Akşam vaktiydi. Evimizin yakınında bulunan bir bankta oturuyordum. Oturduğum bankın arkasına çit seti çekilmişti. Fakat çitin üzerinde yeşil bitkiler yetiştirildiği için arkamdan ferah bir koku geliyordu. Önüm ise bir parka bakıyordu. Büyük ihtimalle oturduğum yeri ebeveynler için yapmışlardı. Çocukları parkta oynarken onların da burada oturup onları izlemesi için.
Karanlıkta sadece o yalnız bankta oturuyordum. Gündüz vakti olsaydı buraya hayatta oturmazdım fakat etraf karanlık ve zaman akşam vakti olduğunda kendimi daha rahat hissediyordum. Yalnızlığımla baş başa kalabiliyordum. Ayrıca bazen esen hafif rüzgarı hissetmek ve sallanan ağaçları izlemek beni hipnotize ediyordu.
Bugün okuldan sonra kütüphanede zaman geçirmiştim. Bu yüzden de eve gelinceye kadar hava kararmıştı. Eve girmek yerine biraz bu bankta soluklanmak istemiştim çünkü anahtarı kilide yerleştirip evin kapısını açtığımdaki manzarayı görmek istemiyordum. O cansızlığı. Evin kapkaranlık olmasını. Sessizlik.
Bu bankta otururken her zaman arkamdan gelen mutlu insanların ve ailelerin seslerini duyardım. İnsanların yemek masalarına yerleştirdiklerinde çıkardıkları çatal-kaşık sesleri ve birbirleriyle konuşmalarını özellikle. Bazen gülme seslerini de duyardım. En kötüsü oydu.
Parkta kimsenin olmaması, evlerden gelen yemek hazırlama sesleri ve esen rüzgar. Çok iyi bir ruh halinde olduğum zaman buraya oturduğumda bile kendimi hep üzgün hissediyordum. Üzgün hissetmeme rağmen yine de eve girmek istemiyordum. Buradayken en azından bir şeyin canlı olduğunu hissedebiliyordum çünkü. Bu da benim garip bir döngümdü.
Arkamdan gelen canlı sesler sanki kulağıma fısıldayarak benimle dalga geçiyorlardı. Böyle bir sıcaklığa ve canlılığa hiçbir zaman sahip olamayacakmışım gibi hissettiriyorlardı. Odalarında ışık yanan evlerin sanki hiçbir sorunu yoktu, sanki hep neşelilerdi. Hatta bazen bana o kadar mükemmel gelirlerdi ki, onların gerçekten var olup olmadığını sorgulardım. ''Truman Show'' filmindeki insanlar gibi olup olmadıklarını.
''Hey Taehyung!''
İlk önce bu sesin içimden geldiğini düşünmüştüm fakat ikinci kere ismim tekrarlanınca birisinin bana seslendiğini zar zor anlayabilmiştim. Sese doğru kafamı çevirdiğimde karşımda bulduğum kişi beklenmedikti.
Jin eşofmanlı bir halde karşımda dikiliyordu. Sanki etrafta koşu yapmış gibi bir hali vardı. Nefes alış verişi normalden biraz daha hızlıydı. Üstelik bana gülümsüyordu. Ah, şu gülümsemesi yok muydu. Dünyada buna karşılık vermeyen bir insan olduğunu sanmıyordum. Bu gülümsemesiyle herkesi ikna edebilirdi bence.
Ona gülümseyerek ''Jin! Sen nasıl buradasın? Evin yakınlarda herhalde.'' dedim. Bunu neşeli bir şekilde söylemiştim, o anki ruh halime ters düşse de. Ama zaten insanların geneli böyle yapmaz mıydı? Üzgün suratlarını böyle gülerek kapatmaya çalışırlardı ve ben iyiyim mesajı vermeye çalışırlardı.
Ayrıca Jin'in böyle ortaya çıkması benim için şaşırtıcıydı fakat yakınlarımda oturduğunu zaten biliyordum. Bu yüzden aşırı şaşırmamıştım. Onunla bugün karşılaşacağımızı hiç tahmin edemezdim elbette. Hele bu tip düşünceler arasındayken.
Banka gelip yanıma oturdu. Bana ''Evet geldiğim yönün aşağı taraflarında oturuyorum. Asıl ben seni burada gördüğüm için şaşırdım.'' dedi. Aslında onun şaşkın olmaması gerekirdi sonuçta aynı otobüse biniyorduk. Üstelik ben ondan önce iniyordum. Bunu öyle ya da böyle bilmesi gerekirdi. Fakat belki nerede indiğimi fazla önemsememişti benim aksime.
Jin'e ''Ben de şurada binada oturuyorum.'' dedim çitin arka tarafını göstererek. Ardından ''Sen ne yapıyordun peki?'' dedim. Bana ''Koşu yapıyordum. Seni görünce selam vereyim dedim.'' dedi. Onun gözünden nasıl göründüğümü merak ediyordum. Onun karşısına bu halimle çıkmak istemezdim. Bu yalnız halimle.
Jin sanki yeterince dinlenmiş gibi ayağa kalkmıştı. Arkasını dönerek bana baktı ve ''Sen de benimle koşmak ister misin?'' dedi. Ona şaşırarak baktım. Pek koşu yapan birisi değildim. Üstelik plansız yapılan işler karşısında baya kararsız kalıyordum. O an elim ayağım birbirine dolaşmıştı. Jin'e ''Bilmem ki.'' dedim gözlerimi kaçırarak. Fakat onun gözüne mızmızcılık yapan birisi gibi de görünmek istemiyordum.
O anda Jin beni bileğimden tutup ayağa kaldırdı. Ona şaşkınlıkla baktım. Ağzımdan sadece ''Jin...'' kelimesi çıkabilmişti. Bana gülümseyerek ''Hadi gel beraber koşalım.'' dedi. Gözleri o kadar sıcaktı ki neredeyse benim içimi görebiliyor gibiydi. Ne yaptığımı biliyorlar gibi. Sanki beni burada yalnız bırakmak istemiyor gibiydi. Beni ne olursa olsun götürecek gibi.
Benim için böyle uğraştığını görünce gözlerim dolmuştu. Kafamı hemen aşağı eğdim. Jin'e ''Tamam. Seninle koşacağım.'' dedim. Seninle koşacağım Jin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Again and Again ~TaeJin~
RomanceOkul basketbol takımındaki Jin'e sadece hayranlıkla bakan Taehyung'un bakışları aynı mı kalacaktır yoksa zamanla başka bir şeye mi dönüşecektir?