23- tony ask for a favour & steve doesn't want to do it

1.7K 189 248
                                    

[Seafret-Atlantis]

[Önceki bölüm oylar da yorumlar çok azdı, üzüldüm dostlar, kırıldım...]


Kapı zilinin sesi evin içini doldurduğunda, Tony yaklaşık bir saattir uzanmış, tavanı seyrediyordu. Bu yüzden doğrulurken sırtındaki ve bacaklarındaki tüm kemikler acıdı. Oturur pozisyon aldığında gerindi ve ardından ayağa kalkarak kapıya yöneldi.

Yürüyüşünde bariz bir isteksizlik ve yavaşlık vardı çünkü tek yapmak istediği tavana bakmaya devam etmek ve düşünmekti. Düşünceleriyle başbaşa vakit geçirmeye ihtiyacı vardı; hem de uzunca bir süre. Öğrendiklerini sindirmesi ve ardından her şey yolundaymış gibi davranması için zamana sahiden ihtiyaç duyuyordu.

Ancak yine de, içindeki tüm gönülsüzlüğe rağmen, kapının koluna ulaştı ve kavrayıp aşağı çekerek kapıyı açtı.

Neden bilmiyordu ancak Steve'i görmeyi beklemiyordu. Lakin hayat Tony'i beklemediği veya istemediği anlarda vurmaktan, belli ki, hoşlanıyordu.

Steve her zamanki Steve'di. Tıraş olmuş, tertemiz bir yüz. Parlak, kumral, geriye taranmış saçlar. Işıl ışıl parlayan mükemmel mavilikteki gözler. Üzerinde oduncu gömleklerinden biri vardı. Pantolonunun rengi kremdi. Koyu kahverengi, deri kemeriyle eşleşen ayakkabıları vardı. Sol kolunda yine koyu kahverengi olan, kalın kordonlu, geniş bir saat vardı. Ancak ona dair en güzel özellikler bunlar değildi. En güzeli, Tony'i görmesi ile beraber dünyadaki tüm ışıkları içine hapsetmiş gibi aydınlanan gözleri ve yüzünü kaplayan kusurdan yoksun gülüşüydü. Dudaklarının iki yana enfes bir uyum içinde gerilmesi ve kenarlarında oluşan iki ufak kırışık ona dair, su götürmez bir şekilde, en güzel ayrıntıydı.

Tony ona şöyle bir bakınca az önce neden tavanı boş bakışlarla seyrettiğini, neden sol tarafının üzerinde o devasa ağırlığı hissettiğini ve neden sabahtan beri tek lokma yemek yemediğini unuttu.

Kalbi, sanki onu ilk kez görüyormuş gibi heyecan ve sevgi ile çaresizce kıvranmaya başlarken midesinin kasılışını hissedebiliyordu. Steve'in gülümsemesi yüzünden onun da yüzüne bir tebessüm yayıldı.

Birkaç kelime etmek istese de aklı söyleyecek herhangi bir sözcük bulamadı. Neyse ki Steve, Tony'i kurtarmak için oradaydı. 

''Selam,'' derken yüzündeki gülüş gelişti ve Tony kalbi eziliyor gibi hissederken kendini suçlu hissetti. Dakikalardır Steve hakkında düşündüğü her kötü düşünce, kafasında kurduğu tüm olaylar, endişe ve senaryolar, her biri aklından buharlaşıp gitti. Tamam, dedi kendi kendine içinden. Steve beni geçmişimle kabul etti, öyleyse ben de onu geçmişiyle kabul edebilirim. Evet, bunu yapabilirim. 

''Selam.'' Sözcüğü sonlandırır sonlandırmaz kollarını Steve'in boynuna doladı, onu kendine doğru çekip eğilmesini sağladı. Kapısında durduklarını, görülebileceklerini ve diğer her ihtimali boş vererek dudaklarını çabukluk ve sabırsızlıkla onunkilere bastırıp onu uzunca öptü. Daha iyi hissetmek için ihtiyacı olan her şeyin Steve'in dudaklarında olması fazlasıyla ironikti aslında. Ancak bunu görmezden geldi. Dudakları Steve'inkilerin üzerindeydi, yanakları Steve'in elleri tarafından hiç vakit kaybetmeden kavranmıştı ve onu daha uzun öpebilmek için parmak uçlarına yükselmişti. Doğrusunu söylemek gerekirse istediği ve ihtiyaç duyduğu her çare, her çıkış yolu, tüm sakinleştirici duygular; hepsi Steve'in dudaklarına hapsedilmişti. 

The Boy With A Lollipop|StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin