[47]...egoistlik ve Peygamberlik...

678 68 7
                                    

Tam şimdi en dehşet verici sözler geliyordu.

Hureyre benim isteğim üzere okumaya devam etti

Nübüvvetin (Peygamberlik, nebi olmak, nebilik. Allah'ın (C.C.) emriyle vazifeli olarak insanları doğru yola çağırmak.) vechi olan birinci vecih: Ubudiyet-i mahzanın (tam bir kulluk) menşeidir, yani köküdür. Yani ene (benlik), kendini abd (kul) bilir. Başkasına hizmet eder, anlar. Mahiyeti harfiyedir. Yani başkasının manasını taşıyor, fehmeder (anlamını taşır). Vücudu, tebeîdir yani tabiidir. Yani başka birisinin vücudu ile kaim (ayakta durur, var olur) ve icadıyla sabittir, itikad eder. Mâlikiyeti (sahipliği), vehmiyedir yani varsayılan, olmadığı hâlde var tasavvur edilendir. Yani kendi mâlikinin izni ile surî (Surete ait, görünüşe ait ve müteallik. Hakiki, ciddi ve samimi olmayan.), muvakkat (geçici) bir mâlikiyeti vardır, bilir. Hakikati, zılliyedir (halifeliktir). Yani, hak ve vâcib bir hakikatin cilvesini taşıyan mümkin (olabilir veya olmayabilir) ve miskin (zavallı) bir zılldir (gölge). Vazifesi ise kendi Hâlık'ının sıfât ve şuunatına (İşler, faaliyetler; Cenâb-ı Hakkın yüce sıfatlarının mahiyetlerinde bulunan ve onları tecellîye sevk eden Zâtına ait mukaddes özellikler.) mikyas (kıyas) ve mizan (ölçerek) olarak şuurkârane  (bilinçli) bir hizmettir.

Bu konuda düşündüğümüzde nasıl Allah Azze ve Celle hiçbirşeyi nedensiz ve işlevsiz yaratmamışsa 'ego yani benlik' dedgiğimiz egoistliğin temel taşını da insana gerektği kadarıyla kullanması için verdiği anlaşılıyor ve bundan feragat etmekte kulluk olduğu belli oluyor.

İşte şu parlak nurani güzel yüz, hayattar ve manidar bir çekirdek hükmüne geçmiş ki Hâlık-ı Zülcelal (sonsuz yücelil sahibi Allah, haşmet sahibi ve herşeyi yaratan) bir şecere-i tûba-i ubudiyeti (kulluğun nurlu tûbâ ağacı-tûbâ ağacı gibi şekillenmiş ve dal budak salmış kulluk.) ondan halk etmiştir ki onun mübarek dalları, âlem-i beşeriyetin (insan ve geçici olan varlıkların) her tarafını nurani meyvelerle tezyin etmiştir. Bütün zaman-ı mazideki (geçmişteki) zulümatı (acı veren şeyleri, zulümleri) dağıtıp o uzun zaman-ı mazi (geçmişten); felsefenin gördüğü gibi bir mezar-ı ekber (en büyük mezar) , bir ademistan  (yokluk yeri) olmadığını, belki istikbale ve saadet-i ebediyeye (sonsuz mutluluğa) atlamak için ervah-ı âfilîne (göçüp giden ruhlar) bir medar-ı envar (nurlanma kaynağı) ve muhtelif  (çeşitli) basamaklı bir mi'rac-ı münevver (nurlu yükseliş) ve ağır yüklerini bırakan ve serbest kalan ve dünyadan göçüp giden ruhların nurani bir nuristanı ve bir bostanı olduğunu gösterir.

Geleceğe dair umutlarımızı sabrımızla pekiştirip imanımıza da daha kuvvetli olarak geleceğe hazırlamaktır aslında gelecekten umut ve bir beklentinin olması.

Felsefe ise eneye (benliğe) mana-yı ismiyle (isim anlamına) bakmış. Yani kendi kendine delâlet (gösterir) eder, der. Manası kendindedir, kendi hesabına çalışır, hükmeder. Vücudu aslî, zatî olduğunu telakki (kabul) eder. Yani zatında bizzat bir vücudu vardır, der. Bir hakk-ı hayatı (yaşatılmaya hakkı) var, daire-i tasarrufunda (dilediği gibi tasarruf etme, tedbir ve idare etme dâiresi) hakiki mâliktir yani sahibidir, zu'meder yani olmayanı var sayar batıl inançtır. Onu bir hakikat-i sabite (sabit değişmez gerçek) zanneder. Vazifesini, hubb-u zatından neş'et eden yani kendini sevmekten oluşan bir tekemmül-ü zatî olduğunu yani kendi kendine gelişen bilir ve hâkeza çok esasat-ı fâsideye yani bozuk ve çürük temeller mesleklerini bina etmişler. (felsefeciler)

Estağfirullah! Nasıl olur da 'ego benlik' gibi bir kavram Allah'ın varlığına bağlı olmadan kendiliğinden insanı etkileyen birşeymiş gibi düşünülebilir? O subhanahu ve ta'ala herşeyin ve herkesin halıkı (yoktan var edeni) olarak, dünyadaki her varlığın hatta kainattaki her zerren'in yaratılış sebebi olarak O Azze ve Celle bile egoistlik yapmayıp seni düşündüğü için kendine zarar vermemen için sana yasaklar koyan O (C.C.), sana elinde olan tüm imkanları sunan, seni besleyen ve karşılığında senden ibadetten başka hiçbir isteği olmayan, muhtaç da olmayan O. Allah Azze ve Celle yüce Kur'an da bizlere hakkı olmasına rağmen hiç 'ben' diye hitab etmezken, bizim ne haddimize?

Ahiret eşim ol...(Bitti - Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin