7- tony's heart is broken & steve may want to fix it

3.2K 276 405
                                    

Elizabeth Stark'ın ölümü kasabada çabuk yayılmıştı ve Steve'in kulağına gelmesi de pek uzun sürmemişti.

Tony kitapçıdan bembeyaz yüzü ve titreyen elleriyle çıktıktan bir gün sonra, tüm kasaba Elizabeth Stark'ın öldüğünü konuşur olmuştu.

Steve kadını hatırlıyordu. Birkaç kez alışveriş poşetlerini evine kadar götürmüştü. Yalnızca kadının adını biliyordu o zamanlar, soyadını değil.

Sabah dükkanı açarken sokaktan geçen birilerinin “Elizabeth Stark kalp krizi geçirip ölmüş.” dediğini duyduğu anda kan beynine sıçramış ve dükkanı açmaktan vazgeçmiş, arabasına koşup kasabanın mezarlığına gelmişti.

Yaklaşık on beş dakikadır da, omzunu bir ağaca yaslamış, Tony'i izliyordu.

Çocuğun üzerinde siyah bir kot pantolon ile tişört vardı. Saçları biraz dağınıktı. Gözlerinin kırmızılığı ve şişliği uzaktan bile gözüküyordu. Birileriyle konuşurken gülümsüyordu ama dudaklarındaki hüzün gün gibi ortadaydı.

Karşısındaki bu çocukla, o gün, kitapçıdaki çocuk arasında devasa farklar vardı ama Steve o gün hakkında düşünmemeye karar vermişti çünkü ne zaman düşünse, boynu ile yanakları cehennem ateşi gibi yanıyordu.

Aynı yere yaslanmaktan omzu acıyınca, ağaçtan ayrıldı ve yükünü iki bacağına birden verip ayakta dikilmeye devam etti.

Gidip Tony'le konuşsa mı yoksa sessiz sedasız sıvışsa mı karar veremiyordu. Sonuçta Tony ona ne cenazeden ne de büyükannesinden bahsetmişti ve burada olması tuhaf kaçabilirdi.

Ancak içi Tony'i burada bırakıp gitmeye el vermiyordu. Çocuk öylesine üzgün ve yıkılmış gözüküyordu ki, arkasını dönüp gitse ömrü boyunca kendinden nefret edeceğinden emindi.

Aralarında ne olduğunu bilmediği tuhaf bir ilişki olsa da, burada kalıp ona destek olmanın yanlış olmayacağına karar verdi. Arkadaş olup olmadıklarını bilmiyordu. Arkadaştan öte bir şey de olamazlardı; bu imkansızdı. Tanışalı bir ay bile olmamışken hem de.

Yine de kalıp Tony'nin en azından gelmiş olduğunu ve umursadığını hissettirmek sorun olmazdı. Çocuğun buna ihtiyacı olduğu aşikardı.

Kollarını göğsünde birleştirirken Tony'nin yaşlı bir adamla konuşup ona buruk bir gülümseme verişini izledi. Gözlerinde, intihar etmeye hazır yaşlar vardı ve onlar sayesinde kahverengiler çok daha parlak gözüküyordu.

Adam Tony'nin omzunu hafifçe sıkıp bir şeyler daha söyledikten sonra Tony'nin yanından ayrıldı ve Steve Tony'nin rahatlıkla görebileceği bir açıda kaldı.

Tony onu gördü de. Gözleri buluşur buluşmaz çocuk ona doğru gelmeye başladı.

Steve derin bir nefes aldı ve bir iki dakika içinde yanında olacak çocuğu bekledi.

Nihayet Tony onun yanına vardı ve iki adım kadar geride durup gözlerini Steve'in mavilerine dikti.

“Gelmeni beklemiyordum.” dedi kısık bir sesle.

“Az önce duydum. Onunla tanışmıştık. Gelmesem olmazdı.”

Tony sessizce başını salladığında “Başın sağ olsun.” dedi.

Tony yalnızca tebessüm etti ve başını aşağı eğdi.

“Annemle babam zaten ölmüştü.” Konuşurken sesi çatlıyordu. “O geriye kalan tek ailemdi ve şimdi...”

Steve bir hıçkırık sesi duydu.

Bu hissi biliyordu. İki sene evvel, annesinin cenazesinde nasıl hissettiğini hala çok iyi hatırlıyordu. Canının acısını, kalbindeki çaresizliği, kimsesiz kalmış gibi hissedişini. Evet, babası vardı ama alkolik pisliğin teki olmaktan başka bir işe yaramamıştı ve annesi tek dayanağıydı.

The Boy With A Lollipop|StonyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin