Gazetesinden başını kaldırıp, masanın üzerinde duran saate baktı. On bir olmak üzereydi. Kahve içme saati gelmişti.
Gazeteyi masanın üzerine bıraktı, sonra ayağa kalktı. Arka taraftaki küçük mutfağa ilerledi. Hem müşterilerine kahve servis ederdi, hem de kendisi kahve aşığıydı.
Çabucak kupasını dolaptan çıkardı, sonra da filtre kahve makinesinin çoktan hazırlamış olduğu kahveyi, bardağına doldurdu.
Tüm bunları yaparken aklında, sabah yan dükkandaki fırıncıyla yaptığı İkinci Dünya Savaşı sohbeti vardı. Almanya'nın Paris'i işgalinden bahsetmişlerdi ve Steve bu muhabbetten oldukça hoşnuttu.
Etraftaki insanlarla oturup saatlerce konuşmaktan, özellikle tarih ve siyaset konuşmaktan, çok hoşlanırdı. Aynı konuya karşı farklı bakış açılarını dinlemeyi seviyordu. Birçok insandan, bilmediği ufak detayları öğrenmişti ve bunu keyif verici buluyordu.
Buradaki sakin ve mütevazı hayatından oldukça memnundu. Orduda olmayı da seviyordu ama ordu karışıktı, gürültülüydü ve orada çok ölüm vardı. Annesinin ölümü yanında, yakın arkadaşlarından biri olan Jim Morita'yı kaybetmesi de ordudan ayrılma sebeplerinden biriydi.
Kupasını kavradı ve yeniden içeriye, masasına gitti.
Görmeyi beklemediği şey, kendinden birkaç yaş küçük duran bir gencin, etrafa bakınıyor olmasıydı. Dudaklarından dışarıya beyaz bir lolipop sapı uzanıyordu.
İstemsizce kaşları çatıldı. Lolipop yemek için biraz büyük değil miydi?
Çocuk(?) onun geldiğini fark ettiğinde, kaşları havaya kaldı, yüzünde bir gülümseme oluştu ve lolipopu ağzından çıkardı.
"Selam." dedi neşeli bir sesle.
Gözleri çocuğun yüzüyle elinde duran lolipop arasında gidip geldi.
"Merhaba, hoş geldiniz." diye cevapladı, uzun süre bakmamaya çalıştı. Tuhaf kaçabilirdi ve müşterilerini rahatsız hissettirmeyi istemezdi.
Çocuk, mümkünmüş gibi daha genişçe gülümseyip, ki bu yanaklarında iki büyük çizginin oluşmasına yol açtı, "Hoş buldum." dedi.
Dalgın dalgın çocuğun yüzüne bakmayı kesip "Size nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu. İçinde bir yerlerde, kendinden kesinlikle küçük olan ve elinde lolipop tutan bir çocuğa 'siz' diye hitap etmeyi hazmedemeyen bir parça vardı.
"Aslında bakarsanız aklımda alacağım kesin bir kitap yok." dedi çocuk, kendi etrafında bir tur dönüp gözlerini mekanda gezdirdi.
Hoş bir yerdi doğrusu. Her şeyden önce genişti. Tüm duvarları kitaplıklarla döşeliydi ve tavandan sarkan sarı ampullerle aydınlanıyordu. İleride, uzun, tahta bir masa vardı ve etrafı yüksek, siyah taburelerle çevriliydi. Ayrıca iki ve tek kişilik masalar, köşelere serpiştirilmişti. Bu masalar da tahtadandı, onlara eşlik eden koltukların minderleri rengarenkti. Burayı sahiden sevmişti. Renkli yerlerden çok hoşlanırdı ve belli ki, mekan sahibi kesinlikle zevkli biriydi.
İncelemesinden sonra adama döndü, "Ama bana yardımcı olabileceğinizi düşünüyorum." dedi.
"Elbette." Başını aşağı yukarı salladı.
Çocuk, onu duymamış gibi, konuşmasına devam etti. Gözleri adam hariç her yerdeydi. "Aslında roman okuyan biri değilimdir pek. Ancak burada biraz sıkıldım ve bu tarz kitapları denemenin iyi olacağını düşündüm."
Konuşmayı kesip adama döndü sonra. Gözlerini, adamın masmavi, ışıl ışıl gözlerine dikti. "Bence yardım edebilirsiniz?" dedi soruyla karışık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Boy With A Lollipop|Stony
Short StorySteve küçük bir kasabada bir kitapçı işletiyor, Tony ise yaz tatili için o kasabaya, büyükannesinin yanına taşınıyor. 27!Steve 22!Tony #au'da 1. #marvel'da 4. #ironman'de 2. #stony'de 2. [21.05.2020]