Kahvaltımızı bitirdik, üstümdeki pijamaları çıkartıp güzel kıyafetler giydim. Banyodan çıkınca karşımda birde ne göreyim!? Abel üstünü değiştiriyor arkasından ona sarıldım, o da bunun farkına vardı. Ardından dışarı çıktık, şehrin en ünlü pastanesine gittik, bende Abel'ın suratını pastaya gömdüm çok komikti.
- Çok mu komik küçük hanım..
- Hayır, sakın öpme her yerin pasta olmuş.
Beni öpmüştü, her yerim pasta olmuştu ikimizde çok komiktik ama önce bir temizlensek iyi olacaktı.
- Şimdi anladın mı ne komik ne değil.
Oradan çıktık, sokaklarda deli gibi geziyorduk.
- Fleur, hadi gel London Eye'e binelim. Tek istediğim şey bu.
Hadi ama sen ciddi olamazsın, benim yükseklik korkum var. Bunu ona söyleyip daha fazla rezil olamazdım. Bindik. Kalbim atmayı kesmiş gibi hissediyordum. Yavaş yaval yukarıya doğru çıkıyorduk, her katta daha da korku. Sonunda en yukarı geldiğimizde tüm Londra ayaklarımızın altındaydı tam rahat bir nefes alayım derken durdu, dönme dolap durdu. O sırada kendimi kaybettim.
-Aşkım özür dilerim bunu ben planlamıştım, n'olur uyan.
- Abel, tanrı aşkına neden bunu bana yapıyorsun...Ölmemi mi istiyorsun derdin ne? İndir beni n'olur.
Aşağı indik zar zor kendime gelebildim. Gün bitmişti, bizde. Üstümü değiştirmeden yatağa uzandım, kıyamam Abel'da beni rahatsız etmemek için koltukta uyudu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saplantılı Aşk
Teen FictionKim bilir katil kim... Kim aşık kim ölü...California ormanlarında neler oluyor bir bilseniz..