9. Bölüm:
İntikam Adımlarıİstanbul
Haziran 2019
Hızla geldiğim barın önünde, aniden frene yüklendim. Lastikler zeminde kayarken, ben öne doğru hafifçe eğilmiştim. Hızla arabadan indim. Göğsüm öfkeyle inip kalkıyordu.
Duraksamadan bara doğru ilerledim. O sırada bir fren sesi daha duydum. Arkamdan gelen araba Atalay’a aitti. Buraya kadar beni takip etmiş, durdurmak için bir çaba sarf etmemişti. Saatlerdir yolda olduğumdan dolayı hava kararmıştı.
Bar kapısını sertçe ittim. Kapı sekip arkamdan gürültüyle kapandı. Seri adımlarla kendimi içeri attım. Hırsla, gözlerimle hedefimi aradım. Yine aynı köşesinde oturuyordu. Attığım her adım öfkeyleydi.
İçeride kısık sesle bir müzik çalıyordu. Bar tarafından “Asya?” diye birinin seslendiğini duysam da bakmadım.
Orkun çok geçmeden beni fark etti. Tebessüm ederken adımı fısıldadı. Ama yüzümdeki öfkeyi görecek olmalı ki yüzünün şekli değişti.
Duraksamadan hızla üzerine yürüdüm ve suratına sağlam bir yumruk attım. Oturduğu yerde devrilirken, arkamda büyük bir gürültü koptu. Arkamı döndüğümde, üzerime doğru koşan adamları gördüm.
Sandalyelerden birini kavradığım gibi birinin suratına geçirdim. Diğerinin sırtına geçirdiğimde sandalye kırıldı.
Yere koyup, ayağımı üzerine yasladım ve iki bacağını kırdım. Ellerimle kavradığım sopalarla gelen her adamı karşıladım. İnsanlar gürültülü bir şekilde bari terk ediyordu.
Sopaları elimden atıp Orkun'a döndüm. Nefes nefeseydim. Bir darbe bile almamıştım. Fakat Orkun aynı yerinde oturuyordu. Sadece kanayan burnunu avucuyla kapatmıştı.
“Öğrendin değil mi?” Diye sordu. Gözümün döndüğünü görebiliyordu.
Onu yakasından tutup yerinden kaldırdım ve masalara doğru savurdum. Boğazımdan öfkeli bir ses çıkarken “Amacı neydi?” diye bağırdım.
Tekrar bir yumruk sallayacağım sırada Atalay “Asya yapma!” diye bağırdı. Havadaki yumruğum suratını bulurken ikinciyi vuramamıştım. Orkun elimi havada yakaladı ve beni geri doğru savurdu.
“Nerede o?” Diye sordum. O kadar sinirliydim ki saç diplerimin yandığını hissediyordum.
“Öfken her zamanki gibi seni kontrol ediyor Asya. Kaybedeceğin bir savaşa girme.” Kaşlarını çatmış sırtını dikleştirmişti.
“Verecek bir cevabın yok mu?”
“Bu işin peşini bırakmanı söylemiştim.”
Tekrar üstüne gittiğimde saldırımdan kurtuldu. Orkun da bana bir yumruk salladığında eğildim. Ona karşılık verdim. Kendimi kollarımla korudum. Ama onu alt etmem çok zordu. Benden iyiydi. Çoğu şeyi bana öğreten oydu.
Ne kadar süredir kavga ettik bilmiyorum. Orkun da ben de çok darbe yedik. Kimse bizi ayırmaya yeltenmedi. Sırtıma bir tekme yedim. Arkamdan yaklaştığını fark ettim. Dirseğimi suratına vurdum. Hızla dönüp yumruklarımı ardı ardına geçirdim.
Beni belimden tuttu ve havalandırıp yere fırlattı. Kemiklerimin sızladığını hissettim. Üzerime sopayla geldiğinde, kendimi yuvarladım ve bacaklarına bir tekme indirdim. Hızla ayağa kalkıp, etrafımda dönerek suratına bir tekme daha savurdum.
Yere yığıldı. İkimizin de artık hali kalmamıştı. Ayağa kalkmasına fırsat vermeden, ayağımı boynuna dayadım. Boğulacak gibi görünüyordu. Yüzümdeki tiksinti ifadeyi görebiliyordu. Ayağımı sıkıca kavradı, ama boynundan kaldırmaya gücü yetmedi.
Derin soluklarımın arasından “Nerede o?” diye sordum. Dişlerimi sıktım. Ama o cevap verebilecek durumda değildi.
Bu kez kulaklarımda Tolga’nın sesini işittim. “Asya! Kendine gel! Ne yapıyorsun, onu öldüreceksin!”
Ona bakmadım. Daha yüksek sesle, “Nerede o?” diye bağırdım. Bakışlarım kalktığında biri üzerime masayı savunuyordu. Kollarımla kendimi korudum. Masayı kavrayıp, ona doğru ittim. Masayı bırakmadı. Onu ittirmeye devam ettim. Sırtı duvara çarptığında, masayı kuvvetlice bir kez daha ittim. Bir kez daha ittim. Her ittiğimde masanın kenarı karın boşluğuna denk geliyor ve acıyla bağırıyordu.
Masayı, kenara doğru savurdum. Masa ters durdu. Adama sağlam bir yumruk attığımda, duvara sürtünerek kendini yere bıraktı.
Arkamı döndüğümde Orkun ayaklanmıştı. Yorgun görünüyordu. Bende öyleydim. Ama beni ayakta tutan şey, öfkemdi.
Ters duran masanın bacağını kavradım. Ayağımla destek alarak, kırdım. Tekrar Orkun’a döndüm. Yüzü kan içindeydi. Eminim ki benimde ondan kalır bir yanım yoktu.
Üzerine yürüdüm. “Amacı neydi?” diye sordum.
“Asya.” Diye fısıldadı. Derin soluklar alıp veriyordu. Soruma cevap alamamak beni daha fazla öfkelendirdi. Elimdeki masanın bacağını suratına savurdum.
Başka bir masanın üzerine savruldu. Baran bana doğru adım attı. “Asya yeter.”
Sopayı bu kez ona doğrulttum. “Sakın! Biriniz bile yaklaşmaya kalkmayın.” Orkun masadan kalkamamıştı. Elimdekini tekrar vurmak için kaldırdım.
“Tamam. Anlatacağım.” Dediğinde duraksadım. Dudaklarının arasından kan akıyordu.
Sopanın ucuyla onu itekledim ve yanındaki sandalyeye oturmasını sağladım. “Hepsini. En başından.”
Orkun nefesini toparlayabilmek için birkaç nefes alıp verdi. Arkamda Atalay duruyordu. Ama birkaç metre ötedeydi. Tolga, Baran ve Eren etrafımdaydı. Hiç biri beni engellememişti.
“Seni istedi,” diye başladı. “Ama sen onum kim olduğunu öğrendin ve peşine düştün.”
“Neden beni öldürmedi?” Hafifçe üzerine eğildim. “Sen, neden beni öldürmedin?”
Kan oturan gözlerini bana çevirdi. “İstedi.” Sıkıntıyla içini çekip kafasını geriye attı. “Yapamadım.” Dedi, benim bile zor duyabileceğim bir sesle.
“Neden?”
“Yapmamasını söyledim. Bir anlaşma yaptık.” Suratına bir kez daha vurmak istedim. Ama ölme ihtimalini düşündüm. Sinirle alnımı kaşıdım. Elime kan bulaştı.
"Doğru düzgün anlat şunu."
“Seni istiyordu çünkü daha küçücük bir çocukken baban seni eğitmeye başlamıştı. Ben sadece daha iyi olmanı sağladım.” Öksürürken ağzından kanlar sıçradı. “Serkan’ın senin gibi birine her zaman ihtiyacı olur. Ama onun için sen özeldin. Seni yanında istiyordu. Yetenekliydin, başarılı biri olacağın belliydi.” Nefes alıp verirken sızlandı. “Babana seni istediğini söyledi. Tabi ki baban kabul etmedi.”
“Vermediği için onları öldürdü.” Dişlerimi kırılacak gibi sıktım. “Öyle değil mi?”
“Baban ihanet etti. Aslında o eve senin için gitmişti. Seni almak için.” Duraksadı. “Sen, onun sevdiği kadının kızıydın.”
Konuştukça ellerim titriyordu. Ağlamak istemiyordum. Başımı yukarı diktim. Beynim patlayacak gibiydi. Birden gülmeye başladım. Sinirlerim ciddi anlamda bozulmuştu.
“Annemi seviyordu demek?” Bakışlarımı tekrar ona indirdim. “Onu öldürecek kadar seviyordu.” Kahkaha atmaya başladım. “Şerefsiz, annemi seviyormuş.”
“Planladığı gibi hiç bir şey gitmedi. O gün, evde seni aradıklarında bulamamışlar.” Yüzüm, o günü hatırladıkça düştü. “Artık devletin elindeydin. Bana, seni oradan almamı söyledi. Ama sen her şeyi öğrendiğinde, artık ölmeni istiyordu. Onunla anlaştım. Ona ulaşmanı engelleyecektim, o da sana dokunmayacaktı. Ama sen bir türlü bu intikamından vaz geçmedin.”
"Aptallık etmişsin." Elimdeki sopayı sıktım.
"Başka şehre git Asya. Bana yaptıklarından, ona bahsetmeyeceğim."
"Buna gerek kalmayacak." Sopayı bu kez iki elimle kavradım.
Elimdeki sopaya baktı. “Beni öldüremezsin.” Alaylı bir gülümseme sergiledi. “Beni öldüremezsin Asya, beni seviyorsun. Bunu yapamazsın.”
Elimdeki sopayı havalandırdım. “On altı yıldır beni iyi tanıyamamışsın.” Diyerek yüzüne vurdum. Sandalyeyle birlikte geriye düştü. Birkaç adım atıp sol tarafına geçtim. Yüzüne baktım. Neredeyse tanınmayacak haldeydi.
"O benim ailemi aldı. Bende onun ailesini alacağım." Sağ ayağımı sert bir şekilde boynuna dayadım. İki eliyle bileğime sarıldı. Debelenmeye hali bile yoktu. Nefesi neredeyse kesilecekti. "Abini de yakında yanına yollayacağım."
Olan gücüyle ayağımı kaldırmaya çalıştı ama nafileydi. Birkaç saniye sonra elleri ayak bileğimde gevşedi.
Ölmüştü.
Artık o, konumlandıramadığım sevgi çerçevesinde değildi. Nefretle yazılmış, kara listemdeydi. Ve şimdi, sıradaki intikamımdaydı.
Elimin tersiyle burnumun ucunu sildim. Elime bulaşan kanı önemsemeden bar tezgahına ilerledim. Aralarından geçerken, hepsi tepkisiz bir şekilde bana bakıyordu. Etraf darmadağındı.
Tezgahın arka tarafından bir şişe içki ve boş bir bardak aldım. Ön tarafa geçip sandalyeye oturdum. Tolga iki elini başının üzerine koymuş, Orkun’un cesedine bakıyordu. Baran çenesini sıvazlayıp, etrafa göz gezdiriyordu. Atalay’ın gözleriyse sadece bendeydi.
Bardağımı doldurdum. Doldurduğum bardağı bir kere de kafama diktim. Aldığım içkinin rom olduğunu anlamıştım. Bardağımı tekrar doldururken, Atalay yavaşça tezgaha dokundu. Aynı yazarlıkta yanındaki sandalyeye oturdu. Vücudu tamamen bana dönüktü. İçkimi kafama diktim.
“Nerede olduğunu öğrenemedin.” Dedi.
“Ben onu değil, o beni bulacak.” Bu kez şişeyi kafama diktim. Yerimden kalkarken ona baktım. “Yerinde olsam, evi boşaltırdım.”
Hemen arkamdan o da ayağa kalktı. “Nereye gidiyorsun?”
“Müziği olan bir yere.” Şişeyle etrafı gösterdim.
“Bu halde bir yere gidemezsin Asya.”
Tezgahın üzerinde duran bezi aldım ve yüzümü sıvazladım. İşim bittiğinde masanın üzerine fırlattım. Atalay eğilip tezgahın arkasından bir şişe tekila aldı. Kapıya ilerlediğimde, adımları hemen arkamdaydı.
Buraya kadar geldiğim siyah arabaya bindim. Yanımdaki kapı açıldı. Atalay yan koltuğa oturarak kapısını geri kapattı.
"Yanımda dolaşmanı tavsiye etmem." Diye onu uyardım.
Kaşları çatıldı. "Bir anlaşmamız olduğunu sanıyordum. Öylece çıkıp gidemezsin.” Arabayı çalıştırdım. Arkamızdaki arabada ise adamları vardı.
♠️
Yolda giderken Atalay ilerideki tepeyi gösterdi. “Şuraya geç.”
“Hayır. Müzik olan bir yere gideceğim.”
“Yapma Asya. Bu halde gidersen dikkat çekeceğini biliyorsun.” Tekrar aynı tepeyi gösterdi. “Şuraya arabayı çek. Sessizlik daha iyi. Çok istiyorsan, araba da müzik var.”
Dudaklarımı birbirine bastırırken direksiyonu yukarı doğru çıkan yola kırdım. Dikkat çekmemem gerekiyordu.
Yol boyunca ne Atalay ne de ben konuştum. Tepeye arabayı çektim.
Kaputun üzerine kalçamı koyup rom şişesini kafama diktim. Atalay da benim gibi kalçasını kaputa yasladı. Adamları ise hemen arkamızdaydı.
“Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?” Diye sordu sert bir sesle.
Omuzumu silktim. “Kardeşini öldürdüm. Beni bulmak için bir hamle yapacak.”
“Onu biraz araştırdım. Tanınan ama görünmez bir adam.” Elindeki şişeye baktı. “Adam resmen bir hayalet. Acımaz bir suç lideri.”
“İşinin hakkını veriyorsun Atalay. Sadece iki günde, bana sağlam bir bilgi verdin.” Dudaklarım kıvrılırken şişeyi ağzıma tekrar dayadım.
Birkaç saniye sustu. “Orkun sana gerçekten değer veriyordu. Yıllardır, seninleydi.”
Islanan dudaklarımı yaladım. “Artık, sevgi denen şey bana mantıklı gelmiyor. Tamamen gereksiz.”
“Hiç aşık olmadın mı?”
“Oldum tabii.” Alt dudağımı ısırırken gülümsedim. Şişeden bir yudum daha aldım. “İlk kez, ilkokulda. İlk aşk anlayacağın. Yaşım o sıralar, ya sekiz ya dokuz. Montumu hep onun montunun üzerine asardım." Pis pis sırıttım. Boş şişeyi toprağın üzerine bıraktım.
O da hafif tebessüm etti. “Ya sonra?”
Kaputta kalçamı daha geri atıp, rahat bir pozisyon aldım. "Gidip onu sevdiğimi aşık olduğumu söyledim. O da 'ama ben seni sevmiyorum' dediğinde, onu dövdüm." Alt dudağımı dışa doğru kıvırdım. "Sanırım kötü bir çocuktum."
Sadece tebessüm etti. Elindeki şişeyi işaret ettim. “Onu içiyor musun?” diye sordum. Şişeye baktı, ardından bana uzattı.
♠️
Atalay adamlarından birinin üzerine tuttuğu lüks bir otel odasına sürüklemişti beni. Arkamdan kapıyı kapatıp içeri girdi.
İlk olarak banyoya girdim. Aynaya baktığımda yüzümü buruşturdum. Bu yüzü, temizlemekle uğraşamazdım. Kafamı lavabonun altına soktum. Saçımı bir elimle tutup yüzüme akan suyla, suratımı ovaladım.
Gözlerimi biraz araladığımda, beyaz lavabo kan lekesiyle doluydu. Suratımın diğer tarafını döndüm ve yine aynı şekilde parmaklarımla ovaladım.
Kuru peçeteyi yüzüme bastırdım. Aynada kendime baktım. En azından ten rengim şimdi daha netti. İşim bittiğinde banyodan çıktım. Atalay ayakta dikilmiş, elindeki telefonu döndürüp duruyordu.
Odanın diğer köşesinde duran, lacivert, kadife kanepeye uzandım. Ayaklarımı kolçağa uzatıp, gözlerimi kapadım. Tek istediğim uyumaktı.
“Yatakta uyuyabilirsin Asya.”
“Gerek yok. Ben böyle rahatım.”
“Sana dokunmamdan falan mı korkuyorsun yoksa?” Sesi alay eder gibiydi.
Gözlerimi açmadan, gülümsedim. “Emin ol, buna cesaret edemezsin.”
Ertesi sabah gözlerimi usulca araladım. Alnımı ovaladım. Kanepede doğrulup oturdum. Karşımda Atalay’ı gördüm. Yatak başlığına sırtını dayamış uyuyordu.
Ayaklanıp etrafa biraz bakındım. Ufak buzdolabını fark ettim. Kapağını araladım. Elime ilk gelen şeyi aldım. Bir kase çilek. Sabahları veya akşamları fark etmez. Ne bulursam onu yerdim. Hayatım sokakta geçmişti.
Ağzıma bir çilek atıp dolabın kapağını sert bir şekilde kapattım. Arkamda kalan Atalay’ın uyandığını anlamıştım. Ağzıma bir çilek daha atarken ona doğru döndüm.
Ayağa kalkmış, üstünü başını düzeltiyordu. Kaşları her zamankinden daha çatıktı. Bana bakıyordu. Sanırım onu uyandırdığım için bana kızgındı.
“Uyandırdım mı?” Aslında onunla dalga geçiyordum. Ağzıma bir çilek daha attım.
Kapı tıklandı. Atalay kapıya doğru adım attı. “Ömer gelmiştir.”
Kaseyi bir yere bıraktım. “Yine de emin olma.” Hızlı adımlarla kapının yanındaki duvara saklandım.
Atalay kapıyı hızlıca açtığında ona hala bir şey olmadığını gördüm. Ardından kapıdaki adamın sesini duydum.
“Efendim, araba hazır.”
"Ne arabası?" Diyerek onlara döndüm.
Atalay tekli kanepenin üzerine bıraktığı ceketini aldı. “Burada mı kalmayı planlıyorsun?”
“Nereye gidiyoruz?”
Atalay Ömer'e baktı. “Sen aşağıda bekle. Birazdan geliyoruz.” Ardından bana döndü. “Hazırsan çıkalım Asya.” Sesi sertti. Kaşları da çatık. Sıkıcı bir tipti.
Bir adım uzağımda kalan yemek masasına uzanıp, üzerindeki meyve sepetinden bir elma aldım. Almayı tişörtüme silerken Atalay’a yaklaştım. Hemen önünde durdum.
Omuzlarımı kaldırırken, kaşlarımı da havalandırdım. “Benimle geliyorsan, ölüme de hazır olmalısın.” Burnunun dibindeyken bir adım geri atıp elmamdan bir ısırık aldım. Bana kapıyı işaret etti.
Bu, ölümü göze alıyorum demekti.
♠️
Arabanın arka koltuğuna oturmuş ikimizde yolu izliyorduk. Elmamın çöpünü camı aralayıp dışarı attım. Arkamızda ve önümüzde birer araba vardı.
“Güvenli bir yer biliyorum. Oraya gitmemiz gerek.” Dediğimde Atalay beni duymazlıktan geldi. Yolu izliyordu. Omuzuna elimin tersiyle dokundum. “Duyuyor musun?”
"Çeneni kapat artık."
Derin bir nefes alıp verdim. “Silahım yok. Gideceğimiz yerde aradığın her şeyi bulabilirsin.”
Sert bir soluk bıraktı. “Ender, torpidodaki silahlardan birini Asya’ya ver.”
Ender ön koltukta oturuyordu. Torpidoyu açtı. Birkaç tane silah gördüm. Birini çıkardı ve bana uzattı. Temiz bir glocktu. Şarjörünü kontrol ettim. “Yalnız senin eve gidemeyiz. Serkan o evi biliyordur. İlk oraya saldıracaktır.” Beni cevaplamadı. Yolu izlemeye devam ettim.
Bir süre sonra yanımızdan siyah bir minibüs geçti. Arka camdan baktığımda, Ömer'in kullandığı arabanın arkasında başka bir siyah minibüs daha vardı. Kaşlarımı çatarken, silâhımın sürgüsünü çektim.
“Bir sorun var.” Diye mırıldandım. “Başınızı korusanız iyi olur.”
Atalay da belindeki silahını yavaşça kavradığında koltukta hafifçe kendimi kaydırdım. Öndeki minibüs hızını yavaşlatmaya başlamıştı. Atalay’a baktım.
“Arkadaki sende.”
Silahını kavramış hazır bekliyordu. Sol tarafıma baktım. Saniyeler içinde minibüsün kapıları açıldı. “Eğilin!” diye bağırdığımda üzerimize ateş açmakta geç kalmamışlardı. Kapımdaki cam kurşun delikleriyle inerken, onlara karşılık verdim. Kapıdaki adamı indirdiğimde vücudu yola savruldu.
Minibüsün camları siyah filmle kaplıydı. Şoförü göremiyordum. Camlarını hedef aldım. Arabalar gittikçe hızlanıyor, kurşun sesleri durmuyordu.
Minibüsün şoförünü vurduğumda, minibüs üzerimize doğru kaymaya başladı. Minibüsle iyice yakınlaştık. İçinde belki beş adam gördüm. Hepsinin elinde silah, üzerimize sıkıyorlardı. İki adamı da indirdiğimde, bizim arabanın savrulduğunu hissettim. Ender direksiyonu tutmak için bir hamle yaptı.
“Lanet olsun!” Diye mırıldandım. Minibüs önümüzden kayıp giderken, şarampole yuvarlandı. Kafamı kaldırdım. Bizim şoförün kafası direksiyona düşmüştü. Ender direksiyonu sabit tutmaya çalışıyordu.
Arkasında olduğum için koltuğu hafif geri yasladım. Uzanıp ön kapıyı açtım. Şoförü açık kapıdan aşağı itip, seri bir hareketle direksiyona geçtim.
Kapıyı kapatıp, gazi kökledim. Arka cam paramparçaydı. Dikiz aynasından baktığımda, minibüs arkamızdan ayrılmıyordu. Silahları sürekli ateş halindeydi. Dikiz aynası da artık paramparçaydı. Kafamı eğdim. Bu kez kapı aynaları yoktu.
Arkadan gelen kurşunlar, ön cama isabet ediyordu. Arkaya baktığımda Atalay koltuğa uzanmış, silahın şarjörünü değiştiriyordu. Onu bekledim. Tekrar ateş etmeye başladığında, ön cama silahın kabzasıyla vurdum. Birkaç kez daha vurdum ve önüm açıldı. Silahın namlusuyla, tüm camı temizledim. Ender yardımcı oldu.
Yola baktığımda ileride geniş, keskin bor dönüş vardı. Ender’e kısa bir an baktım. “Sadece, önüne bak. Hazır olduğunda ateş et.” Bakışlarından bana güvenmediğini anlamıştım. Gönülsüz bir şekilde başını salladı.
Silahımı bacaklarımın arasına sıkıştırdım. Bir kez daha gaza bastım. Bayıra doğru keskin dönüşü olan yola, direksiyonu aniden kırdım. Lastikler zeminde kayarken, silahımı hızlıca kavradım. Araba yüz seksen derece döndüğünde, minibüs artık önümüzde ve görüş alanımızdaydı.
Ender ile birlikte silâhımızı ateşledik. Minibüs üzerimize doğru gelirken bir anda sağa doğru kaydı ve minibüs tümseğe çıkıp denge kaybetmişti. Şoförü vurulmuştu. Minibüs yan döndüğümde birkaç metre sürüklenip durdu.
Arabanın kapısını hırsla açıp indiğimde, arkamdan Atalay ve Ender de indi. Yukarıdan bir araba gelip anı frenle durdu. Bunlar Atalay’ın adamlarıydı. İlk gözüme çarpan Öner olmuştu. Siyaha minibüse hırsla yürüdüm. İki kişi sızlanarak inliyordu. Minibüsten sızan benzin gözümden kaçmadı. Birkaç adım geriledim ve silahımı ateşledim. Minibüs gürültüyle patladı.
Atalay’a döndüm. “Ölümü göze alıyorsun, demiştim.” Dediğimde sert bakışlarını yanan minibüsten bana çevirdi. Ömer’in kullandığı arabaya yöneldim. Bizimkinden daha sağlamdı.
Atalay, “Arabayı yok ettikten sonra bizi takip edin.” dedi. Adamlarını uyarıyordu.
Direksiyon başına geçtiğinde Atalay yanıma geçti. Adamları ise arka koltuğu üçledi. Yol bir süre sessiz geçti.
Atalay, “Nereye gidiyoruz?” diye sordu.
“Birkaç hafta, güvende olacağımız bir yere.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)
Teen FictionKendini alacağı intikama adayan, kiralık bir kadın katil. İntikam duygusu onu öyle bir ele geçirmiştir ki, canının bir kıymeti yoktur. Bir yandan da intikamını almadan ölmemeye yemin etmiştir. Yıllardır peşinde koştuğu intikamı alabilmesi için, hiç...