Bölüm 6: Ziyaret

69 3 0
                                    

6. Bölüm:
Ziyaret

Atalay’ın ismini duymam beni tabi ki şaşırtmıştı. Cevap verememiş, bir boşluğa dalmıştım. Cenk’in sesi kulaklarımda tekrar tekrar yankılanıyordu.
 
“Atalay.” Sessizce dudaklarımı araladım.
 
"Asya! Beni duyuyor musun?"
 
Gözlerimi boşluktan alıp Cenk'e çevirdim. “Onu tanıyor musun?” diye sordum.
 
“Hayır,” dedi. “Adam istihbaratçı. Sana yardımcı olacaktır ama ikna edebilirsen.” Kaşları sorgulayıcı bir tavırla çatıldı. “Sen tanıyor musun yoksa?”
 
Nedenini bilmiyorum ama gerilmiştim. “Hayır,” dedim. İçkimi yudumladım. Boğazım kurumuştu. Onu tanımıyordum, sadece görmüştüm. Tanımak ve görmek arasında fark vardı. Yani doğru söylemiştim.
 
Dudaklarımdaki içkiyi yaladım. “Bana.. Ondan bahsetsene. Yani, istediğim adamı bulabilecek biri mi?” Sesim düz ve soluk çıkmıştı.
 
Kafasını salladı. “Bildiğim kadarıyla Atalay Taşkıran; en büyük istihbaratçı. Tek bir isimle, sana soy ağacını bulur. Doğduğun günden itibaren, aldığın her soluğu bilir.” Ciddiyetle başını salladı. “Sanırım kolay ulaşılmayan birisi, öyle duydum. Basit işlerle alakası yok. İletişim kurduğu insanlar sınırlı. Ayrıca suç dosyası da kabarıkmış.” Umursamaz bir tavırla omuzunu silkti. “Şimdiye kadar ölüm emri çıkmaması şaşırtıcı.”
 
Hâlâ tezgah üzerindeki bardağa bakıyordum. Demek Atalay beni, bu yüzden tanıyordu. Dudaklarımın iç kısmını ısırırken, bir anda derin bir soluk alıp verdim. Gidip gitmemek arasında kararsızdım. Bana yardım edeceğinden şüpheliydim. Sekiz yıl önce, işkence yaptığı birine yardım eder miydi? Sorun bendim.
 
“Onu tanımadığına emin misin?” Kaşlarını çatmış Cenk beni izliyordu.
 
Yapmacık bir şekilde tebessüm ettim. “Gerçekten benimle ilgilenmen beni ciddi bir şekilde şaşırttı.”
 
“Tabi ki seninle ilgilenmiyorum. Senden hoşlanmıyorum.” Yüzünü buruştu ve sandalyeden kalktı. Ona gülümsedim.
 
“Bunu söylemekten çekinme.”
 
İşaret parmağıyla beni gösterdi. “Geberip gittiğinde, mutluluktan ağlayacağım.” Bunu söylerken ciddiydi.
 
Arkasını döndü ve ona bir kez daha seslendim. “Hey! Cenk, bana bir iyilik daha yap ve bundan kimseye bahsetme.” Yüzüme bir süre baktı. Asık suratıyla başını salladı. Tekrar içkime döndüm.
 
Düşünüyordum. Elim bir çeneme bir bardağıma gidip geliyordu. Kaşlarımın çatıldığını hissediyordum.
 
“Gergin görünüyorsun.” Bu kez yanıma Tolga oturdu. “Cenk, yine seni kızdırdı mı?” Arkasına bakıp tekrar bana döndü.
 
“Bilirsin, her zamanki Cenk. Birbirimizi öldürmek falan istiyoruz.”
 
“Takma kafana. Baran'la biraz dolaşıp kafa dağıtacağız, gelmek ister misin?”
 
“Biraz yorgunum.”
 
Gülümsedi. “Peki. Keyfine bak. Bu arada iyi iş çıkarmışsınız.”
 
Sadece bir tebessüm ettim. Yanından ayrıldım. Kapıdan çıktığımda derin bir nefes alıp verdim. Biraz yürüdüm.
 
Eren'in evine geldim. Kendimi duşta buldum. Su saçlarımdan akıp giderken, ellerimi faydansa yasladım. Kaç dakikadır buradaydım bilmiyorum. Düşündüm. Gidecektim. O pislik heriften yardım isteyecektim.
 
Suyu kapatıp duştan çıktım. Göğsümden aşağı havluyu sardım. Buharlaşan aynayı elimle sildim. Omuzuma dökülen ıslak saçlarıma baktım. Yüzüm gergindi. Neden böylesine gerildiğime anlam veremiyordum. Belki de istediğim şeyin o tarifte olmasıydı. Ve ben ondan b şey istemek istemiyordum. Hatta onu, öldürmek istiyordum.
 
Koltuğun üzerindeki kıyafetlerini üzerine geçirdim. Siyah bir şort ve onu ortam bol siyah bir tişört. Rahat giyinmeyi seviyordum.
 
♠️
 
Ankara
Haziran 2019
 
Ezbere bildiğim bu şehir, bir o kadar yabancı duruyordu. Doğup büyüdüğüm, ama beni içine gömen bu şehir beni karadelik gibi içine çekiyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes alıp verdim. Sakinleşmek için sık yaptığım bir eylemdi.
 
“Geldik abla.” Diyen yirmi yaşlarındaki taksitine elimdeki iki yüzlüğü uzatıp omuzuna vurdum.
 
“Üzeri kalsın.” Hızlıca taksiden indim.
 
Şimdi sekiz yıl önce bulunduğum evin tam karşısındaydım. Büyük bahçe içine yerleştirilmiş, büyük bir villaydı. O zamandan buyana pek bir farklılık göremiyordum.
 
Siyah demir parmaklıklı kapının hemen ardında iki iri adam dikiliyordu. Yavaşça demir kapının önüne geçtim. Taksiden indiğimden beri ikisinin de gözü üzerimdeydi. Biri hemen göz hizama geçti.
 
“Atalay burada mı?” diye sordum.
 
 “Hayır.”
 
Dudaklarım alayla kıvrıldı. “Bakın evde olduğunu biliyorum.”
 
“Burada öyle biri yok.”
 
“Beni içeri alıyor musunuz? Almıyor musunuz?”
 
“Hayır.”
 
Bahçe kapısının demirlerine tutunup kendimi yukarı çekmemle ikisinin de silahını çıkarması bir oldu.
 
“Hemen uzaklaş kapıdan! Hemen!”
 
Dudağımı büktüm. “Hadi ama, bir kadına böyle silah doğrultmak hiçte hoş değil.”
 
Kapı birden, yavaşça hareket etmeye başladı. Bende kapıyla birlikte içeri doğru hareket ettim. Biri geri çekilirken, diğeri bana temkinli bir şekilde yaklaşıyordu. Kapı biraz açıldığında, adam beni ensemden tutup kapıdan indirdi. Diğer adama gülümsedim.
 
“Eğlenceliydi.” Parmağımla kapıyı işaret ettim. “Bence arada sizde denemelisiniz.”
 
Ensemden iterek kolumu kavradı. “Atalay Beyin senin gibi bir manyakla işi olacağını sanmıyorum.”
 
“Hareketlerine dikkat etmeni öneririm.”
 
“Sen buradan sağ çıkabileceğine mi inanıyorsun?”
 
Adımlarımı durdurdum. “Bak, sen sadece benim geldiğimi haber ver. Beni tanıyor.” Bahçenin çeşitli yerlerinde dikilen adamlar bize bakıyordu.
 
Adam inanmayan gözlerle bana baktı. Kolumu bıraktı. “Kımıldama.” Birkaç adım uzaklaştı ama gözü bendeydi. Ceketinin cebinden telefonunu çıkardı ve kulağına götürdü. “Adın ne?” diye sordu. Sesi sert ve kaşları çatıktı.
 
“Asya.”
 
Telefonun açılmasını sessizce bekledi. Birkaç saniye fısıldadı. Başını salladı ve telefonu kapattı. Tekrar kolumu kavradı. Beni siyah arabaya doğru itti.
 
“Üzerini arayacağım. Bacaklarını aç, ellerini arabaya yasla.” Dediğini yaptım. Elleriyle vücudumu aramaya başladı. Göğüslerimi, belimi, sırtımı ve kalçalarımı kontrol etti.
 
“Şortumu indirmemi ister misin?”
 
Tekrar kolumu kavrayıp, beni eve doğru çekti. “Kapa çeneni.” İtiraz etmedim ve onu takip ettim. Amacım tatsız bir olay çıkarmak değildi.
 
Merdivenlerden yukarı çıkıp geniş koridoru geçtik. Adam hala kolumdan tutmuş beni çekip duruyordu. Sağ koridora döndük. İlerledi ve bir odanın kapısını açtı. Beni içeri itti. Ona öfkelendiğimi belli ettim. O da benimle birlikte içeri girdi.
 
Büyük bir odaydı. Duvarlar beyaz ve sadeydi. Büyük yan yana dizilmiş üç pencere vardı. Gri perdeler, yere değiyordu. Sağ tarafta büyük bir masa duruyordu. Çalışma masası olduğunu anlamak zor değildi. Arkasında siyah deri koltuk duruyordu. Oda büyük ama boştu. Ortada bir takım koltuk, arasında üzdün cam bir sehpa türü bir şey duruyordu. Büyük televizyon dikkatimi çekti. Başımı biraz daha çevirdim. Bir kapı daha vardı.
 
“Otur.” Dedi. Adımlarım koltuklara yöneldi. Koltuğa yayıldım. Adam dik bakışlarını üzerime dikti. “Buradan sadece ölün çıkacak biliyorsun değil mi?” Başımda dikildi.
 
Alayla dudaklarım kıvrıldı. “Teşekkürler, artık haberim var.”
 
Önüme döndüğümde bir bacağımı yukarı kaldırarak daha rahat bir pozisyon aradım kendimce. Adam hala tepemde dikiliyordu. Kirpiklerimin üzerinden ona baktım.
 
"Tepemde dikilmeye devam edecek misin?"
 
Cevap vermedi. Sert suratı bozulmadı. Dudaklarımı ıslatırken ayaklandım. Dibimde duruyordu. “Bak, ben sabırsız biriyimdir. Ve sen böyle dikilmeye devam edersen sorun çıkarmadan oturamam. Bakışların sinirimi bozuyor.”
 
Beni yine cevaplamadı. Yüzü bozulmadı. Yukarıdan bana baktı. O anda çığlık sesleri duydum. Bir kadın ve adama aitti. Kaşlarımı çatarak kapıya baktım. Çığlıklar kesildi.
 
Çok sürmeden, kapıdan Atalay çıktı. Odaya doğru birkaç adım attı. Beyaza gömleği kan içindeydi. Elinde bir bıçak vardı. Beni görünce şaşırdı.
 
“Asya.” Dedi düz bir sesle.
 
Arkasından bir adam daha çıktı. Elindeki bıçağı, dirseğinin üzerinden arkasındaki adama uzattı. Doğruca gözlerimle temas kurdu. “Rahatına bak, birazdan yanında olurum.” Arkasını döndü ve geldiğim kapıdan çıktı.
 
Koltuğa tekrar kendimi bıraktım. Kapı tam karşımdaydı. Birkaç dakika bekledim. Oda sessizdi. Bacağımı diğer bacağımın üzerine atıp sallamaya başladım. Başımda dikilen adam siyah spor ayakkabıma bakıyordu.
 
Sıkıldım ve ayağa kalktım. Masanın yanındaki dolaba ilerleyeceğim sırada adam bir adımla önüme geçti.
 
“İçecek bir şey yok mu?”
 
“Yok. Yerine otur.”
 
“Çok kabasın.” Yanaklarını yukarı doğru kaldırdım. “Biraz gülmeyi dene.” Yüzünde mimik oynamadı. “Kaba insanları sevmem.” Yüzümü buruşturup koltuğa geri oturdum.
 
Dakikalar sonra karşımdaki kapı açıldı. Atalay yalnızdı. Üzerinde siyah bir tişört ve altında siyah kumaş pantolonu vardı. Banyo yaptığı belliydi. Odaya girdiği gibi parfüm kokusu ciğerlerime işlemişti. Ellerini birbirine sürttü. Karşımdaki koltuğa oturdu.
 
Dudaklarını araladığı sırada, tepemdeki adamı gösterdim. “Adamların çok kaba. İçecek bir şey bile almama izin vermedi.”
 
Hafif tebessüm etti. Adamına baktı. “Asya'ya içkimden ikram et.” Sırtını koltuğa verdi. Dirseğini kolçağa, parmaklarını çenesine yasladı. Ayağını diğer dizinin üzerine bıraktı.
 
Dik bakışlı adam önüme viski bardağını bıraktı. Ardından Atalay’ın bardağını bıraktı.
 
Atalay işaret parmağını, alt dudağına gezdirdi. “Seni burada görmek, doğrusu beni şaşırttı.”
 
Viskiden bir yudum aldım. Kaliteliydi. “Ya. Bende şaşırdım. Kendimi burada bulmayı beklemiyordum.”
 
“Bu ziyaretinin bir nedeni olduğuna eminim.”
 
“Evet.” Sıkıntılı nefesimi dışarı verirken Atalay kaşlarını çattı.
 
Bacağını dizinden indirdi. Bu kez merakla dirseklerini dizlerine dayadı. “Benden ne istiyorsun Asya?”
 
“Birini bulmanı istiyorum.”
 
Dudaklarını ağırca ıslattı ve kıvrıldı. “Hayır.” Dedi. Arkasına yaslandı.
 
Bu kez kaşlarını çatan bendim. “Ne? Ne demek hayır?”
 
"Hayır. Bunu yapmayacağım."
 
Derin bir nefes alıp verirken öne doğru eğildim ve ellerimi birleştirdim. “Bak benim için çok önemli. Onu bulmam gerekiyor.”
 
"Hayır."
 
Boynumu işaret parmağımla kaşıdım. Alt dudağımın içini sinirle ısırdım. Tekrar ellerimi birleştirdim. “Karşılığında hesabımdaki tüm para senin.” Teklifimi beğenmemiş gibi yüzüme baktı. “Ya da birini öldürebilirim.”
 
Birkaç saniye sessizce yüzüme baktı ve yine “Hayır.” dedi.
 
Sinirle dizlerime vurarak kalktığımda adamı belindeki silahına sarılmıştı. Ve her an çekecekmiş gibi duruyordu. "Sadece bulabilir misin bana onu söyle!"
 
"Tabi bulurum. Ama bunu senin için yapmam."
 
"Keşke seni sekiz sene önce öldürseydim!"
 
"Tuhaf. Aynı şeyi bende senin için düşünüyordum."
 
Onu öldürmek istedim. Yumruğumu sıktım. Kapıdan hırsla çıktım ve ardımdan kırılacak gibi kapattım. Birkaç adamı bana doğru geliyordu. Öfkeyle önünden geçtiğim kapıyı tekmeledim. Kapı ardına kadar açılıp geri gelirken, bir adam üzerime doğru hızlıca geliyordu. Bu geliş saldıracağını belli ediyordu.
 
Tekmemi ona salladım. Geriye doğru sendeledi. Aceleyle kendini topladı ve bu kez öfkeyle üzerime geliyordu. Yumruğumu savurdu ve eğildim. Dizine ayağımın üzeriyle geçirip, başını tuttuğum gibi duvara geçirdim.
 
Diğerini de hızlıca hallettim. Merdivenlerden gelen adamları fark ettim. Merdiven tırabzanına bacağımı atıp kendimi aşağı saldım. Merdivenlerden çıkan adamlar bu kez aşağı iniyordu.
 
Aşağıda biri beni bekliyordu. Sonunda bacaklarımı savurarak tırabzandan indim. Adamın suratına yumruğumu geçirdim. Darbelerinden kurtuldum ve bir yumruk daha savurdum.
 
Arkamı döndüğümde karşımda duran silahlı adamla birlikte göz göze geldim. “Sakın kımıldama.”
 
Derin derin aldığım nefesimi dizginlemeye çalışırken birkaç adam daha arkasında durdu.
 
"Bir şartla!"
 
Atalay’ın gür sesiyle birlikte yukarı baktım. Dirseklerini tırabzana yaslamış keyifle aşağı bakıyordu. Öfkeyle ona bakıyordum. Bu kez ellerini korkuluklara yaslayıp sırtını dikleştirdi.
 
“Yukarı gel.” Dedi ve bir elini tırabzana vurarak bir adım geri attı.
 
Şimdi de fikrini mi değiştirmişti? Biraz bekledim ve merdivenlere yöneldim. Adamların gözü üzerimdeydi. Merdivenlerden çıktım ve az önce bulunduğum odaya geri döndüm. İçimde o kadar farklı bir öfke duygusu vardı ki, dışa vuramıyordum.
 
Dik bakışlı adam bu kez kapının önünde dikiliyordu. Ama kapı yarıya kadar açıktı. Atalay oturduğum yerde oturuyordu. Ben oturmadım. Burnumdan soluyordum.
 
“Ne?” Dedim hiddetle. “Ne istiyorsun?”
 
Bir süre sessizce yüzüme baktı. “Bedenini.” Dedi soğuk bir tavırla. Bu kez keyifle sırıtmıyordu. Ciddiydi.
 
Kaşlarım havalandı. “Hayır.”
 
“Sen bilirsin. O zaman sana o adamı bulmakta şans dilemekten başka bir şey yapamam.”
 
“Oradan bakınca fahişeye mı benziyorum?”
 
“Asya, sen benim başka bir işime yaramazsın. Benim, paraya ya da başka bir şeye ihtiyacım yok.” Bedenimi süzdü. “Sadece bir işime yararsın.”
 
Yüzümü buruşturdum. “Gözlerini kaşıkla oynamamı istemiyorsan, o iğrenç bakışlarını üzerimden çek.”
 
“Biliyorsun ki, bizim işlerimiz böyle yürür Asya. İşimize yarayanı ister ve alırız.”
 
Gözlerimi devirdim. Derin bir nefes alıp verdim. “Başka bir şey iste.”
 
“Senin için bu kadar zor olmamalı.”
 
“Ben bir şey karşılığında bedenimi sunmam. Seks yapmak istediğim için seks yaparım.”
 
Ayağa kalktı ve ellerini cebine yerleştirdi. “Şartım bu. Sen istediğini alacaksın, bende istediğimi alacağım.”
 
Öfkeli bir kahkaha çıktı ağzımdan. “Hayır.”
 
Atalay üzerime doğru iki adım attı. Yerimden kıpırdamadım. Hemen önümde durdu. Parmaklarıyla çenemi okşadı. “Bu senin için bu kadar önemliyse, kabul edeceksin Asya. Sende isteyeceksin.”
 
Gözlerimi kıstım. Atalay elini yavaşça indirdi. “Neyi çok isterdim biliyor musun? Sekiz yıl öncesine dönmek.”
 
“Benden bu kadar nefret edemezsin.” Dudakları yana kıvrıldı. Onu hemen burada öldürebilirdim. Ama buradan sağ çıkamazdım.
 
“Canın cehenneme.”
 
Döneceğim sırada elimi tuttu. “Onu, bu kadar çok mu istiyorsun?”
 
Elimi çektim. “Yoksa senin ayağına gelmezdim.”
 
Gözlerini odada gezdirdi. “Onu bulacağım.” Tekrar gözlerime baktı. “Telefonunu açık tut. Sana yeni bir teklif sunacağım.”
 
Derin bir nefes alıp verdim. Sesimi sakin tutmaya çalıştım. “Adı, Serkan Güney.” Kuruyan dudaklarımı ıslattım.
 
Merakla yüzüme baktı. “Neden arıyorsun? Onu bulunca öldüreceğin belli. Seni nasıl bu kadar kızdırdı merak ediyorum.”
 
“Orası bana kalsın.”
 
Telefonumun çalmasıyla, arka cebimden çıkarıp cevapladım. Arayan Orkun’du.
 
"Evet?"
 
"Neredesin Asya?"
 
Parmaklarınla alnımı kaşıdım. "Dışarıdayım. Bir şey mi oldu?"
 
"Hayır, sadece seni merak ettim," sıkıntıyla nefes verdi. "Yakında yeni bir iş gelecek, iyi dinlen."
 
“Denerim.” Telefonu kapatıp tekrar arka cebime koydum. Gözlerimi Atalay’a diktim. “Sanırım numaramı bulabilirsin.” Birkaç adım geri adım attım.
 
"Gidiyor musun?"
 
“Kalmam için bir neden yok. Bir şey bulduğunda ararsın.”
 
Evden ayrıldım ve demir kapıda dikilen adamın yanına yaklaştım. “Bana bir taksi çağır.”
 
♠️
 
İstanbul
Haziran 2019
 
Bar sandalyesinde oturan Tolga'nın omuzlarına dokunup, yanına oturdum. “Benim için bir şey yapmanı istiyorum.” Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri baygın bir şekilde bana bakıyordu.
 
“Sen ne dersen yaparım.” Dedi. “Sen ne dersen... herkes yapar.” Omuzlarını dikleştirirken yarım ağız gülümsedi.
 
“Sarhoşsun sen.” Alt dudağımı ısırırken onun bu hâline gülüyordum. Çünkü onu ilk defa böyle görmüştüm. “Neden bu kadar içtin? Orkun seni böyle görmesin.”
 
Kavradığı bardağı sertçe siyah tezgaha bıraktı. “Sikeyim!”
 
Tezgahın arkasında duran Eren’e göz kırptım. “Nesi var?”
 
"Orkun’la ters düştüler biraz."
 
Başımı salladım. Tolga’nın kolumu kavrayıp ayağa kalkmasını sağladım. Kolunu omuzuma sardım. “Hadi. Seni evine bırakayım.” Yoldan bir taksi çevirdim.
 
Tolga’nın evinin önüne geldiğimizde ceplerini yokladım. Sol cebinde bulduğum anahtarlarını çıkardım.
 
Ona odasına kadar eşlik ettim. Bana bu eziyeti yaşattığı için, onu yatağa sertçe bıraktım. Çapraz yattığı yatakta yüzüme baktı ve gülümsedi.
 
“Asya, Asya , Asya. Sen iyi bir arkadaşsın. Soğuk kanlı bir katil olabilirsin..” parmağını hafifçe kaldırıp beni işaret etti. “Ama iyi arkadaşsın.”
 
“Uyu Tolga.” Gözlerini kapadı. “Ben arkadaşın değilim.”
 
Salondaki koltuğa geçtim. Başımı kolçağa yasladım. Gözlerimi kapasam da uyuyamıyordum. Bu kez kendimi koltuğun önüne, yere uzandım. Tekrar gözlerimi kapadım.
 
♠️
 
Tolga’nın hazırladığı kahvaltı masasına oturup, ağzıma bir dilim kaşar attım.
 
“Tüm bunları sen mi hazırladın?” Ağzıma bu kez bir parça ekmek attım.
 
“Yalnız yaşayınca, böyle şeyler yapmak zorundasın.”
 
Omuzumu silktim. “Birini bulacak kadar paran var değil mi? Ya da dışarıda yiyebilirsin.”
 
Güldü. “Kimliğimi saklamam gerektiğini biliyorsun. Evde çalışan kadının, kıyafetlerimdeki kanı gördüğünü düşünsene.” Ardından kendini taklidini yapmaya başladı. “’Kusura bakma bayan, bugün acil öldürmem gereken biri vardı.’ Bir düşün. Kadın korkudan ya kalp krizi geçirir, ya da polise haber verir. Kalp krizi geçirmesini tercih ederim.”
 
Kısa bir kahkaha attım. “Sıradan bir hayat için, sıradan insanlar olmalıyız.”
 
Birkaç dakika sessizlik oldu. “Yine yerde uyumuşsun.”
 
Ona bakmadım. “Evet. Koltukta rahat edemiyorum.” Tabağıma bir parça peynir bıraktım. Gözlerimi tabaktan ona kaldırdım. “Sen? Dün gece Orkun'la neden atıştınız?”
 
Sıkıntıyla nefesini dışarı bıraktı. “Boş ver.”
 
“Boş ver? Bıraksana. Orkun’un şerefsiz biri olduğunu biliyorum. Ama patron o, yapacak bir şey yok.” Bunu hiç bir zaman umursamamıştım.
 
“Bence bir şeyler saklıyor.”
 
“Herkes bir şeyler saklar. Sen saklanıyor musun?”
 
“Bana onu savunma.” Dedi sert bir tavırla.
 
Tekrar güldüm. “Savunmak mı? Kafasını kırmak istiyorum. Bunu benim yerime sen yapsan oturup keyifle izlerdim.”
 
“Bence sana aşık.”
 
Ağzımdaki lokmayı çiğnemeyi bırakmış Tolga’ya bakakalmıştım. Ardından kahkaha attım. “Bu hayatımda duyduğum en saçma şey.”
 
“Öyle mi?” Şüpheli bir tavırla gözlerini bana dikti.
 
Bu kez kaşlarım çatıldı. “Neden bunu düşünüp duruyorsunuz anlamıyorum. O sadece uzun yıllardır tanıdığım biri o kadar.” Ayağa fırladım. Sandalyemin arkasına geçtim. “Ayrıca Orkun’la düzüşsem bunu saklamam.”
 
Telefonumu masadan alıp gitmek için hareketlendim. Tolga ayağa kalktı. “Asya bekle. Seni suçlamıyorum.”
 
“İstediğini düşün.” Umursamayarak omuz silktim.
 
“Asya.” Ensesini sıvazladı. “Ben seni, arkadaşın olarak uyarıyorum. Orkun senin arkandan bir şeyler çeviriyor.”
 
Derin bir nefes alıp bıraktım. “Sıkıldım sizden. Benim için endişe duymanızdan sıkıldım.” Saçımı hırsla iki yana taradım. “Rahat bırakın beni.” Kapıya hızla ulaşıp arkamdan çarptım.
 
 
 
 

Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin