-Hemen mi?
-Birkaç güne gelseniz güzel olurdu. Çünkü artık işin başına geçmeniz gerekli.
-Haklısınız. En kısa sürede geleceğim. Temelli...
-Ben amcanızın hesabıyla ilgili her şeyi sizin telefonunuza gönderirim. Yalnız bana kendi telefon numaranızı göndermelisiniz.
-Tabiki.
-O zaman iyi günler.
-Size de.Melis telefonu kapatıp çantasına koydu. Amcasının evine gitti. Arabadan indi. Evinden getirdiği eşyaları amcasının evine götürdü. Ardından bahçeye indi. Oradaki salıncakta sallandı. Dakikalarca hiçbir şey yapmadan sadece bir çiçeği izleyerek sallandı.
Daha geçen gün kendisine evlenme teklifi eden adam bugün onun düşmanı çıkıyordu. Halbuki o kadar emindi ki birbirlerine gerçekten aşık olduklarına. O kadar emindi ki Berk'in onu yürekten sevdiğine. Bu olay ona bir şeyi öğretmişti. Kimseye güvenmemek gerekli. Kimseye kalbinin anahtarını içinde bir gram kuşku olmadan vermemeli. Daima, daima bir şüphe duyulmalı her şeye. Bundan sonra eskisi gibi bir Melis olmayacaktı.
Hâlâ ankayamadığı şeyler vardı. Berk onu severken, sevdiğini söylerken, onu öperken, sarılırken... Nasıl? Nasıl bu kadar gerçekçi, nasık bu kadar içten olabilmişti? Nasıl bu kadar iyi rol yapabilmişti? Onunla birlikte olduğu zamanlar ve anılar gözünün önünden geçerken her anının sahte olduğunu öğrenmek onu her defasında yıkıyordu. Her defasında yenik düşüyordu duygularına... Kalbinde açılan yaranın kapanacağına dair şüphesi yoktu. Ama izi, o yaranın izi nasıl geçecekti?
Melis birden salıncağın önünün kapandığını hissetti. Önüne bakınca sahte bir çehre gördü. Onu aylar boyunca kandıran sahte çehreyi gördü.
-Ne işin var burada! Git buradan! Bir daha da gelme!
-Melis şu inadı bırak! Beni bir dinle!
-Seni dinlemeyeceğim!
-Geçen gün bana "evet" derken şimdi nasıl böyle inanmazsın?
-...Melis'in gözleri dolmuştu ve bunu güçsüzlük olarak görüyordu. Melis Berk'e bakarken içindeki acı gözlerinden okunuyordu.
-Ben sana aşıkken delicesine güveniyor, inanıyordum! Ama aşkının bir yalan olduğunu öğrenince o "evet" in bir anlamı kalmadı.
-Bunu konuşarak aramızda çözebiliriz. Geçmişimize yazık etmeyelim.
-Bizim geçmişimiz yok!
-Ama geleceğimiz var...
-Seninle bir gelecek istemiyorum! Ben gidiyorum buralardan!
-Ne?Melis salıncaktan inmiş ve eve doğru yürürken Berk Melis'i kolundan tutup çekmişti. Melis nefretle bakmış ve gözlerindeki imayla aynı manaya gelen sözler söylemişti.
-Bırak! Bırak beni! Dokunma bana! Senden tiksiniyorum!
-...Berk fazlasıyla ağlamaklı bakarken Melis bunu zerre kadar umursamıyordu. Berk duygu sömrüsü yapmıyor bilakis duygularını saklayamıyordu.
-Gidemezsin!
Berk içinden "gidemezsin! Bizi unutup nasıl gidersin ki? Gitme! Ne olur gitme!" diye bağırırken gözleri bunu o saklasa da ima ediyordu. Melis Berk'in hoşnutsuzluğunu anlamış ve Berk'in bu mutsuzluğunu başarı olarak algılamıştı.
-Neden gidemezmişim? Kimseye soracak değilim! Gideceğim!
-Melis...
-...
-Gitme!Berk kaşlarını üzüntüyle çatarken, Melis Berk'e bakmadan konuşmaya devam etti.
-Sen kimsin ki bana gitme diyorsun? Gideceğim, sen de sevdiğinle keyfini sürersin!
-...Berk şaşkınca Melis'e baktı.
-Ne diyorsun Melis?
-Git diyorum! Git! Ve bir daha da gözüme gözükme!Berk gururunu takınarak son sözünü etti. Aslında içi cızlıyordu. Elinde olsa Melis'in yakasına yapışır gitmemesini sağlardı. Ama işte gururuna yedirememişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZIT KUTUPLAR
RomanceAlınmayan bir intikamın bedeli vazgeçmekti kimileri için... Kimileri için zorlu bir parkur... Parkurdaki her bir engel aşık adamı kuvvetlendiriyordu, yıpratsa da... Daha çok azimli kılıyordu aşk için yaşama tutunanları... Her bakışta içi yanıyordu...