar kolaydı.

Koştukları sırada Selin, onları hâlâ nasıl yakalayamadıklarına şaşırmıştı. Belki de çıkışı bulamayacaklarını biliyorlardı ve müdahale etme zahmetine girmiyorlardı.

Selin kısacık bir süre arkasına bakma cesaretini bulunca hızla koşturan bir grup polisin hiçte uzak olmadığını fark etti.

Selin'in yavaşladığını fark eden Hazan, Selin'in kolunu tutup onu hızlandırdı.

Fakat Hazan onu hızlandırmaya çalışırken kendi dikkatini kaybetmişti.

Ayağı takılıp neredeyse yerde takla atarak bir mezar taşının mermerine ayağını çarptı.

"Hazan!" diye bağırdı Selin öne atılıp.

"İyi misin?" dedi nefes nefese.

"Allah aşkına Selin. Mezar taşının üzerine düştüm tabikide iyi değilim yardım et!"

Selin yavaşça Hazan'ı kaldırıp yere, ıslak çimenlerin üstüne oturttu.

Polislerin koşma sesini duyduklarında yeniden kaçmak için hamle yapmaya koyuldular.

Düştüğü an çok fazla aldırmasa da pekte hafif bir düşüş olmamıştı.

Selin arkasına baktı. "Hazan gitmemiş gerekiyor!"

"Pekala." dedi Hazan. Küçücük bir ayağa kalkma girişimi acıdan yüzünü buruşturmasına sebep oldu.

Hazan'ı kaldırmaya çalışan Selin "Hadi Hazan yapabilirsin." diye inledi fakat o da Hazan'ın çok kötü düştüğünü fark etmişti ve kalkamayacağını biliyordu.

Hazan sonunda pes etti.
"Yapamıyorum."

Polisler artık çok yakındı.

Selin derin bir nefes verdi ve Hazan'ın yanına oturdu.

"Selin gitmen gerek." dedi Hazan yaklaşan polislere bakarken.
"Benim bir şeyim yok iyi olacağım. Acele e-"

Hazan, Selin'in yüzündeki acı gülümsemeyi fark etti ve ne yaptığını anladı.

Pes ediyordu.

Hazan başını iki yana salladı.

"Hayır. Hayır, hayır, hayır."

Selin ile Hazan'ın gözyaşları neredeyse aynı anda aktı. Hazan, Selin'in kolunu defalarca ittirdi.

"Kalk. Kalk Selin!"

Selin sadece daha fazla ağlıyor ama yüzündeki acı gülümsemeyide bozmuyordu. Hazan kendi kalkmaya çalıştı ama canı o kadar acıyordu ki bu imkansızdı.

Selin hiç tereddüt etmedi. Sanki polisler onu o anda vursa umrunda olmazdı. Yavaşça Hazan'a eğildi ve ona sarıldı. Harekete geçmesi arkasındaki silahın sırtına bastırılmasına sebep oldu ama umursamadı.

Hazan'dan ayrılıp yüzüne eğildi. "Pes edemezsin." diye fısıldadı yüzüne.

Hazan artık gözyaşlarında boğuluyordu ama sesini de çıkartmıyordu Selin'i bir daha ne zaman görür bilmiyordu ve son sözlerini iyice duymak istiyordu.

"Onu bulacaksın." dedi hızla kafasını sallayarak. "-A'yı bulacaksın!"

Polis şefi silahı sırtına iyice bastırdı. "Kalkman için 10 saniyen var. Ellerini göreyim."

Selin, Hazan'a kocaman gülümsedi ve son kez birbirlerine kocaman sarıldılar. Hazan hıçkırıklarını tutamıyordu. Selin yavaşça kalkıp ellerini havaya kaldırdı. Hazan, Selin'in ince uzun bileklerine kelepçe takılmasını ve polis arabasına götürülmesini oturduğu yerden izledi.

Polislerin Selin'i bir hayvan gibi itip kakması Selin'in umrunda olmadı. O sadece Hazan'a bakıyor, beklenti içinde ısrarla göz teması kurmaya çalışıyordu.

Sonunda Hazan, Selin'in bir cevap beklediğini anladı.

"Söz veriyorum Selin!" diye bağırdı arkasından. "Seni oradan çıkartacağız ve -A'yı da bulacağız!"

"Ölmem gerekirse bile onu bulacağım." diye fısıldadı kendi kendine.

Araba içinde Selin ile uzaklaşırken bir polis şefi Hazan'a bir ambulans çağırmakta kararlıydı. Fakat Hazan arkadaşlarını hapise tıkan insanlardan hiçbir şey istemiyordu. Yanındaki ağaca tutunup yavaşça kalkmaya çalıştı ama canı gerçekten çok açıyordu. Bıçak yerine bir cam girip girmediğini düşündü.

O sırada ağaçların arasından Deniz göründü. Koşturarak Hazan'ın yanına geldi.

"Hey Hazan." dedi Deniz gülerek. "Rahmet'i gördüm! İnanabiliyor musun? Ağlarken çok tatlıydı. Hey bu halin ne?"

Hazan öfkeli bakışlarını Deniz'e çevirdi. "Üzgünüm Deniz sen Rahmet ağlarken onu izleme fırsatı bulmuşsun. Bende Selin hapishaneye götürülürken onu izledim!"

"Sadece o da değil öpüştük." dedi Deniz gülerek. qHazan'ın son cümlesini yeni algılamıştı. "Ne? Neyden bahsediyorsun?"

"Selin'i götürdüler Deniz!"

Deniz donuk gözlerle Hazan'a baktı. "Sana ne oldu?"

Hazan elini mezar taşına doğru salladı. "Düştüm."

Deniz kafasını çevirip mezar taşına bakınca kaşlarını çattı.

"Hazan!"

"Ne?" diye bağırdı Hazan acıdan.

Dönüp mezar taşına baktığında gördüklerine inanamadı.

Mezar taşının üstünde Tuğçe'nin ismi vardı.

Bu Tuğçe'nin mezarıydı, yani ölmeyen Tuğçe'nin ve isminin hemen yanında ölüm tarihi olması gereken yerde kocaman bir not kağıdı vardı. Hazan öne doğru eğilerek kağıttaki yazıyı kısık gözlerle okudu.

"Sürtükler asla gerçek anlamda ölmez. Sadece iyi oynarlar ve şekil değiştirirler -A."

Tatlı Küçük YalancılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin