Bölüm 4:
Gizemli Kişiİntikam ateşi, insanı yakar kül ederdi.
Biri daha ölmüştü. Feyyaz ölmüştü. Serkan yüzünden. O anda aklımdan geçen bin bir çeşit işkence vardı. Lâkin.. ilk önce onu bulmam gerekiyordu.
Telefonu sakince masaya koyduğumda, yavaşça koltuktan kalktım.
“Onu bulmuştu.” Diye mırıldandım. “Onu buldu ve bana haber vermek için aradı. Ama ben telefonu açamadım.”
Eren'e bıraktığım birkaç eşyayı çıkardım. Hızlı bir duş aldım. Altıma siyah pantolon, üzerime siyah tişörtümü geçirip odadan çıktım.
“Asya, bu kadar sakin olmandan dolayı korkmalı mıyım?”
Gözlerim Eren’in gözlerine döndü. “Sen değil ama bir başkası korkmalı.” Bakışları endişeliydi. Kapıya doğru yöneldiğimde omuzumun üzerinden tekrar Eren'e baktım. “Bir süre gelemeyebilirim.”
Eren çaresizce başını salladı. Kapıdan hızlıca çıktım. Adımlarım da hızlıydı.
Bar kapısını sinirle ittim. Gürültüyle acılan kapıyla birlikte, iki büyük adımda birkaç basamağı indim. Tolga, Orkun, Doruk ve Baran masada oturuyordu. Orkun beni görür görmez ayaklandı. Orkun’u görmezden geldim.
“Ben.. üzgünüm çocuklar.” Diye soludum.
Orkun’un arkamdan gelen öfkeli sesi, tüm barı inletti. “Asya!” Gözlerimi devirerek ona döndüm. “Bu işi daha fazla sürdürmeyeceksin! Bitti. Anladın mı? Bu iş bitti!” Bana emir vermesinden ciddi anlamda hoşlanmıyordum.
“Hayır!” Diyerek kesin kararlı bir cevap verdim.
“Senin intikam bok çukurun yüzünden adamım öldü lan benim! Yeter Asya! Kendi sikik işlerine benim adamlarımı karıştırma!”
“Orkun.” Dedim hiddetle. “Beni bulduğunda, halimi hatırlıyor musun? On beş yıl önceki halimi? On bir yaşımdan beri katilim lan ben! Ben bu intikam için, ilk önce içimdeki masumiyeti öldürdüm!” Sinirle derin bir nefes çektim. “Şimdi karşıma geçmiş, ‘Bu işi bırak’ diyemezsin!” Hırsla aldığım soluğu geri bıraktım. “Feyyaz’ın ölmesini istemezdim elbet. Ama bunun hesabını da soracağım.”
Orkun, öylece suratıma bakarken, Doruk “Seninleyim Asya.” dedi.
Ellerimi masaya yaslarken Doruk’un söylediğini duymazlıktan geldim.
“Feyyaz nerede öldürüldü?”
Tolga “Burada.” diye cevapladı.
Kaşlarım çatıldı. “Yani, İstanbul’da mı?”
“Evet. Ama Serkan’ın İstanbul’da olduğunu söyleyemeyiz.”
Baran, “Aynen.” dedi. “Büyük ihtimal Feyyaz'ı buraya kadar takip ettiler. Ardından notu bıraktılar.”
Doruk, “Veya..” diye katıldı. “Feyyaz’ı nerede bulduysalar, yakaladılar. Sonra buraya getirip infaz ettiler. Yarası tazeydi.”
Tolga arkasına yaşlandı. “Olabilir. Ama Feyyaz'ın bedeninde herhangi bir darp izi yoktu. Feyyaz öylece onlara ayak uydurup, buraya gelmezdi.”
Baran bıkkın bir nefes alıp verdi. “Yani; Serkan kendini ortaya atacak bir salak değil. Her kirli işini yapan birileri var. Adam bir türlü kendini gizli tutmayı başarıyor. Feyyaz ne bulmuş olabilir de, Serkan'ın damarına basmış olabilir?”
Yavaşça başımı salladım. “Ya da.. Serkan onu izliyordu. Bir şeye ulaşmaya başladı ve Serkan buna izin vermedi.”
Tolga, “Hepimizi izliyor da olabilir.” diye atıldı.
Yerimde doğruldum. “İnfazcıyı bulacağız.”
Doruk, “İyi de nasıl?” diye sordu.
Kaşlarımı çattım. “Ben bulacağım.” Orkun sessizce bizi dinliyordu. “Ne o Orkun? Bana engel olmayacak mısın?”
“Siz aptalsınız. Bir avuç aptal ile çalışıyorum.”
Kapıya yöneldiğimde tekrar arkamı döndüm. İşaret parmağımı tehditkar bir tavırla salladım. “Bu işi sadece ben halledeceğim. Artık bu işte yalnızım.”
Ayaklandıkları an tekrar yerlerine oturdular. Bana söz geçiremeyeceklerini biliyorlardı. Kapıdan çıkıp, hızlı adımlarla yürümeye başladım. Girdiğim köşedeki büfeden bir sandviç aldım. Yürümeye devam ettim.
Alışkın olduğum, pis sokağın birine girdim. Eski apartman kapısında oturan orta yaşta adama doğru yürürken, bir yandan etrafı kontrol ettim.
“Nasılsın Fikret?”
Kafasını kaldırıp gülümsedi. “Ben iyiyim. Ya sen?”
Ağzımdaki lokmayı hızla çevirdim. “Beni boş ver. Senden bir şey istemeye geldim.” Ayağımı yanındaki basamağa koydum.
“Ne istersen..” dedi omuzlarını kaldırarak.
“Feyyaz’ı öldürdüler. Ve benim, onu kim öldürdüyse bulmam lazım.”
“Öğrenirim. Elimiz uzun, biliyorsun.”
“Benim için önemli Fikret. Anlıyor musun?” Dikkatle beni dinliyordu. “Kesinlikle, kimse kendini belli etmesin. Gizli olması gerekiyor.”
Fikret başıyla beni onayladı. “Merak etme.”
Hızlı adımlarla sokaktan çıktım. Bir taksi çevirip, sıradan bir otele geldim. Sahte kimliklerinden kayıt yaptırdım. Gözlerim bir yandan etrafı geziyordu. Feyyaz'dan sonra, takip edildiğimiz şüphesi artmıştı.
Adam gülümsedi. “Elli altı numara.” Anahtarımı verdi.
Odama geçip, duş aldım. Odada biraz vakit geçirdim. Oyalandım. Hava kararmıştı. Penceren sokağı kontrol ettim.
Biraz televizyon izledim. Yatağa uzandım. Ama bir yatakta uyuyamazdım. Ya kanepede uyurdum, ya da düz bir zeminde.
Derin bir nefes alıp verdim. Aklımda dönüp dolaşan ihtimaller vardı. Tahminler ve kişiler.
Televizyon açık olmasına rağmen izlemiyordum. Aklım başka yerdeydi. O kadar dalmıştım ki, artık odayı sadece televizyon ışığı aydınlatıyordu. İçecek bir şeyler baktım ama bulamadım.
Yüzümü ovuşturdum. Zaman geçmek bilmiyordu.
Tekrar pencereye yöneldim. İki parmağımla hafifçe perdeyi araladım. Sokak lambasının altında, bir grup genç vardı. Yol boyunca yürüyen insanlardan başka dikkat çeken herhangi biri yoktu. Telefonumun çalmasıyla, perdeyi bıraktım.
Yatağın üzerinde duran telefonu aldım. Arayan Fred idi. Konuşmak istediğim en son kişi belki de oydu. Meşgule verip, telefonu yatağın üzerine attım. Saçlarımı karıştırıp, kendimi kanepeye bıraktım. Gözlerimi dinlendirmek adına, gözlerimi kapadım.
♠️
Sabahın ilk ışıklarında, aynı sokaktaydım. Fikret aynı apartman önündeydi. Bu kez dikiliyordu. Kısa saçımı ensemden toplamış, başıma taktığım şapkayı iyice yüzüme indirdim. Adımlarım hızlandı.
“Fikret?” Başını hemen kaldırdı.
“Selam.”
“Erkencisin.” Dedim. “Seni erkenden burada bulmayı beklemiyordum.”
“Ne yaparsın.. bağımlılar işte.” Diyerek omuzunu silkti.
“İşlerin iyi anladığım kadarıyla.” Gözümün ucuyla onu süzdüm. “Var mı bir şeyler?”
“Çocuklar araştırıyor. Telefonumu beklesen iyi olur.”
“Telefonunu bekliyorum. Çabuk olursa sevinirim.”
Yanından ayrıldım. Sokaktan çıktım. Telefonum çaldı. Arayan Doruk'tu.
“Orkun bekliyor. Senin için bir işi varmış.”
Telefonu arka cebime sıkıştırdım. Bıkkın bir nefes verdim.
♠️
Bar kapısını itekledim. Sağ taraftaki masada Orkun, sinirle parmaklarını masaya vuruyordu. Tolga ve Doruk, dirseklerini bar tezgahına yaslamış, karşılıklı oturuyorlardı. Hızlıca Orkun'un yanına yöneldim.
Kaşlarını çatarak ayağa fırladı. “Sen ne yaptığını sanıyorsun?”
Omuzlarımı dikleştirdim. “Neyden bahsettiğini anlamıyorum.”
Öfkeyle masaya elini vurdu. “Sadece adamı öldürecektin aptal!” Orkun’un sesi üzerine, Tolga ve Doruk yanımıza sokuldu. Orkun tekrar bağırmaya devam etti. “İşini adam gibi yap Asya! Söylediğim şeyin dışına çıkma!”
Bu kez benim kaşlarım çatıldı. “Ne demeye çalışıyorsun? Şimdiye kadar hangi işi düzgün yapmadım?”
Tolga, “Konu ne?” diye sordu.
Orkun’un öfkesi dinmeyecek gibiydi. “Adama işkence yapmak nedir lan? Ölmesi gerekiyor dediysem, öldüreceksin! İşkence yapmanı söyledim mi ben sana?”
Neyden bahsettiğini şimdi anlamıştım. Yavaşça başımı salladım. Kumarhanedeki adamdan bahsediyordu. “Anlamıyorum. Zaten ölecekti. Ben sadece acı çekerek ölmesini sağladım. Böylelerine katlanamıyorum.”
“Daha önce de mi yaptın?” Bu kez Orkun şaşırmıştı. Onu, başımı sallayarak umursamaz bir tavırla onayladım.
Sinirden kabaran damarlarını görebiliyordum. Dişlerini sıktı. “Bir daha dikkat çekmeyeceksin!” Yumruğunu sıktı.
Doruk, “Ne yaptın sen?” diye sordu.
Tolga, “Hoş olmayan bir şey olmadığı belli.” diye mırıldandı.
“Kesin şunu!” Orkun masanın üzerinde duran büyük zarfı, kavrayıp tekrar masaya çarptı. “İyi oku. Bir sonraki işin. Ama yalnız olmayacaksın. Yalnızken ne yaptığını gördüm.”
Zarfı isteksizce aldım. Orkun yanımızdan ayrıldı. Arkamdan kısa bir kahkaha duydum. Doruk masaya geçti.
“Ne zamandan beri yapıyorsun? Şu, işkence meselesi..”
“Hep yapıyordum.” Omuzumu silktim. “Herkese değil.”
Ardından keyifli bir şekilde bar tezgahına geçtik.
Doruk ve Tolga'nın ortasına oturdum. Eren bize içki verirken, Tolga bıkkın bir nefes verdi. “Bir kadın var. Kendisi bir çete üyesi.” İçkisini yudumladı. “İhanetinden dolayı öldürmemi istiyorlar.”
Doruk memnuniyetsiz bir şekilde başını sallayıp içkisini içti. “Neden hep kolay işleri sana veriyorlar?”
“Dostum kadınlarla uğraşmak sandığın kadar kolay değil.” Bardağını tezgah üzerinde hafifçe çevirdi. “Mesela, Asya'yı kolayca aklayabilir miydin?”
Doruk burun kıvırdı. “Belki biraz zorlardı.”
“Zorlardı!” İkisi birden kahkaha atmaya başladı.
Onlara hafif tebessüm ederek, bardağımı dudaklarımda oyaladım.
“Sen Asya?” Diye sordu Doruk. “Bir şey bulabildin mi?”
“Hayır ama az kaldı.”
“Biliyorsun ki bize ihtiyacın olduğunda buradayız. Serkan Güney, herkesin düşmanı.”
Sırtımı dikleştirdim. “Biliyorum Doruk. Şimdiye kadar, çok şey yaptınız. Ama bundan sonrasını tek başıma halledeceğim.” İkisi de verdiğim cevaptan hoşnut değildi. İçkimden büyük bir yudum aldım.
“Asya?” O anda arkamdan biri adımı seslendi. Bu ses tanıdık, bir o kadar sinir bozucuydu. Kaşlarımı çatarak arkamı döndüm.
“Cenk!” Bana doğru yaklaştı. Onunla anlaşamadığımız bir gerçekti. “Seninle gideceğimi söyleme bana.” Yüzümü buruşturdum.
Cenk omuzuna astığı çantayı eliyle kavrayıp tezgaha bıraktı. Ardından karşımda durdu. “Bende seninle iş yapmaya meraklı değilim. Senden hoşlanmadığımı biliyorsun.”
“Öyle mi? Orkun’a istemediğini söylemedin mi?” Cenk sürekli yaptığım işe karışır ve küçümsüyordu. En son ölümüne kavga ettiğimizi hatırlıyorum. Şu temiz, kiralık katillerdendi. O bizden daha titiz çalışır, büyük bir evde otururdu. Üzerinde her zaman bir takım elbise vardır.
“Söyledim.” Dedi bakışlarını çevirirken.
Sandalyemden kalktım. “O halde söylemeyi beceremedin. Ben söylemeyi bilirim.”
Tolga kolumu tuttu. “Asya bu aralar Orkun’un üzerine fazla gidiyorsun. Bir gün seni öldürecek. Sadece bir iş. Bence birbirinize bir gün dayanabilirsiniz.”
Derin bir nefes alıp verdim. “Tamam.”
Doruk hafifçe sırıttı. “Bazen, Orkun’un, Asya'dan hoşlanmadığını düşünmüyor değilim.”
Kaşlarımı çattığımda Tolga, “Nereden çıkardın bunu?” diye sordu.
“Asya, Orkun’a çok sert davranmıyor mu? Ama Orkun, yiyip yutuyor. Aynı şekilde biz davransak ya bir yerimizi sakat bırakırdı ya da leşimizi bir kenara atardı.”
Dudaklarım alayla kıvrıldı. “Saçmalama Doruk. Orkun ve ben arkadaş gibiyiz. Senelerdir onunlayım ve en eskiniz burada benim. Bu yüzden bana biraz daha yumuşak davranıyor.” En eskileri olsam da yaşları benden büyüktü.
Kısa sürede üçü sohbete dalmıştı. Telefonuma gelen mesajla onları yalnız bıraktım.
Gönderen: Fikret
“Bilgiler tamam.”
Kapıya yöneldiğimde Cenk arkamdan bağırıp duruyordu. “Nereye gidiyorsun? İşi konuşmamız lazım!”
“Gelince konuşuruz. Bir işim var.” Hızla kapıdan çıktım.
Çok geçmeden Fikret'in yanına vardım. Aynı paslı kapı önünde dikiliyordu.
Elime ufak bir kağıt parçası tutuşturdu. “Aslında daha ayrıntılı bilgi toplayabilirdim. Ama acil istediğin için haber vermek istedim. Bunlar işini görür umarım.”
Katlı kağıt parçasını açtım. “Bu kadarı yeterli. Gerisini ben halledeceğim.” Kağıt parçasını, en küçük parçalara böldüm. Yanından uzaklaştım.
Sadece ismi ve kaldığı otel yazıyordu. Köşeden çıktığımda biri koluma yapıştı. Hızla, çıktığım sokağın duvarına itti. Elim refleks olarak bıçağıma giderken, onun Tolga olduğunu anladım. Kaşlarımı çattım.
“Ne işin var senin burada?”
“Buraya geleceğini tahmin etmiştim.” Kolumu rahat bırakmıştı. “Fikret'e yani. Sonuçta bir tek sana çalışıyor.”
“Tolga uzak dur. Bunu tek başıma yapacağım.”
“Biliyorum. Tek başına halledebilirsin. Ama yalnız olmanı istemiyorum.”
Arkamdaki duvara rahat bir tavırla yaslandım. “Orkun’dan korkmuyor musun?”
Gülümserken pantolonun cebinden sigarasını çıkardı. “Sen beni bir şekilde korursun.” Sigarasını yaktı. Benimle dalga geçtiğinin farkındaydım.
“Defol Tolga.” Kaşlarım kalkarken, sokaktan çıktım. Hızlı adımlarla yanıma geldi. Birlikte yürüyorduk.
“Gerçekten seni yalnız bırakacağımı düşünemezsin.” Cevap vermediğimde sigarasını çekeledi. “Asya, bu sıradan bir adam değil biliyorsun. Bizden üç kişiyi öldürdü. Bırak yardım edeyim.”
Yüzüne bakmadım. “Yardıma ihtiyacım olduğunda ilk seni ararım o halde.”
“Sana inanmalı mıyım?”
Duraksayıp vücudumu ona döndürdüm. “Şansını zorluyorsun.”
“Asla! Sana bir şey olmasından korkuyorum.”
“Ciddiyim. Seni arayacağım. Beni rahat bırak.” Tolga omuzlarını düşürdü. Yoldan geçen taksiyi durdurdum. Beni daha fazla zorlayamazdı.
Taksiciye otelin adını verip arkama yaslandım. Telefonuma bu kez bir görüntü geldi. Fikret, adamın fotoğrafını yollamıştı.
Taksiye ücreti ödeyip, otelin önünde indim. Dudağımı kıvırdım. Şapkamı yüzüme indirip otele giriş yaptım. Geniş locaya geçip kavisli koltuğa oturdum. Gözlerim etrafta gezindi.
Aradan, dakikalar belki saatler geçti. Hâlâ aradığım adamı bulamamıştım. Ayaklandım. Resepsiyona gideceğim sırada, Ferdi'yi fark ettim. Bu benim aradığım adamdı. Esmer, otuzlu yaşlarda, uzun boyluydu. Otelden çıkıyordu. Siyah, büyük güneş gözlüklerini taktı. Kapıdan çıktığı gibi, arkasından hareketlendim.
Bir gece kulübüne girdi. Saat neredeyse akşam altıyı gösteriyordu. Onu takip ettim. Keyifli görünüyordu. Barmenin önünde bir sandalyeye oturdu. Tezgaha elini koydu ve barmene sipariş verdi. Bende aynı tezgahın, diğer köşesine yerleştim. Onu çok net görebiliyordum.
Saat sekizi gösteriyordu. Adam artık sabrımı zorlamaya başlamıştı. İki saat boyunca eğlendi ve yanına bir kız ayarladı. Fazla içmedi. Yanındaki kızla tartıştı. Ona bağırdı ve kız yanından ayrıldı. Ferdi'nin küfrettiğini anlayabiliyordum. Kapıya doğru ilerledi. Oturduğum yerden kalkıp, doğruca peşine takıldım.
Durdurduğu taksi kapısını açacakken, hızlı davranıp taksi kapısını kapattım. “Benimle geliyorsun Ferdi.”
Aniden beni itip koşmaya başladı. Arkasından koştum. İnsanları iterek kaçıyordu. Gözümü ondan ayırmadım. Sokaktan sokağa girip izini kaybettirmeye çalıştı. Yağmur yağmaya başladı. Peşini bırakmadım. Şapkam uçtu ama umursamadım. Önüme birkaç tel saçım döküldü.
Bir duvardan atlayacağı sırada pantolonundan tutup, onu yere savurdum. Yere doğru sendeledi. Kıçına tekme attığımda, bu kez yüzükoyun yere yayılmıştı. Yağmur hızlandı. Nefes nefese üzerine yürüdüm. Yüzünü bana dönmüştü. Beklemediğim bir anda karnıma inen tekmeyle öne doğru eğildim.
Kalkmaya çalışırken suratına tekmemi savurdum. Yere düşmedi. Hafifçe başı döndü. Hızla ayaklanıp üzerime yürüdü. Yumruğunu savurdu. Eğilip dirseğimi karın boşluğuna geçirirken, o da sırtıma koluyla sert bir darbe uyguladı. Dönmeye çalıştım. Seri hareket ediyordu. Suratıma yediğim yumrukla afalladım. Yakamdan tutup beni yere savurdu. Üzerime eğildi ve birkaç yumruk daha salladı. Son yumruğunu ellerimle kavradım. Suratına kafamı geçirdim.
Biraz birbirimizle münakaşa yaşadık. Hızlı soluğumu verip karşısında dikildim. Saçlarım yanağıma yapışmıştı. “Konuş Ferdi. Serkan nerede?”
Ferdi derin derin nefes aldı. Tekrar kaçmak için yeltendiğinde bıçağımı çıkarıp arkasından fırlattım. Baldıran saplanan bıçakla, sendeledi. Ama hala koşmaya çalışıyordu. Hızla arkasından koşup üzerine atladım. Kurtulmaya çalışırken birkaç kez yuvarladık. Kolumu, boynuna doladım. İyice sıkıp nefes alıp vermesini zorlaştırdım. Bacaklarımla bacaklarını kenetledim. Kollarımı çözmeye çalışıyordu ama yapamadı.
“Söyle. Serkan’ın yerini, bana söyle.” Kulağının dibine sokulup, dişlerimi sıktım. Konuşamıyordu. Kafasını sertçe zemine vurup, bacağındaki bıçağımı hızla çekip aldım. Bu kez boğazına dayadım. “Söyle.”
Güldüğünü duydum. Birkaç kez öksürdü. Üzerinde hafifçe doğruldum. Bıçağının tersiyle yüzüne vurdum. Tekrar güldü. “Canın cehenneme sürtük!” dedi.
Kolunu kavrayıp başının üzerine yerleştirdim. Ve hızla bıçağımı avuç içine sapladım. Elinin tersinden çıktığına emindim. Acı dolu haykırışı, sessiz sokakta yankılandı. Yağmur şiddetle yağmaya devam ediyordu. Bıçağımı sıkıca kavradım ama çekmedim. “Konuş.” Diye ısrar ettim.
Kafasını salladı ve “Hayır.” dedi. Bıçağımı, olduğu yerde döndürdüm. Daha fazla bağırdı.
“Seni konuşturmayı ben iyi bilirim.”
Diğer eliyle boğazıma sarıldığında bıçağı hızla elinden çıkarıp sağlam koluna sapladım. Ardından avuç içine. Acı dolu bağrışları kulaklarımı tırmalamıştı. Aynı şekilde bıçağımı çevirdim. Acıyla bağırıp “Tamam!” diye bağırdı. “Tamam seni manyak sürtük!”
Bıçağımı biraz daha çevirdim. “Anlat.”
Derin bir nefes alıp verdi. “Dinle.. ben sadece görevimi yaptım..” Duraksadı. Bıçağımla biraz daha oynadım ve bağırdı. “Şunu yapmayı kes artık! Kancık karı!” Dudaklarını birbirine bastırıp, tekrar araladı. Hızlı hızlı nefesler alıp veriyordu. “Serkan..” Dediği son şey buydu.
Ferdi artık nefes almıyordu. Başına isabet eden kurşunla birlikte, gözlerim şaşkınlıkla aralandı. Üzerinde öylece kaldım. Ferdi ölmüştü. Öldürülmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)
Ficção AdolescenteKendini alacağı intikama adayan, kiralık bir kadın katil. İntikam duygusu onu öyle bir ele geçirmiştir ki, canının bir kıymeti yoktur. Bir yandan da intikamını almadan ölmemeye yemin etmiştir. Yıllardır peşinde koştuğu intikamı alabilmesi için, hiç...