[43.2]...Hastalık...

1.4K 88 4
                                    

Derin ve dertli bir nefes alıp okumaya bu defa o devam etti

Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder. Ve hâkeza... Bu üç misale kıyas edilsin ki


ﺑَﻞْ ﺭَﺍﻥَ ﻋَﻠٰﻰ ﻗُﻠُﻮﺑِﻬِﻢْ

sırrı anlaşılsın.
Yani 🌸Kazandıkları günahlar, kalblerini kaplayıp karartmıştır.🌸
🍀Mutaffifîn Sûresi 83, 14🍀.

Kısa bir ara verip Allah'a Azze ve Celle bana O'na Celle Celaluhu böyle bir tevekkülü nasip etmesi için duada bulundum.
Subhanallah! Hasta insanın her duası sağlıklı insandan daha hoştu Allah'a.
Allahu Ekber! Bunlar hakikati yansıtan kelimelerdi!
Dünyalık, geçici şeyler için sürekli üzüntü ve keder içindeydik, Allahu alem saniyelerimiz endişeyle geçiyordu lakin bu geçici şeylere hissettiğimiz endişe kadar ahiretimizle ilgilenip onun için var gücümüzle sonsuzluk için çabada bulunsaydık bu kadar endişelenmezdik Allahu alem tabii.

Yirmi Altıncı Söz'de sırr-ı kadere dair beyan edildiği gibi musibet ve hastalıklarda insanların şekvaya yani şikayette bulunmaya üç vecih yani yönden hakları yoktur.

Birinci: Cenab-ı Hak, insana giydirdiği vücud libasını (yani görünümünü) sanatına mazhar ediyor, yani kendi sanatından bize bahşederek bizleri de sanatından olanlara dahil ediyor. İnsanı bir model yapmış, o vücud libasını, elbisesini, o model üstünde keser, biçer, tebdil eder yani değiştirir; muhtelif yani çeşitli esmasının cilvesini yani yansımasını gösterir. Şâfî ismi hastalığı istediği gibi Rezzak yani rızık veren ismi de açlığı gerektiriyor.
Ve hâkeza...(bunun gibi)

ﻣَﺎﻟِﻚُ ﺍﻟْﻤُﻠْﻚِ ﻳَﺘَﺼَﺮَّﻑُ ﻓِﻰ ﻣُﻠْﻜِﻪِ ﻛَﻴْﻒَ ﻳَﺸَٓﺎﺀُ

🌸Mülkün sahibi, mülkünde nasıl dilerse öyle tasarruf eder.🌸

İkinci: Hayat musibetlerle yani dertlerle, hastalıklarla tasaffi eder yani saflaşır, kemal bulur (kusursuzlaşır), kuvvet bulur, terakki eder yani olgunlaşır, netice verir, tekemmül eder (ilerler); vazife-i hayatiyeyi yapar (hayat denen vazifesini yapar).
Yeknesak istirahat, yani hep aynı şekilde düzenli istirahat döşeğindeki hayat, hayr-ı mahz yani hayırlı ve iyi olan vücuddan ziyade, şerr-i mahz kötü olan ademe yakındır ve ona gider.

Üçüncü: Şu dâr-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dâr-ı hizmettir; lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. Madem dâr-ı hizmettir ve mahall-i ubudiyettir yani Allah'a kulluk yeridir; hastalıklar ve musibetler, dinî olmamak ve sabretmek şartıyla o hizmete ve o ubudiyete çok muvafık yani uygun oluyor ve kuvvet veriyor. Ve her bir saati (hastalığın), bir gün ibadet hükmüne getirdiğinden şekva şikayet değil, şükretmek gerektir.

Evet, ibadet iki kısımdır: Bir kısmı müsbet (olumlu), diğeri menfî (olumsuz). Müsbet kısmı malûmdur. Menfî kısmı ise hastalıklar ve musibetlerle musibetzede zaafını (zayıflığını) ve aczini hissedip Rabb-i Rahîm'ine ilticakârane (sığınırcasına) teveccüh edip (yönelip), onu düşünüp, ona yalvarıp hâlis bir ubudiyet yapar. Bu ubudiyete riya (gösteriş) giremez, hâlistir. Eğer sabretse, musibetin mükâfatını düşünse, şükretse o vakit her bir saati bir gün ibadet hükmüne geçer. Kısacık ömrü uzun bir ömür olur. Hattâ bir kısmı var ki bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçer. Hattâ bir âhiret kardeşim, Muhacir Hâfız Ahmed isminde bir zatın müthiş bir hastalığına ziyade merak ettim. Kalbime ihtar edildi: "Onu tebrik et. Her bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçiyor." Zaten o zat sabır içinde şükrediyordu.

Ahiret eşim ol...(Bitti - Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin