''Herkes yerine otursun, bu derste kulüp seçimleri yapacağız.''
Asıl branşı Almanca olan sınıf öğretmenimiz bunu dediğinde yine defterime bir şeyler karalıyordum. Bir an dikkatimi öğretmene verdikten sonra tekrar karalamama geri döndüm.
Kulüp seçimleri bildiğiniz gibi her sene yapılıyordu. Okulumuzda bir sürü kulüp çeşidi olmasına rağmen sadece belirli kulüpler faaliyet yapıyordu. Üstelik okulun resmi takımlarında olan kişiler (basketbol, voleybol vb.) otomatikmen sporla ilgili kulüplere yazılıyorlardı. Faaliyet yapmayan kulüpler için ise sadece yoklamada isminizin olması yeterliydi. Ben de genellikle fazla aktif olmayan kulüplere yazılırdım çünkü fazla uğraşmak istemiyordum.
Kulüp seçimi için sınıf listesimde ismim ortalarda olduğu için sıranın bana gelmesi hayli bir zaman alacak gibi görünüyordu. Sınıftaki kişilerin her kulüp seçmesinden sonra sınıfın ses desibeli daha da artıyordu. Öğretmenimiz ara sıra ''Sessiz olun!'' diye sınıfı uyarmaktan geri kalmıyordu tabii. Sınıftakiler de o an sessiz oluyorlardı fakat bir süre sonra geri konuşmaya başlıyorlardı. Tam bir kısır döngü içerisindelerdi.
O gürültüye rağmen sınıf listesindeki sıranın bana yaklaştığını fark ettiğimde kafamı kaldırdım. Genellikle sınıf sırasında benden önceki kişinin ismine özellikle dikkat ederim. Nedenini bilmiyorum ama hep merak ederim bunu. Bu garip alışkanlığım sayesinde yoklamalarda veya herhangi bir şeyde bana oldukça fayda sağlıyorlardı. Benden önceki kişi kulübünü seçtiğinde sıra nihayet bana geldi.
Öğretmenim ''Tae!'' dedikten sonra beni bulmak için başını listeden kaldırdı. Benim sıramı bulması fazla uzun olmadı çünkü öğretmenim beni tanıyordu. Öğretmenimle aramda mükemmel bir ilişki olmasa da o beni seviyordu ben de onu seviyordum. Teneffüs aralarında ya da boş derslerde ara sıra bazı arkadaşlarımla beraber onunla konuşurdum. Öne çıkan göbeği, kel kafası ve gözlerini olduğundan daha büyük gösteren gözlükleriyle bana her zaman tontiş bir adam olarak görünürdü. Ayrıca sınıf öğretmenimiz benim için adeta bir baba figürüydü çünkü annemle babam boşanmıştı. Babamla görüşmediğim için onu adeta babam yerine koymuştum. En azından kendime bu şekilde açıklama yapıyordum.
''Efendim?'' diye sınıf öğretmenime seslendiğimde sınıf yine gürültülüydü. Açıkçası hangi kulübe gitmek istediğimi düşünmemiştim bile. Bu yüzden kimin ne istediğine de hiç dikkat etmemiştim. Öğretmenim ''Hangi kulübe yazayım seni?'' dediğinde ilk birkaç saniye ona boş boş baktım. Aklıma herhangi bir kulüp ismi gelmeyince öğretmenime ''İstediğinize yazın beni. Fark etmez.'' dedim. Bu talebimi öğretmenim garip karşılamadı. Gözlerini listeye bir süre gezdirdi. Beni yazacak boş bir yer arıyor olmalıydı. Fazla da zorlanmadı. Başını kaldırıp bana baktı ve ''Seni kütüphanecilik kulübüne yazıyorum.'' dedi. Fazla düşünmeden ona ''Tamamdır.'' dedim. Sınıf öğretmenim beni iyi tanıyordu. Bana göre bir kulüp seçmişti. Zaten lisede kendimi bildim bileli hep bu kulüpteydim.
Kütüphanecilik kulübünde genellikle fazla faaliyet yapılmıyordu. Sınırlı faaliyet olarak, sadece gönüllüler kütüphanedeki kitapları düzenliyorlardı ya da orada nöbet tutuyorlardı. Tamamen kişilerin isteğine bağlıydı. Her seferinde ''Hadi ya kimse gönüllü olmazsa?'' diye merak ediyordum fakat illaki bir gönüllü çıkıyordu. Bu da kütüphanecilik kulübünün gizemlerinden birisiydi. Asla bitmeyen gönüllülük ve kitaplara olan aşk.
Kulüp seçimlerinden sonra öğle arasına girmiştik. Jimin'le bu sefer okulun arka tarafında bulunan minik tahta masalara oturmuştuk ve yemeklerimizi yiyorduk. Jimin de ben de hiç yemekhanede yemek yememiştik. Benim zaten evden yemek getirdiğim için yemekhaneye inmem için bir sebebim yoktu. Fakat Jimin evden yemek getirmediği halde sürekli kantinden yemek alıyordu. Bir ara onu evden getirmesi için gazlamıştım. Bunun sonucunda birkaç gün getirmişti fakat diğer günler bu istikrarı sağlayamamıştı. Üstelik evden getirdiği yemeklerle bile doymuyordu.
Masada yemek yerken Jimin ağzı dolu bir şekilde bana ''Tahmin edeyim spor kulübüne yazıldın, değil mi?'' dedi. Yapamadığım şeyler üzerine dalga geçmek, onun en sevdiği aktivitelerden birisiydi. Ona ''Evet. Hatta beni yazmazlarsa spor kulübünün büyük bir kaybı olacağını söyledim.'' dedim. Birbirimize sataşmak, ilişkimizin olmazsa olmaz bir unsuruydu. Bu durumdan ikimiz de hoşnuttuk.
Jimin'e ''Sen hangi kulübe gittin bu sefer?'' dedim. Jimin de benim gibi fazla faaliyet içermeyen kulüpleri tercih ediyordu. Fakat benim aksime elinden geldiğince farklı kulüpleri seçiyordu çünkü farklı ortamlarda bulunmayı oldukça seviyordu.
Bana ''Bu sefer hayvanları koruma kulübünü seçtim.'' dedi. Dudaklarımı bükerek ve kaşlarımı kaldırarak onu onayladım. Ona ''O zaman seni korumaları gerekecek çünkü küçük bir köpek yavrusuna benziyorsun.'' dedim. Jimin o sırada içecek yudumladığı için ağzındaki damlaları bana püskürttü. Ona ''Tanrım iğrenç!'' diye haykırdım. Kolumla yüzümü silmeye çalıştım fakat her damlasından iğreniyordum. Jimin gözlerini açarak yüzüme yaklaştı ve ''Üzgünüm, bilerek oldu.'' dedi. Ona ''Tamam, tamam yüzünü dibimden çek.'' dedim.
O sırada etrafta bakınırken Jungkook ve Yoongi'yi görmüştüm. Anlaşılan onlar da yemekhaneye yazılmamışlardı. Ellerinde tuttukları sandviçlerle okulun etrafında yürüyorlardı. Bu civarlarda dolaşmaları normal bir şeydi fakat işin kötü bir tarafı bize bakmalarıydı. Jimin'in az önce bana meyve suyu püskürttüğünü görmüş olmalılardı. Jungkook bize bakarak sırıtırken Yoongi, Jimin'e uzaylı gibi bakıyordu çünkü.
Hemen önüme dönüp sessiz bir şekilde ''Jungkook ve Yoongi az önce seni gördüler. Ama onlara doğru bakma.'' dedim sanki normal bir konuşma yapıyormuşuz gibi. Jimin ''Ne!'' diye haykırdıktan sonra hemen Jungkook ve Yoongi'nin tarafına baktı. Daha ne kadar belli edebilirdi merak ediyordum. Jimin'in normal davranmayacağından adım kadar emin olmama rağmen yine de bir umut beklemiştim.
Jungkook ve Yoongi yanımıza gelmişlerdi. Yanımıza kadar gelmek Jungkook'un işi olmalıydı çünkü Yoongi ile fazla yakın değildik. Üstelik Jungkook'un uzaktaki gülümsemesi resmen ''Size bir selam vermeden gitmem.'' diye haykırıyordu. Yanımıza geldiklerinde Yoongi bizimle pek ilgileniyor gibi görünmüyordu çünkü ara sıra diğer taraflara bakıyordu. Jimin'le ikimiz Yoongi'yi daha önceden tanısak da, yeni tandığımız Jungkook'la daha yakındık. Jungkook daha arkadaş canlısı görünüyordu. Yoongi'nin etrafında bir duvar varmış gibi hissediyorduk hep.
Yanımıza gelen Jungkook ''Selam, afiyet olsun ikinize de.'' dedi. Jimin'le ben de ''Teşekkürler, size de afiyet olsun.'' dedikten sonra ikisi kaldıkları yürüyüşü devam ettirmeye gittiler. Yoongi pek bir şey dememişti. Bunu böyle kolay atlattığımız için şanslıydım.
Onlar gittiklerine göre artık Jimin'e kızma zamanım gelmişti. Jimin'e ''İyi ki o tarafa bakma dedim sana. Rezil olduk.'' dedim. Jimin de mızmız bir şekilde ''Bakmadan duramadım işte n'apayım.'' dedi. Derin bir nefes çektim çünkü sabrım için buna ihtiyacım vardı. Yatıştığımı hissettiğimde Jimin'e tekrar baktım. Jimin gözlerini bir noktaya odaklayıp dalmıştı. Daldığı noktaya elimi götürüp hareket yapınca Jimin'in dikkatini kendime çekebilmiştim. Bana baktığında ona ''Ne düşünüyordun öyle?'' dedim. Jungkook ve Jimin yanımıza geldikten sonra modu düşmüş bir hali vardı. Jimin bana ''Hiç, daldım öyle.'' dedi. Fazla üstelemeyeye karar verip bıraktım.
Jimin yemeğinden birkaç ısırık aldıktan sonra enerji kazanmış gibi hemen masaya vurmaya başladı. Modu yükselmiş gibiydi. Ona ''Ne oldu?'' diye sordum. Ağzındaki lokmaları bitirmesi biraz zaman aldığı için yüz ifadeleriyle istediği şeyi anlatmaya çalıştı ama hiçbir şey anlamamıştım. Nihayet lokmalarını yuttuğunda ''Sana söyleyecektim ama unuttum. Ama şimdi hatırladım.'' dedi. Beni meraklandırmayı başarmıştı. Ona ''Neyi söyleyecektin?'' dedim sabırsızca. Bana ''Bugün Jin'le Namjoon tiyatro kulübüne katıldılar. Hem de beraber! Sürekli birbirlerine gülümseyip duruyorlar. Onların arasında bir şey olduğunu söylemiştim sana.'' dedi.
Bu haber karşısında olaydan farklı bir anlam çıkarmak için onun suratına öylece bakakaldım. Jimin'in nasıl hissettiğim hakkında en ufak bir fikri bile yoktu belli ki. Ne kadar kalbimin kırıldığı hakkında. Jin'e karşı beslediğim duyguları bilmediği için onu suçlayamazdım.
Ona karşılık bir cevap vermem gerektiğini hissederek ''Öyle mi?'' dedim. Jimin'e bakmak zordu, bu yüzden gözlerimi masaya indirdim. Jimin de heyecanlı bir şekilde ''Evet!'' cevabını verdi.
En yakın arkadaşımın, beraber olmasını istediği iki kişi kişi hakkında benim karşımda böyle sevinmesi açıkçası çok can sıkıcı olmaya başlamıştı. Özellikle o iki kişi arasından birisinden hoşlandığım göz önüne alınırsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Again and Again ~TaeJin~
RomanceOkul basketbol takımındaki Jin'e sadece hayranlıkla bakan Taehyung'un bakışları aynı mı kalacaktır yoksa zamanla başka bir şeye mi dönüşecektir?