Nazar yerden kalkıp kafasını kaşıdı. Yatağın ucunda çekingence oturan Berna'ya düşünceyle baktı.
"Bu yorgan yeterli mi?" diye sordu. Yatağa yığılı yatak takımını işaret ederek.
Kız yavaşça başını sallayınca Nazar cılızca gülümseyip odadan ayrıldı. Odasına gidip kendini yatağa bıraktı. Aklında Tuğçe'yle ilgili milyonlarca soruyu kovmak istercesine gözlerini sıkıca kapadı. Sehpadaki telefonun titreşim sesini duyunca gözünü açmadan kolunu arkaya atıp telefonunu aldı. Kötü bir şeyler olmamasını umdu. Bugünlük bu kadar macera yeterliydi.
Ama mesaj hiç ummadığı birindendi.
Murat
Partide ona bir şey demeden ortadan kaybolmuştu.
Merak etmiş olmalıydı.
Öylece gidince merak ettim. Aras'ı bulabildiniz mi?
Üzgünüm bir şey söylemeden gittim ama Aras'ı gördüğümü sandım. Fakat o değildi.
Umarım yakında eve döner.
Nazar'ın ablası Mercan ve eşi Kerim başka bir eve taşınmışlardı. Annesi iş için başka bir şehire gitmişti, babası ise okul gezisinde öğretmen olarak görevliydi.
Anlaşılacağı üzere Nazar ve Aras evde tek kalmıştı fakat Aras kayıplara karışmıştı.
--
Selin o gece Hazan'da kalmıştı. Klinikten kaçması onu bir suçlu da yapsa dert etmemeye çalışıyordu. Hastanenin tahta kapısından ve sert kumaşlı uzun önlüğünden birkaç gece olsun uzaklaşabilecekti. Tadını çıkartmak istiyordu.
Yavaşça kostümünü çıkartıp Hazan'ın pijamalarından giydi. Hazan'ın ikili yatağının sol tarafına usulca geçti ve yanında kitap okuyan Hazan'a göz ucuyla baktı.
"Hey Hazan!" diye mırıldandı yavaşça. Hazan sayfayı çevirdi ve konuşurken okumaya devam etti.
"Evet?"
Selin, önünde birleştirdiği ellerine odaklandı. Ardından hırıltılı bir iç çekti ve gözüne gelen yaşları geri göndermek için yukarı bakarak hızla göz kırpıştırdı. Hazan kitaptan kafasını kaldırıp yavaşça bıraktı ve elini Selin'in elinin üstünde koydu.
"Sorun ne Selin?"
Selin başını çevirip Hazan'ın gözlerine yalvarırcasına baktı.
"Götür beni Hazan."
Hazan kaşlarını çattı.
"Anlamadım?"Selin hissediyordu. Canı acıyordu. Öyle çok acıyordu ki. Zamanı geri almak istiyordu. O güne, Emre'yi öldürdüğü o güne gitmek istiyordu bu vicdan azabıyla yaşamak istemiyordu. Katil olmak çok büyük bir yüktü. Ama bu imkansızdı. İşleri kolaylaştırmak onun elindeyken, o hastanenin dört duvarında oturmaktan başka bir şey yapamıyor, en büyük korkusuyla savaşıyordu.
Düşünmek.
Bu acının hiçbir ilacı yoktu. Bunu biliyordu. Yıllar yılları, aylar ayları kovalayacak ama onun canı hâlâ ilk gün ki acıyacaktı.
Göğsünün altındaki bu acı hep kendini hatırlatacaktı. Ama hastaneye tekrar dönmeden önce, o son arzusunu yerine getirmek istiyordu. Emre'nin mezarına gidip onun gerçekten öldüğünü görmek...Bir daha iyileşip, iyileşmeyeceğini ya da ne zaman geri döneceğini bilmiyordu. Ya da geri dönecek miydi? Ne olursa olsun bunu yapmadan o rutubetli odaya girmeyecekti.
"Beni Emre'ye götür."
--
Deniz, Hazan ve Selin soğuk havada yürüyorlardı. Deniz çok üşümüştü. Ellerini yeşil deri ceketinin ceplerine soktu.