#2: Lime rengi

2.1K 192 63
                                    

SPEKTRUM

2. Bölüm: Lime

*İkinci termodinamik kanunu: Entropi. Yani her şey bozulmaya meyillidir.*


"Islık çalmasan olmaz mı?"

Gözlerini yoldan ayırıp bana baktı. Gerçekten çok oluyordum. Bundan nedensizce zevk alarak kısık gözlerine karşılık verdim.

"Stresli olduğumda ıslık çalarım." dedi.

Peh. Stresli olduğunda insan edebiyle stresli olurdu. Çevresine rahatsızlık vermezdi.

Aslında ıslığı güzeldi. Bilmediğim ya da - tabii ki- hatırlamadığım tatlı bir melodi. Fakat başım o kadar ağrıyordu ki en ufak bir ses beynimde oradan oraya yankı yapıyordu.

"Tamam ama başım çatlıyor... Söz, başka zaman seveceğim ıslığını."

Başka zaman mı? Ne başka zamanı, ne dedim ben? Adama sakız gibi yapıştım resmen. Bundan ve karşılaştığımız andan beri sahip olduğum hırçın tavrımdan utanıp başımı eğerken hafif bir gülümseme gördüm dudaklarında. Islık çalmayı bırakmıştı.

Oh. Huzur. Sessizlik. Düşünme fırsatı.

Bir dakika bile geçmeden radyoyu açtığında az önceki gıcık gülümsemesinin nedenini çözmüş oldum.

"Stresli olmana gerek yok..." dedim kibarca. Belki sustururdu şu anlamsız pop şarkısını, "Altı üstü kim olduğumu bulacağız, o kadar."

"Bunu nasıl yapacağız? Elbette yardım etmek istiyorum ama nasıl olac... Ah! Tabii ya!"

Tok sesi ilk kez yükselmişti ve beyaz tenine can gelmişti sanki. Kahkaha atmak üzere olan yüzüne şüphe içinde gözlerimi kıstım.

"Ne? Ne oldu? Şu şarkının iğrenç olduğunu mu fark ettin?"

Uzanıp radyoyu kapattım fırsattan istifade.

"Hayır..." diyebildi gülüşünün arasında, "Benim babam emekli polis!"

Bir an ağzım açık kalsa da sonra ben de aynı onun gibi kahkaha attım kendimi koltuğa bırakarak. O kadar rahatlamıştım ki bir saattir gergin duran vücudum sanki bir anda boşalmıştı. Mükemmel bir gelişmeydi. Her şeye rağmen, şanslı biriydim belki de.

Arabayı yavaşça bir kenara çekip kaşe kabanının iç cebinden telefonunu çıkardı. Babasını arayıp hoparlörü açmasını izledim. Vücudunu bana çevirmişti, telefon elinde, tam ortamızdaydı.

"Alo?"

Babasının sesi de tıpkı onunki gibi toktu, sadece biraz daha pürüzlü ve sert haliydi.

"Baba, günayd-"

"Öğlen oldu öğlen! Sen iş görüşmesine gitmedin mi bakayım!"

"Gitmedi-..."

"Eşşoğlu eşek!"

Kıkırdamamı zor bastırdığımda bana sert bir bakış fırlatıp babasının azarına engel olmaya çalıştı. Hoparlörü kapatıp kulağına götürmüştü telefonu.

SpektrumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin