Barışmamızdan beri 1 haftayı geride bıraktık, artık Londra'ya gitmek için sadece uçağa binmemiz gerekiyordu. Bavulumu topladım ve evden çıktım. Evin kapısında Abbel beni bekliyordu, kucağına atladım. Uçağa bindik. Abel uyudu, bense onu izliyordum.
- Günaydın! Hayatım.
Londra'ya geldiğimiz de Abel ablası Katherine'e uğradık.
- Abel, kardeşim seni ne kadar özlemişim. Misafirimiz kim?
- Kız arkadaşım, Fleur. Tatile geldik e sana da uğramadan olmazdı.
- Tanıştığımıza memnun oldum efendim.
Ablası bizi yemeğe davet etti, içeride dünya tatlısı bir erkek çocuğu vardı. Gözleri annesi gibi masmavi idi. Dayısına sarıldı, biraz sonra bana da alıştı. Saat on olmuştu, evden ayrılıp otele gittik. Abel duşa girdi ben de o sırada üstümü değiştirip pijamalarımı giydim.
- Hayatım, pijamalarımı gördün mü? Buraya bırakmıştım.
- Görmedim, bavuluna bakıyorum... Buradalar
- Getirir misin??
Abel'a pijamalarını verdim, koltuğa oturup film izlemeye başladık. Korku filmi çok güzeldi. Gece yarısı bildirim sesine uyandım, Abel'ın kolunu yavaşça belimden çektim ve telefona uzandım. Numara kayıtlı değildi.
- Seni saf küçük kız, cidden bu polisle mi birlikte olucaksın. Kardeşin gibi senin de sonunu getireceğim...
Geri mesaj gönderemiyordum, engellemişti. Korku içinde uyudum. Saat çok erkendi Abel beni uyandırdı.
- Fleur, iyi misin? Beni korkutuyorsun.
Gece boyu çığlık atmışım, Abel'da çok korkmuş. Kahvaltı yaparken telefonuma bir arazi fotoğrafı geldi. Abel'a gösterdim California'ya dönünce ilk işimiz oraya gitmek olacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saplantılı Aşk
Novela JuvenilKim bilir katil kim... Kim aşık kim ölü...California ormanlarında neler oluyor bir bilseniz..