*Merhabalaar, yeni bölüm gününü Pazar yapmaya karar verdim. Pazar akşamları buluşuyoruz artık :')
Keyifli okumalar, okuduktan sonra yıldıza basmayı unutmayalımm*SPEKTRUM
17. BÖLÜM: Deniz kabuğu
*Hangi galakside olursanız olun, bir çemberin çevresini ölçüp çapına bölerseniz, eğer yeterince dikkatli iseniz, bir mucize ile karşılaşırsınız.
Carl Sagan-Contact*Genzimi yakan ateş kokusu. Görmeme engel olan kızıl sis. Tenimde gitgide daha çok hissettiğim sıcaklık.
Alevler yükselirken Çağın'a koştum. "İyi misin? Yaslan bana."
"Gerek yok. Çoktan geçti acısı. İtfaiye geliyor mu?"
Kerem arkamızdaydı, "Yoldadır. İyisiniz değil mi?"
Kafamı salladım ama beni göremezdi bu siste. "İyiyim." dedim.
Mutfaktan girişe yükselen yangın benim odama kadar gelmemişti henüz. Açtığımız kare pencerenin yanında nefes almaya çalıştık. Burnumun içi yanıyordu, nefes almak istemiyordum artık. Uykum gelmişti.
İtfaiye aracının sesi sokağı kapladığında Kerem kolumu tuttu. "Önce sen."
İtiraz etmek için kafamı salladım ama itfaiye merdiveni ve kurtarma sepeti gitgide yükseliyordu.
"İyi misiniz?"
İtfaiye memuruna baktım. Kaskın altındaki bu gri gözler. Doğru ya... "Batı!"
"Nasılsınız Turuncu Hanım? Sesiniz çıktığına göre çok kötü değilsiniz. Hadi atlayın."
Haklıydı. Ses tellerim bile yavaş yavaş yanmaya başlamıştı. Alevler odamın girişindeydi artık.
Kerem pencerenin kirişine oturmama yardım etti. Bir ayağımı sepete attım Batı'nın uzattığı eli tutarak. Sonra diğerini. Hepimiz acı ve endişe doluyduk.
Bronz ve sarı tonlar etrafımı sarmıştı."Hepimizi alır abi. Hadi gelin."
Çağın ve Kerem de bindi. Dört kişi, hafifçe sallanan balkonda, yerden yedi kat yüksekte bir müddet asılı kaldık. Derin bir nefes çektim içime. Genzim yanarken göğüs boşluğumdaki ateş kokusunu boşaltmaya çalıştım. Bütün iç organlarım alev almıştı sanki. Öksürmeye başladığımda Kerem belime koydu elini.
Batı'nın aşağıdaki memurlara işaret vermesiyle yavaşça alçalmaya başladı üstünde durduğumuz seyyar balkon. Titriyordum. Aşağıya çekilen merdivenden mi, yukarıda esen rüzgardan mı, dakikalardır ruhumu saran korkudan mı?
Güneş batıyordu. Etrafımızdaki binalarda insanlar camlara çıkmıştı, herkes vahlayarak bize bakıyordu. Çağın'ın yüzü ve kıyafetleri simsiyah is içindeydi. Kerem ve benim de öyle. Halsizdik. Dakikalardır sık nefes almaktan bitkin haldeydik. Çağın hafifçe Batı'nın omzuna yaslanmıştı, bense farkında olmadan Kerem'in belimdeki eline bırakmıştım kendimi.
"Şimdi ne renk?"
Kerem'e döndüm gülümseyerek. Genel bir soruydu. Nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışıyordu muhtemelen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Spektrum
Science FictionGözlerini açtığında hiçbir şey hatırlamıyordu... Renklerden başka. Turuncu'dan size küçük bir uyarı: Siyahtan uzak durun. *** Bu hikayenin gerçek kişi, kurum ve kuruluşlarla bir ilgisi olduğuna dair bir izleniminiz olursa; o kişi, kurum ve kuruluş...