Bölüm 1

8.2K 343 83
                                    


07.00'ye kurulu alarmım her zamanki gibi makineli tüfek usulü ses çıkarmaya başlamıştı. Henüz kendime gelemediğim için 10 dakika ertelemiştim çünkü alarm çaldığında direk kalkma gibi bir huyum yoktu. Bu saatte kalkmaya da bir türlü alışamıyordum. Erken de yatsam geç de yatsam sabah alarmı çaldığında kendimi her zaman çok yorgun hissediyordum. Okulum 09.00'da ilk derse başladığı için 1 saati kendi hazırlanmama ve diğer 1 saati de yola ayırıyordum. Evde kahvaltımı hep tek başıma yapardım çünkü annem benden önce kalkıp işe giderdi. Ayrıca evde ikimizden başka kimse yoktu. Fakat okulda da yanımda fazla kişi olduğu söylenemezdi.

Sınıfıma yaklaşık 15 dakika öncesinde gelmiştim. Dersin başlamasına daha 15 dakika olmasına rağmen neredeyse çoğu kişi sınıftaydı. Herkes kendi dünyasıyla o kadar meşguldü ki benim geldiğimi kimse fark etmemişti bile. Sessizce en arka sıranın bir önündeki sırama oturdum. Sıram, pencere kenarındaydı ve bazen hayal dünyamda kaybolmak istediğimde pencereden dışarı seyrediyordum. Sırama oturduğumda yalnız olmanın verdiği gergin ve gariplikle bir şeyler yapmam gerektiğini hissettim. Meşgul görünmek için telefonuma bakmak istemiyordum çünkü yalnızken telefonuma bakmak beni daha da kötü hissettiriyordu. Bu yüzden defterimi çıkardım ve o anki durumumu yazmaya başladım. Defterim benim kurtarıcım gibiydi. Milletin nasıl düşündüğünü bilmiyorum ama defterime yazınca kendimi havalı hissediyordum. Bazen yazı yazdığımı gören kişiler yanıma gelip ne yazdığımı soruyorlardı, sanki söyleyecekmişim gibi.

''Dün matematik dersinde ne işlediniz, notların var mı Taehyung?''

Kafamı defterimden kaldırınca Minji'yi gördüm. Kendisi iyi niyetli bir kızdı ve bazı zamanlar diş randevusuna gitmesi gerekiyordu. Bu yüzden de dersleri kaçırıyordu. Dün de o günlerden birisi olmuştu anlaşılan. ''Tabii notlarım var.'' dedikten sonra defterimi masaya koydum ve işlediğimiz sayfaları açtım. ''Buradan itibaren başlıyor.'' dedim. Minji telefonunu açıktan sonra fotoğrafını çekmeye başladı. Bir yandan fotoğraf çekerken bir yandan da ''Çok teşekkür ederim. Gerçekten.'' dedi. Ben de hiç önemli olmadığını söyledim. Aslında önemli gördüğüm yerleri ve hocanın dediği şeyleri not almaya çalışırdım hep. Milletin ne ara dikkatini çektiğini hiç bilmiyordum. Bazı zamanlar benim notlarımın fotoğrafını çekerlerdi. Bu durum gururumu okşa da bazen karşıma kötü niyetli kişiler geldiğinde düşünce nefret ediyordum. Sınavlardan aldığım mükemmel olmasa da kötü de değildi bu yüzden kendimden emin olamıyordum hiçbir zaman.

Okulda ilk dört ders bittikten sonra öğle arasına girmiştik. Öğle arasında en azından yalnız olmuyordum çünkü Jimin'le beraber yemek yiyorduk. Kendisi sayısal okumayı seçtiği için bu sene onunla yolumuz ayrılmıştı. Ben eşit ağırlığı seçmiştim çünkü. Jimin benim gibi değildi. Çok kolay arkadaş edinebiliyordu bu yüzden benim yokluğumu fazla çekmiyordu. Oysaki ben onun varlığını o kadar özlüyordum ki. Belli etmemeye çalışsam da anlıyordu galiba. Onunla farklı sınıflarda olacağımızı ilk öğrendiğimde çok üzülmüştüm fakat yapacak bir şey yoktu, hayatta kendi yolumuza gitmemiz gerekiyordu.

Sınıf kapısının eşiğinde Jimin'i görünce rahatlamış bir şekilde gülümsedim. Çantamdan hemen evden getirdiğim sandviç ve meyve suyunu çıkardım ve Jimin'in yanına gittim. Jimin genellikle okuldan almayı tercih ediyordu, evden getirmek için fazla üşeniyordu. ''Her zamanki yerimize mi gidiyoruz?'' dedim ona. ''Elbette!'' dedi Jimin. Her zamanki yerimiz aslında okulun arka bahçesiydi. Arka bahçede basketbol sahası olduğu için yemek yerken basketbol oynayanları izliyorduk. Hem de sessizdi, ön bahçeye göre. Fakat görünüşe göre bugün o kadar sessiz değildi. Etrafta bir sürü insan vardı ve çığrışıyorlardı. Jimin'le şaşkın bir şekilde birbirimize baktık. İkimiz de ne olduğunu bilmiyorduk. Bir sürü insan basketbol sahasının tellerini çevirmiş tezahürat yapıyordu. Bugün basketbol maçı mı vardı acaba? ''Gel Taehyung biz de bakalım.'' dedi. Merak ettiğim için hayır diyemedim.

Basketbol sahasının içini görebilmek için onca insanın arasından geçmek, etrafınıza bomba yağarken yerde sürünmeye benziyordu. Tam bir curcunaydı. Askerlik görevini tam şu anda tamamlamış bile olabilirdim. Derken sonunda basketbol sahasının içerisini görebilecek bir yere gelmiştik. Jimin'le birbirimize bakınca güldük. Merak ettiğimiz şey için girdiğimiz şekiller gerçekten komikti. Milleti bu kadar heyecanlandıran şeye en sonunda bakabilmiştik. Basketbol maçı oynanıyordu ve gerçekten çekişmeliydi. Basketboldan anlamadığım halde oynayan kişilerin oldukça hızlı hareket ettiğini ve hızlı top sektirdiğini görebiliyordum. Basketboldan anlamayan birisine bile böyle görünüyorsa diğer kişilere nasıl görünüyordu kim bilir. Bizim sınıftan Namjoon, Yoongi, Hoseok maçta oynuyordu. Onları ara sıra pratik yaparken görüyorduk. Fakat diğer iki kişiyi tanımıyordum. Belki Jimin tanıyordur diye ona sordum. ''Jimin şu küpeli çocukla geniş omuzlu çocuğu tanıyor musun?'' dedim. Jimin birkaç dakika baktıktan sonra ''Evet sanırım bizim sınıftalar. Küpeli olan Jungkook. Geniş omuzlu da Jin.'' dedi. Jin denen çocuktan gözümü alamıyordum çünkü çok iyi oynuyordu. Önüne gelen her kişiyi şaşırtarak yanından geçiyordu ve basket atıyordu. En son smaç attığında maç bitmiş ve millet coşmuştu. Telleri tutarak sallıyorlardı. Ben bir şey yapmamayı tercih etmiştim fakat Jimin de kendisini tutamayarak telleri sallamaya başlamıştı. Ne üzücüdür ki görünüşe göre ancak maçın bitiminde gelebilmiştik.

Again and Again ~TaeJin~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin