#16: Kuru yaprak

933 137 68
                                    

*Oy ve yorumlarınız için çok teşekkür ederim. Bu bölüm Turuncu ve Kerem'in gizemi çözülüyor sayılır. Keyifli okumalar :') *


SPEKTRUM

16. BÖLÜM: Kuru yaprak

*Stephen Hawking'e göre hayat komik olmasa, trajik olurdu.*


Alkım.
İsmim bu. Alkım Doğancılar.

Üsküdar'da, Doğancılar caddesinde bulunmuş bir bebeğim çünkü.
Ama hayır... Gerçek ismim bu değil.

Hatırlıyorum. 18 yaşımı doldurduğumda gidip değiştirdim.
Gerçek ismim, Seher.
Seher vakti bulunmuşum. Yazık ki ne kendi hayatıma ne başkalarına bir güneş olamadım ben.

Alkım olsun istedim adım: Gökkuşağı.
Değişmek istedim aslında. Üniversiteyi kazanmıştım. Her şey değişebilir sandım. İnsanlardan korkmam sandım. Kendimden korkmam artık.

Ama olmadı. Hislerden ve renklerden nefret ettim. Hiçbir şeyden kaçamadım. Çünkü kaçılması gereken şey, bizzat benim.

"Alkım?"

Çağın bana sesleniyordu. Yavaşça her şey netleşti. Sağ elimle sol elimin parmaklarını sıkıyordum. Kıpkırmızı olmuşlardı.

"Bana Turuncu de lütfen." dedim.

Sesim yine soğukkanlı çıkmıştı. İkinci kez kendimden kaçıyordum.

Turuncu, yeni kimliğimdi: Cesur, sakin, mutluluk için uğraşan. Çevresindeki hislerden boğulmak ve kendi içinde yaşamak yerine, onları değiştirip renklere hakim olan biri.
Hapşırdım.

"Afiyet olsun. Neden Turuncu diyoruz ki?"

Çağın, aşırı zeki biriydi ama mecazi söylemleri kavrayamıyordu. Mesela ona göre neden akşam olmadan, "İyi akşamlar" diyemezdik? Afiyet kelimesi sağlık demekse, neden daha sık söyleyemiyorduk? Ama alışmıştım.

"Çünkü turuncu mutluluk demek."

Gözleriyle bir hesap yaptı. "Mantıklı."

Şu zamana kadar ona söylediğim tüm renk ve anlamlarını sayabilirdi. Hala çözemediğim bir beyni vardı.

"Turuncu. Sevdim. Büyük ünlü uyumuna da uyuyor. Üç heceli olması akılda kalıcılığını azaltır ama olsun. Portakal gibi."

Gülümsedim. Ellerimi serbest bırakmaya çalıştım. Gerginliğe gerek yoktu. Yeni bir hayattaydım işte. Hem Çağın da buradaydı.

"Turuncu, bir plan yapmamız lazım."

"Ne planı?" dediğimde, kapıya vuruldu.

Her ani seste olduğu gibi bir an duraklasam da Çağın'ın yanımda oluşunun verdiği güvenle açtım.
Kerem'di gelen. Ama o değildi sanki. Bir gözü şişmiş, diğer kaşı patlamış, ağzından kan akıyor, yüzü çizik içinde.

Değişik bir biçim almış elini kaldırdı, kanlı dişleriyle sırıtırken. "Çizik işi tamamdır!"

"Ne? Kerem, iyi misin sen? Ne oldu?"

SpektrumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin