Bölüm 6

2.8K 263 108
                                    

Okuldaki teneffüs zili çaldığında fazla hızlı görünmeyen ama yeterince hızlı olan adımlarımla direk tuvalete doğru yürüdüm. Sıkıştığım için öğretmenden izin istemek yerine tutmayı tercih etmiştim. Zil çaldıktan sonra sanki acelem yokmuş gibi davranmak da zorundaydım. Evet görüyorsunuz, bunu yapmak bile bir marifet istiyordu. Tuvalet için izin istemek genellikle ilkokuldaki çocukların yaptığı bir şey olduğu için küçük düşmek istememiştim.

Tuvalette işimi bitirdikten sonra aşırı rahatlamış hissediyordum. Böyle zamanlarda param olunca halka açık bedava tuvaletler yapasım geliyordu. Her neyse, ellerimi yıkamak için musluğu açtım. Fakat birdenbire karşımdaki aynanın görüntüsünde Jungkook'u gördüğümde şaşkınlığımı gizleyemeden ''Yah!'' diye haykırdım. Jungkook arkamda ne yapıyordu öyle? Jungkook bu nidamın karşısında ''Korktun mu?'' diyip güldü. Sanki beni korkutmak için özellikle orada duruyormuş gibi görünüyordu. Ona sinir olmuş bir şekilde ''Hayır sadece şaşırdım.'' dedim ve ellerimi yıkamaya devam ederek önüme döndüm. Onu takmıyormuş ve varlığı önemsizmiş gibi davranıyordum. O sırada Jungkook da diğer musluğa gidip ellerini yıkamaya başlamıştı. Aramızda bir sessizlik vardı. Görünüşe göre tuvalette şu an bizden başkası yoktu. Kütüphanedeki gibi yine üzerime yürümesini istemiyordum. Jimin'in söyledikleri şeyi kafamdan tekrar geçirdim. Ne demişti, ha evet iki bacak arası. Jungkook yine ters bir hareket yaparsa bu sefer geçirecektim bacak arasına.

Jungkook kafasını çevirmeden bana ''Bugünkü provayı izlemeye gelecek misiniz yine?'' dedi. Bunu bu sefer hınzır bir şekilde değil de normal bir şekilde sormuştu. Bunu öylesine mi sorduğunu yoksa gerçekten gelip gelmediğimizi merak ettiği için mi sorduğunu bilemiyordum. Üstelik basketbol takımını sürekli izlediğimizin farkında olması karşısında şaşırmıştım. Sanki hep uzaktan gördüğün birisinin size dokunması gibi bir histi. Kafam karışık bir şekilde ''Bilmiyorum sanırım geleceğiz.'' dedim. Jungkook bana dönüp gülümsedi ve ''Tamam.'' diyerek elindeki su taneciklerini fırlattı. Hemen ellerimle yüzümü kapatsam da çoktan bazı su tanecikleri suratıma bulaşmıştı. Kollarımı yüzümden çektiğimde Jungkook'un koşarak gittiğini gördüm. Arkasından ''İnanamıyorum sana!'' diye bağırsam da duyup duymadığını bilmiyordum. Jungkook yine kendine özgü bir şekilde kapanış yapmıştı.

Öğle arasında Jimin'le yine her zamanki yerimize oturmuştuk. Fakat kendimi bu sefer rahatsız ediyordum. Bunun sebebi artık basketbol takımındakilerle konuşmamız ve tanışmamızdı. Aslında daha rahat hissetmeliydim fakat bir garip hissediyordum. Jimin benim aksime daha heyecanlı görünüyordu. Hatta çağrılsa basketbol oynayacak gibi bir hali bile vardı.

Jimin'le öylece otururken basketbol takımının bahçenin köşesinden döndüğünü gördük. Yine kendilerine has olan havalı yürüyüşleriyle sahaya girmişlerdi. Okulumuzda basketbol sahasının için genellikle fazla dolu olmuyordu ama boş da kalmıyordu. Öğle arasında bazı çocuklar sahanın bir yarısında top atmaya çalışıyorlardı. Fakat basketbol sahası tamamen dolu olmuyordu bizim çocuklar gelmediği sürece. Ayrıca okulumuzda genellikle voleybol ve futbol daha çok oynanılıyordu.

Basketbol takımı oyuna daha henüz başlamamıştı. Aralarında bir şeyler konuşuyorlardı. Ben de o sırada sahanın diğer yarısında oynayan diğer çocukları izliyordum. Ne zaman başlayacaklar diye onlara göz atmayı da ihmal etmiyordum tabii ki de. Gözüm bizimkilerin üzerindeyken Yoongi, Hoseok ve Jungkook'un sahadan çıkıp okulun içerisine doğru yürüdüklerini gördüm. Genellikle oyuna hemen başlarlardı oysaki. Jimin bana önden gidenleri göstererek ''Onlar niye okula geri gidiyorlar?'' diye sordu merakla. İkimiz de ne olduğunu bilmiyorduk. Yoongi, Hoseok ve Jungkook'un okula gidişini izlerken ''Hiçbir fikrim yok.'' dedim. O sırada Namjoon ''Hey Taehyung!'' diye seslendi. Kafamı direk çevirerek Namjoon'a baktım. Sürekli beni çağırışı dikkatimden kaçmamıştı. Büyük ihtimalle Jimin'i tanımadığı için beni çağırıyordu. Jimin'le hemen ayağa kalkarak yine tellerin önüne gittik. Sahada sadece Jin ve Namjoon kalmıştı. ''Bizim için malzeme odasından basketbol topu alabilir misiniz acaba? Yaklaşık 6-7 tane.'' dedi Namjoon. Hem benim hem Jimin'in suratına bakıyordu. Ben bir şey diyemeden Jimin neşeli bir şekilde ''Tabii ki de alırız, lafı mı olur.'' dedi. Konuşabilseydim Namjoon'a hayır demeyecektim ama bu kadar neşeli cevap da vermeyecektim sanırım. Namjoon rahatlamış bir şekilde gülümsedi. ''Kusura bakmayın sürekli size böyle işler veriyorum. Ama diğer çocuklar diğer derse girmeyip pratik yapmak için öğretmenlerinden izin istemeye gittiler. Jin'le bizim de o topları taşımamız çok zor olurdu.'' dedi. Jimin yine çizgisini bozmayarak ''Hiç sorun değil. Yardıma ihtiyaç duyduğunuzda size yardım ederiz.'' dedi. Şimdi neden Jimin'in neden daha çok arkadaşı olduğunu anlayabiliyordum. İnsanlarla ilişki kurmada benden çok daha iyiydi.

Namjoon benim bir şey demememe karşılık yüzüme baktı. Onay vermemi ya da vermememi bekliyordu. Başka bir seçeneğim varmış gibi sanki. Ona Jimin'e katıldığımı göstermek için ''Aynen.'' dedim. Namjoon ''Pekala o zaman şu anahtarı vereyim size. Zaten malzeme odasının nerede olduğunu biliyorsunuz.'' dedi. Anahtarı Jimin'le ikimizin ortasına uzatmıştı. Jimin bir hareket yapmayınca anahtarı ben aldım. Görünüşe göre konuşma işleri Jimin'e, eylem işleri de bana kalıyordu. Jimin'le ikimiz arkamızı dönüp okula doğru yol almıştık fakat arkadan bir ses duyduk. Arkadan gelen ses Jin'e aitti. Jin ''Durun ben de size yardım edeyim.'' dedi. Ben tam gerek yok diyecekken Jimin önden ''Aaa çok iyi olur. Sağ olasın.'' dedi. Jin'in gelmemesine o kadar karşı olmadığım için sesimi çıkarmadım.

Malzeme odası okulumuzdaki zemin katının bir aşağı katında yer alıyordu. Normalde beden eğitimi odası, yani beden eğitimi öğretmenlerinin genellikle takıldığı oda, zemin katının ucunda yer alıyordu. Fakat malzeme odası farklı yerdeydi. Bunun sebebi, katın ucundaki odanın oldukça küçük olmasıydı. Malzemeler o küçük odaya sığmadığı için malzemeleri aşağı kata koymayı planlamıştı okul kurulu. Okulun bodrum katı oldukça kötüydü bu yüzden malzeme almak bazen yıpratıcı ve korkutucu olabiliyordu.

Bodrum katının loş ışığında Jin, Jimin ve ben yavaş yavaş yürüyorduk. Dürüst olmak gerekirse buraya tek başıma gelmek istemezdim çünkü hem kirli hem karanlık hem de korkutucuydu. Üstelik Jimin yürürken az kalsın duvardan çıkan bir demire takılıp düşecekti. Bodrum katı olduğu için okul buraya fazla özen göstermemişti ve hala da göstermemeye devam ediyordu. Okulumuzda korku filmi çekmek isteyen kişiler için ideal bir ortam bile diyebilirdim. Işık ara sıra gidiyordu bu yüzden dümbelek gibi vücudumuzu ya da kollarımızı oynatmak zorunda kalıyorduk.

Sonunda koridor sonundaki malzeme odasına geldiğimizde her birimiz iki basketbol topu aldık. Jin'in gelmesi gerçekten iyi olmuştu çünkü toplar oldukça büyüktü. O olmasaydı bütün topları tek seferde götüremeyebilirdik. İhtiyacımız kadar topu aldıktan sonra şimdi koridordan geri dönüyorduk. Bu sefer ellerimizde toplar olduğu için kesilen ışığı tekrar yakmak oldukça zor oluyordu. Işıklar yine gittiğinde hepimiz kollarımızı hafiften oynatarak ışığın gelmesini bekledik. Fakat bu sefer sensörler bizi algılamakta baya zorluk çekiyordu. Jin ''Biraz yavaş yürüyün isterseniz. Ne olur ne olmaz.'' dedi. Bunun üzerine tam da ayağımı bir şeye çarpıp öne doğru tökezledim. Mükemmel bir zamanlama olmuştu. Yere düşmemek için bir yere tutunmaya çalışırken ellerimdeki toplar yere düştü. Tökezlerken ve toplar yere düşerken sensörler çok çalışmış olmalı ki ışıklar geri geldi. Işıklar geri gelince neye tutunduğuma bakmak için göz attığımda şok olmuştum. Elim, yanımda duran Jin'in bileğini tutuyordu. O sırada Jimin önde ilerlerken ''Dikkat et Tae.'' dedi. Arkasına bakmadığı için ne olduğunu görmemişti tabii ki de. Ben de afallamış bir şekilde elimi hemen Jin'in bileğinden çekmiştim. Jin bana dikkatli bir şekilde bakarak ''Jimin'in takıldığı demire takıldın sanırım. Bir şey olmadı, değil mi?'' dedi. Onun tenine dokunmamla hissettiğim sıcaklığından etkisinden kurtulmak için hemen elimi çektim ve düşürdüğüm topları toplamaya başladım. ''Yok yok bir şey olmadı.'' dedim. Jin sanki ona tutunduğumun farkında bile değildi. Oysaki ben buradan heyecandan ölmek üzereydim.

Topları sahaya geri götürdüğümüzde diğer çocuklar çoktan oraya gelmişti. Elimizdeki topları görünce sanki savaştan ganimet getiren savaşçılar gibi karşıladılar. Jungkook beni görünce ''Sen de bizimle oynamak ister misin?'' diye bana takıldı. Onlarla oynamayacağımı gayet iyi biliyordu. Bana takılmadan edemiyordu sanırım. Jungkook benimle konuştuğu için şaşıran Hoseok ikimize bakarak ''Siz birbirinizi tanıyor musunuz?'' diye sordu. Jungkook'la aynı anda cevap vermiştik fakat bunun sonucu oldukça komik olmuştu. Jungkook ''Evet'' derken ben de ''Hayır'' demiştim. Hoseok tek kaşını kaldırdı. Anlaşılan kafası karışmıştı ama bunu fazla üstelemedi. Yoongi elleriyle alkış yaparak bütün dikkati kendisinde topladı ve ''Hadi çocuklar oyuna.'' dedi. Ve böylece çocuklar sahaya doğru gittiler.

Jimin'le ben de onların arkasından bakakalmıştık. Fakat o sırada Jin diğer çocuklara eşlik ederken bir anda durdu ve arkasına baktı. Gözleri benimle buluştuğu zaman onun buraya ne kadar yakıştığını düşündüm. ''Kendine dikkat et Tae.'' dedi. Ona gülümseyerek ''Tamam!'' dedim. Jin az önce beni önemseyip arkasına mı dönmüştü? O anda kendimi mutlu bir şapşal gibi hissediyordum. Hayat bir anda daha mı güzelleşmişti ne. Okulun etrafında bir tur atabilirdim şu an. Resmen gülümsemem kulaklarıma varıyordu. Tam zamanında arkamı dönmüştüm yoksa böyle şapşallaştığım için ona rezil olabilirdim. Bir cümlenin bir insanı böylesine mutlu edebilmesi gerçekten gerçek dışıydı.

Again and Again ~TaeJin~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin