21- steve is broken a little & tony can understand that

3.1K 214 382
                                        

[Geç geldim ama oy ve yorum dileneceğim. En az 90 oy, 300-400 yorum isterim valla benden söylemesi. Üzmeyin beni <3

Ayrıca Fairytale ve Dance For Me Today'e neden bakmıyorsunuz, hımı? Biri kurt adam Steven, biri ise serum öncesi. Bence bir şans verin <3000]


[Lie Ning • Tonight]

Tony, oldum olası mutluluğun ulaşması çok zor bir duygu olduğunu düşünmüştü. Yirmi iki yıllık hayatında tamamen mutlu ya da memnun olduğu anların sayısı çok azdı. Her zaman, o an olduğundan daha mutlu olabileceğini düşünür, bununla moralini ve olumlu hislerinin her birini bozardı.

Bu durumun sebebi neydi bilmiyordu. Maruz kalarak büyüdüğü lüks ve zengin yaşam olabilirdi belki. Aslında tüm dünyaya sahip olabilirdi, o yuvarlağı iki avcunun ortasında pekala tutabilirdi. Ama mutluluk orada olmazdı hiçbir zaman. Çok başka yerlerde arardı; belki de hatası buydu. Tony, elindekilerle yetinmez ve tatmin olmazdı. Hep bir üst kademede daha iyi olacağına inanırdı ve o kademeye çıkamadığında tattığı hayal kırıklığı canını yakar, o kırıklar tenini kesiyormuş gibi hissederdi.

Ancak çok değil, on dakika kadar önce, neredeyse nefes alamayacak bir halde Steve'in kollarında gözlerini sabaha açtığında, mutluluğun o kadar da uzakta, bir üst kademede olmadığını fark etti.

Mutluluk buradaydı. Steve'in onu belinden ve göğsünün üzerinden sarmış güçlü, pazılarının belirginleştiği kollarındaydı. Steve'in onun koyu kahve saçlarının arasına gömülmüş çenesindeydi, iç içe geçmiş bacaklarının etrafına dolanmış bir sarmaşıktı mutluluk.

Fark etti ki en üst kademe de burada, bu adamın kalbinde, ruhunda ve bedenindeydi. Onun dağılmış, koyu sarı saçlarında, hafifçe sarkmış pembemsi dudakları, kapanmış ve arada hafifçe titreşen göz kapaklarıydı en üst kademe. Adamın bedeninden yayılan o eşsiz sıcaklıktı; sanki Steve, Tony'nin kişisel güneşiymiş gibi yayılan ve tüm kuşkuları yutan, ardında yalnızca saf huzur bırakan sıcaklıktı.

Tony hafifçe içini çekti; keyifli bir ses çıktı vücudundan. Burnunda kendi kokusu ile karışmış Steve'in özerk, erkeksi kokusu vardı. Bu birleşim hoşuna gitmişti. Yüzüne yavaş ama geniş bir sırıtmanın yayılmasına izin verdi.

Dün orta şiddetlerde yaşadıkları o depremden sonra, şimdi onunla böyle uzanmak, karışmış kokularını solumak garip ama güzeldi. Sanki aralarındaki bağın somut kanıtıydı. Tony yapmaması gereken hatalar yapmıştı; Steve de gereksiz yere susmuştu ama günün sonunda ya da sabahında, aynı yatakta, bu halde uyanabiliyorlardı ve Tony bunu inanması güç buluyordu. Neyse ki Steve'in saçlarına çarpan sıcak nefesi, durumun gerçekliğini hatırlatmak için oradaydı.

Dün ve dün gece hakkında düşününce az önceki keyfi uçup gitti birden. Çünkü tam olarak bugün, bu sabah, Steve'in annesini kaybettiği günün başlangıcıydı ve Tony ne yapacağını bilmiyordu. Steve'in ruh hali nasıl olurdu bilmiyordu. O ağlarsa ne yapardı? Steve'i gözyaşları içinde görecek kadar güçlü müydü? Peki ya Steve ona, onun yanında ağlayacak kadar güveniyor muydu? Belki de Steve de Tony gibiydi; Tony annesi ile babasının ölüm yıldönümlerinde her zaman tek olmayı severdi ve yanına yaklaşan herkesi uzaklaştırırdı. İçine kapanır, kendine kulak verir ve acısını göğüs kafesinin içinde yaşar, atmak istediği çığlıkların ya da serbest bırakmak istediği hıçkırıkların havayla buluşmasına asla izin vermezdi. Belki de Steve de böyle tepki veriyordu, kim bilir? O zaman Tony'i yanında istemeyebilirdi ama Tony onu bırakabileceğini hiç sanmıyordu.

The Boy With A Lollipop|StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin