Bölüm 27: Özgürlüğe Doğru

42 3 0
                                    

Bölüm 27:
Özgürlüğe Doğru

Ankara, Eylül 2019

Balkonda dikilmiş öylece bahçeye bakıyordum. Kendimi rahatlamış ama bitkin hissediyordum. Sarılmış kolumu dirseğimden elimle destekliyordum. Aradan üç gün geçmesine rağmen, kolumu aşağı saldığımda sızlıyordu.

Boş bakışlarım yavaşça aşağıda elinde viski bardağı olan Atalay'a değdi. Dikkatle bana bakıyordu. Üç gündür gözü üzerimden ayrılmamıştı.

Arkamı dönüp içeri geçtim. Aşağıdaki televizyon sesi yukarı kadar geliyordu. Kapıyı açıp aşağı kulak verdim. Net bir ses duyamadığım için merdivenlerden aşağı inmeye başladım.

"Muğla'da Asya Uslubaş'ın yaptığı saldırıda hayatını kaybeden iş adamı Serkan Güney'in, uyuşturucu kaçakçısı olduğu ortaya çıktı! Büyük uyuşturucu çetesinin yakalanma anları.." Arka arkaya verilen görüntülerin koltuğun arkasından izledim. Saçları kısa, sarışın spiker görüntülerin yanında tekrar belirdi. "Asya Uslubaş'ın hala Muğla'da olduğu düşünülüyor." Diğer yanda benim resmim çıktı.

Haberlerin kalanını dinlemedim. Üç gündür aynı haberler dönüp duruyordu. Mutfağa gittim. İçecek bir şeyler aradım. Kapıdan Atalay girdiğinde geri çekilip tezgaha dayandım. Atalay ne aradığımı biliyor gibi mutfak dolabının birini açtı. İçinden bir tekila çıkardı. Gülümsememe engel olamadım. Cidden bu bir tekilaydı.

Buzdolabından limon çıkarıp, şişeyi ve limonu yanıma bıraktı. "Sevdiğini biliyorum." Tekila sevdiğim içkilerden biriydi. Kaliteli bir içki. Dolaptan iki bardak çıkardı. Bardakları tuza batırıp içine içkileri doldurdu.

O bardakları doldururken, kolumdaki bandajı söktüm. İçkileri kafaya dikip Atalay'ın ikincileri doldurmasını izledim.

"Ne zaman gidiyorsun?"

Dudağımı büktüm. "Son bir işim var. Ondan haber bekliyorum. İş bitince ayrılacağım." İçkimi tekrar kafama diktim.

"Bana nereye gideceği söyle."

"Karar verdiğimde söylerim." Tabi ki ona söylemeyecektim. Atalay'ın kaşları çatılmıştı. Telefonu çaldı. Önemli bir telefon olmalıydı. İkinciye çalmadan telefonu açıp kulağına götürdü. Hızlı adımlarla merdivenlerden çıkmasını izledim. Özel bir görüşme olduğu açıktı.

Tekilanın bana kalmasına sevinmiştim. Şişeyi alıp kafama diktim. Boğazım yanıyordu, ama umursamadım. Şişeyi tezgaha koydum ama parmaklarımın arasından bırakmadım. Ne yaptığımı bilmiyordum. Canımı yakmak istiyordum. Şişeyi tekrar dudaklarıma götürdüm. Kana kana içtim. Şişeyi dudaklarımdan ayırırken birden öğürdüm. Bayılmak istemiyordum. Bahçeye çıktım. Atalay'ın adamları bahçenin her yerindeydi.

Etrafı süzüp şişeyi tekrar kafama diktim. Tekrar öğürdüm. Ne oluyordu bana böyle? Şişe neredeyse bitmişti. Derin bir nefes alıp verdim. Üç gündür düşünmeme rağmen ne hissettiğimi çözememiştim. Yutkununca boğazım tekrar yandı.

Şişeyi adamlardan birine verip mutfaktan geçtim. Merdivenleri çıkarken adımlarım yavaştı. Üzerimdeki atleti çıkarıp attım. Atalay'ın çalışma odasında olduğunu tahmin ediyordum. İki basamağı da çıkıp, şortumun düğmesini açıp bacaklarımdan düşmesine izin verdim.

Kapısının önüne yaklaştığımda içeriden gelen konuşmayı duyabiliyordum. Beklemeden kapının kulpuna asıldım. Atalay beni görür görmez bir an nefesini tutup geri bıraktı. "Evet, sizi anlıyorum."

Telefonla konuşmaya devam ederken yavaş adımlarla ona ilerledim. Dudaklarına bir öpücük bıraktım. Ellerim, omuzlarından düğmelerine kadar gezindi. Gömleğinin ilk düğmesini açtım.

Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin