Jungkook'un gitmesinden sonra Jin'le artık baş başaydık. İlk başta yanımdan Jungkook'un gitmesini istemiştim fakat o anda Jin'le baş başa kalmak beni gerginleştirmişti. En azından Jungkook olursa daha iyi bir sohbet oluşacağını düşünüyordum. Ama Jin'le o anda ağaçlarla kaplı caddede akşam vakti yürürken kendimi hoş hissetmekten de geri alamamıştım. Hafif rüzgar estiği için etrafımızdaki bitkilerin ferah kokusu da beraber geliyordu. Etrafta fazla araba yoktu, insan da yoktu. Sanki o yol sadece ikimiz için konulmuş gibiydi. Okul dışında onunla böyle yürümek benim için hala inanılmazdı. Sanki bu yürüyüşümüz sadece bizim aramızda kalan bir şeydi. En azından benim için küçük bir mutluluktu.
O anda içimden onun elini tutmak gibi bir istek geçti. Gözlerim onun eline kaydığında günah işlemişim gibi hemen bakışımı geri çektim. Böyle bir şeyi yapıp onu kaybetmeyi göze alamazdım. Ya da bana bir sapıkmışım gibi bakmasına da.
''Jungkook sana Tae diyor, arkadaşların sana hep böyle mi seslenir Taehyung?''
Jin benim ismimi söylediğinde kalbimin hopladığını hissetmiştim. Taehyung. Taehyung. Taehyung. Bu isim gerçekten benim miydi? Nedenini bilmiyordum ama bana ismimle seslenmesi çok hoşuma gitmişti. Sen, o, bu, şu değildi direk Taehyung'du. Ondan bir kere daha beni ismimle çağırmasını isteyebilirdim ama aşırı garip kaçacağı için bu isteğimi bastırdım.
''Ara sıra öyle seslenirler.''
Kendime geldiğimde ancak cevap verebilmiştim. Fakat aklım Jin'in sorusunda kalmıştı. Beni merak mı ediyordu? O da bana Tae diye seslenmek mi istiyordu? Bana nasıl sesleneceğini sorsa, seslenen kişi ''o'' olduğu için istediği her şeyle seslenebileceğini söylerdim. Hem de seve seve.
''Jungkook'la arkadaş olmana sevindim kendisi iyi çocuktur.''
''Evet biraz değişik birisi.''
Aslında konuyu bize çevirmek istiyordum fakat konu Jungkook'ta takılı kalıp durmuştu. Kendisi fiziksel olarak yanımızda değilse bile ruhsal olarak yanımızda gibiydi.
Jin'le daha çok Namjoon'la olan ilişkisini sormak istiyordum. Neden Namjoon'un onun elini tuttuğunu. Neden vedalaşırken onun yüzüne bakamadığını. Neden masadan erken ayrılmak istediğini. Bunların sebebini duymaya hazır değildim belki de ama konu Jin olduğu için bilmek istiyordum. Bu yüzden fazla derin olmayan nefesimi çektikten sonra hamlemi yaptım.
''Namjoon sayesinde sizinle tanıştım aslında. Beni o gün çağırmasıyla beraber. Namjoon da iyi çocuğa benziyor, sen ne düşünüyorsun?''
Bunu sorduktan sonra Jin bana dönüp dikkatli bir şekilde baktı. Sanki benim bir şeyi anlayıp anlamadığımı ölçer gibiydi. Bense ona dümdüz bir şekilde bakmaya çalıştım. Hiçbir şey belli etmemeye çalışarak.
''Evet iyi çocuk ama pek bilemiyorum.''
Jin'in böyle kararsız kaldığını görünce şüphelerim iyice artmıştı. Jin oldukça kararları ve sınırları belli olan birisine benziyordu fakat bunu Namjoon'a uygulayamamış olması dikkatimi çekmişti. Bu yüzden bunun üzerine gitmeye karar verdim.
''Pek bilemiyorum derken?''
''Birisinden hoşlandığın oldu mu hiç Taehyung?''
Jin aniden hoşlanma ve aşk meşk konularına girdiğinde yanaklarımın kızardığını hissettim. Kalp atışlarım hızlanmıştı. Ona evet senden, demek istiyordum. Ya da elini tutup ona cevabını öpücüğümle verebilirdim. Ondan ne kadar hoşlandığımı sabaha kadar anlatabilirdim de.
''Evet, neden ki?''
''Hoşlandığını mesela nasıl hissettin?''
Yüzümdeki sıcaklığın artık tüm vücuduma geçtiğini hissedebiliyordum. Hoşlandığım kişi karşısında ondan nasıl hoşlandığımı anlatmak benim için oldukça yeni bir duyguydu. Yutkununca boğazımın da kuruduğunu hissettim. Evet işte bana bunları yaşatıyordun Jin.
''Şey yani... Sürekli o kişiyle beraber olmak istersin. Bence o kişi sadece varlığıyla bile sana mutluluk verir. Sana ismiyle seslenmesi bile hoşuna gider. O kişiyi kıskanırsın da. Sanırım hiçbir şey demese bile onu saatlerce izleyebilirsin.''
Bunları söylerken bile Jin'in yüzüne bakamamıştım. Nasıl bakabilirdim ki, bunları resmen ona söylüyordum. Bana bunları hissettiriyorsun işte Jin. Ben seni otobüste bir şey demesen bile saatlerce izliyordum Jin. Seninle sürekli bu yoldan yürümek istiyorum Jin. Fakat ben bunları direk yüzüne söyleyemeyecek kadar da utanıyorum.
''Oooo Taehyung sen gerçekten de hoşlanmışsın birisinden!''
Jin'in bu cümlesini söyledikten sonra gülmüştü. Beni böyle ciddiye almamasına üzülmemek elde değildi. Herhangi birisinden bahsetmiyordum. Ondan bahsediyordum. Ondan bahsettiğimi anlamasını istiyordum. Fakat ona bunu direk söyleyemediğim için de kendime kızıyordum. Ona karşı hislerim ciddiydi, böyle alaya alınacak ya da şaka yapacağı bir şey değildi.
''Evet de... Sen neden sordun bunu birdenbire?''
Namjoon hakkında konuşurken konuyu hoşlanmaya getirmesi bir tesadüf olamazdı. Bu yüzden bir umutla bunun, onun hakkında olmamasını bekledim. Fakat kalbimin bir yerlerinde de aslında konunun tam olarak bu olduğunu da bilerek kırılmıştım. Namjoon'dan hoşlanmasını istemiyordum. Hem de hiç. Aslında ben olmayan hiçbir kişiden hoşlanmasını istemiyordum.
''Aslında... Birisinden teklif aldım fakat karar veremedim bu yüzden sordum.''
O anda bütün dünyam yıkılmış gibi hissetmiştim. Jin, Namjoon'a karşı boş değildi. Boş olsaydı direk reddederdi. Namjoon zaten Jin'i direk seviyordu.
Jin'le Namjoon hakkında konuşmaktan daha kötü olan bir şey varsa o da ikisinin hoşlantı durumunu konuşmaktı elbette. Fakat daha da berbat olan durum, Jin'in benden belki de hoşlanmış olabileceğini düşünmemdi. Benden hiç hoşlanmamıştı. Ben kendi kendime onca şeyi kurgulamıştım. Jungkook'la beraber üçümüzün ödev yapması benden hoşlanmasıyla alakalı değildi. Beni kafeye çağırması benden hoşlanmasıyla alakalı değildi. Hiçbir şeyi benle alakalı değildi. Fakat ona benden hoşlanmadığı için nasıl kızabilirdim ki? Bu haldeyken bile ona kızamıyordum. Yalnızca kendime kızıyordum. Her şeyi yanlış anladığım için. Onun beni sevebilme ihtimalini düşündüğüm için. Ayaklarımın artık ciddi anlamda yere basması gerekiyordu. Bunu Jimin'e anlatsaydım beni iyice pataklardı eminim.
Ama tekrardan ve tekrardan onu seviyordum, kendime sinirleniyordum ama yine de kendimi alıkoyamıyordum. Ben de böyle bir aptaldım.
''Anladım. Öyle işte.''
''Dediklerini dikkate alacağım teşekkür ederim Tae. Sana böyle seslenebilirim, değil mi?''
''Evet.''
O anda aslında Jin'in canını yakmak istiyordum. Benim canımı yaktığı gibi. Fakat ona karşı da koyamıyordum. Beni böyle üzecekse aramızdaki samimiyetin daha da güçlenmesini istemiyordum. Ama yanımdan da gitmesini istemiyordum. Namjoon'un teklifini direk reddetseydi ne olurdu ki sanki?
Jin'le yürüyüşümüzün sonuna geldiğimizde beni çekip götürdüğü o bankın oraya gelmiştik. Beni düşüncelerimden çekip almıştı. Onunla karşılaşmasaydım orada oturup belki yine üzülebilirdim. Fakat Jin, bunları bilinçli bir şekilde yapmışa benzemiyordu. Artık gözlerimi okuduğunu da sanmıyordum. Yine benim kafamdaki bir şeyin sonucuydu.
Jin vedalaşmaya hazır bir şekilde yanıma geldiğinde saçlarımı karıştırarak ''Yarın görüşürüz Tae.'' dedi. Ben de ona üzgün olmama rağmen gülümseyerek ''Görüşürüz Jin.'' dedim. Jin bana gülümseyerek uzaklaştı yanımdan. Benden uzaklaşırken arkasından bakakalmıştım. Bana Tae diye seslenmesine de saçımı karıştırmasına da takılı kalmıştım.
Belki de Jin o an arkasını dönseydi benim ona ne kadar derin baktığımı görüp anlayabilirdi. Ya da ona tekrar gülümseyip el salladığımda aslında onu ne kadar çok sevdiğimi anlatabilirdim. Fakat o dönmedi. Ben de bakmaya devam ettim. İşte bizim ilişkimiz böyleydi. Onunla yaşayabileceğim her şey bir olasılıktan ibaretti. Oysaki ben bu olasılıkları bile seviyordum. Yanımda başka birisinden bahsederken ne kadar kalbim parçalansa da, bunu sadece benimle paylaşmış olmasına seviniyordum. O bunu bilemeyecek olsa bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Again and Again ~TaeJin~
RomanceOkul basketbol takımındaki Jin'e sadece hayranlıkla bakan Taehyung'un bakışları aynı mı kalacaktır yoksa zamanla başka bir şeye mi dönüşecektir?