5. Bölüm:
İsimFerdi'nin cansız bedeni gözlerimin önündeydi. Biri, onu susturdu. Benim gözlerimin önünde, benim ellerimde öldürüldü. Yaşadığım şoku üzerimden hızlıca attım.
Onun başına isabet eden kurşunla, düşüncelerim hızlıca aklımdan geçip giderken, hızla başımı kaldırdım. Bir keskin nişancı arıyordum.
Ayaklarım üzerinde, yavaşça dikildim. Bir yandan gözlerimle etrafımdaki evleri taradım. Açık hedef olmama rağmen beni vurmadı. Niye beni değil de, Ferdi’yi vurmuştu. Temiz bir vuruştu. Beni hedef alsaydı, ıskalamazdı. Bilerek, Ferdi vurulmuştu.
Biri benimle alay ediyordu.
Gözlerim, tek katlı, çatısı olmayan bir terk edilmiş dükkana takıldı. Kocaman eski tabelanın arkasında bir gölge fark ettim. Oradaydı. Siyah kıyafetlerinin arasında, onu bu karanlıkta seçmek güçtü. Ama onu fark ettim.
Bir adım attığım anda, tabelanın arkasından çıktı. Kendini binadan aşağı attı. Sırtında silahın olduğu bir çanta vardı. Vakit kaybetmeden koşmaya başladım. Ayaklarının üzerine basıp, koşmaya başladı. Kafasında siyah maskesi vardı. İki arasından geçti. Hızla karşı kaldırıma geçtim. İki evin arasından geçtim.
Ama o çoktan öbür yola geçmiş, karşıda duran motoruna atlamıştı. Motorunu çalıştırdı. Onun olduğu kaldırıma geçiyordum ki korna sesiyle, başımı hızla yola çevirdim, parlak ışık gözümü aldı. Araba geldiğini son anda fark ettim. Her şey çok ani oldu. Refleksle, üzerime gelen arabanın kaputuna kendimi attım. Üzerinden yuvarlanıp, metrelerce yerde sürüklendim.
Gözlerimi araladım. Arabanın arkasındaydım. Araba bana uzaktı. İki kişi bana doğru koşuyordu.
“Kızım iyi misin?” Diye bağıran yaşlı adamın sesini duyuyordum. Cevap veremiyor, gökyüzüne boş boş bakıyordum. Nefeslerim hızlı olduğundan, kaburgalarım sızlıyordu.
“Şevket ambulans çağır!” Yanındaki kadının sesi ince ve tizdi. Muhtemelen eşiydi. Gözlerimi ağırca kapatıp açtığımda, ikisini başımın ucunda gördüm.
“Ambulansı aramayın. Ben iyiyim.”
Yaşlı adam elinde telefonla suratıma öylece baktı. Yavaşça yerimde doğrulmaya çalıştım. Dirseğimden, ardından ellerimden destek aldım. “Benim hatam. Yolunuza aniden çıktım.” Diyerek ayaklarımın üzerinde dikildim. Hafifçe sızlandım.
Kadın, ellerini “Böyle olmaz,” diye salladı. “Ambulans, ambulans lazım.”
Burnumdan soludum. Adamı kaçırdığım için öfkeliydim. “Ambulans çağırırsanız, sizden şikayetçi olurum. ‘Bile bile üzerime geldi, belli ki adamın gözleri görmüyor’ derim. Amcanın da ehliyetine el koyarlar.” Kaşlarımı havalandırdım. “Anladınız mı beni?” Şaşkın şaşkın bana baktılar. Başımı sallayarak yanlarından geçtim. “Bende öyle düşünmüştüm.”
Onlardan yavaşça uzaklaştım. Vücudumun çeşitli yerleri sızlıyordu. Barda iki kadeh bir şey içersem bir şeyim kalmayacağından emindim. Yürüyüşüm gayet iyi durumdaydı. Geldiğim yoldan geri döndüm.
Islak zeminde yatan, Ferdi’nin cesedi hala oradaydı. Yağmur hala yağıyordu. Yanına çöktüm. Başını çevirdim. Kurşun oluşturduğu deliğe baktım. Öfkeliydim.
“Asya. Asya!” Yanıma koşar adımlarla gelen kişi Tolga’ydı. Onu sesinden tanıdım.
Başımı hafifçe kaldırdım. Onu burada görmeyi beklemiyordum. “Ne işin var senin burada?”
Yanıma çöktü. Ferdi'ye baktı. Ardından bana. Yüzüme dokunmaya çalıştı. “Ne oldu sana böyle?” Kendimi geri çektim.
Ferdi'nin cesedine tekrar döndüm. “Onu konuşturmak üzereydim. Biri onu vurdu. Arkasından koştum, ama yetişemedim.”
“Yüzünü gördün mü?”
“Maskesi vardı.”
“Ne tarafa doğru gittiğini gördün mü? Belki bir iz buluruz.”
Gözlerimi ümitsizce kapatıp açtım. “Bilmiyorum. İki sokak arkada motoru bekliyordu.”
“Pes etme. Gün geçtikçe ona daha fazla yaklaşıyorsun, farkında değil misin?” Ayağa kalktı ve telefonunu cebinden çıkardı. “Şimdi izin ver, şu cesedi kaldıralım.”
♠️
Geçen iki günün ardından, kendimi uyuşmuş hissediyordum. Tolga’nın banyosundaki aynaya tekrar baktım. Kaşlarımı çattım. Alnımda bir çizik, asfalta sürtmüş çene kemiğimin üzerindeki yaraya baktım. Bozuk para büyüklüğündeydi. Bazı yerlerimde ufak çürükler vardı.
Lavabo üzerindeki mermerde titreyen telefonuma yan gözle baktım. Telefonu yavaşça cevapladım. “Evet Tolga?” Tolga’nın evinde kaldığımdan beri uykularım bozulmuştu.
“Orkun, seni merak ediyor..” ardından fısıldadı. “Senin için endişeli görünüyor. Ona bir görünsen iyi olur.”
Derin bir iç çektim. “Geliyorum.”
♠️
Bara girdiğimde Eren tezgahı temizliyordu. Pek müşteri yoktu. Arka tarafa acılan kapıyı itekledim. Duvar dibinde oturan Orkun ve Baranın yanına geçtim. Baranın yanına oturdum.
Baran'ın yüzü bana döndü. "Gerçekten fena hırpalanmışsın."
Orkun'un bakışları değdi ardından. "Seni merak etmekte haklıymışım.”
Bakışlarım masaya düştü, kafamı sallayarak "Merak etmeyin, iyiyim." dedim.
"Baran bizi yalnız bırak." Diyen Orkun, Baran'a bakmadı bile. Baran sessizce kalkıp önümden geçti. Bıkkın bir soluk vererek masaya dirseklerimi yasladım. Orkun hafif bana doğru eğildi. "Ölmek mi istiyorsun Asya? Bu adam senin ölümüne neden olacak."
Rahatça arkama yaslandım. "Merak etme. Ben o adamın canını almadan kimse benim canımı alamaz." Tavanda göz gezdirip dudaklarımı ıslattım. Tekrar Orkun'a döndüm. "Ayrıca sen beni bunun için mi çağırdın? İş vereceğini sanıyordum.” Kaşlarım istemsiz olarak çatıldı.
"Peki," dedi. Kalkıp yan masanın üzerinden katlanmış ince kağıdı aldı. Masaya açtı. “Bu, Cenk ile gireceğiniz evin planı. Orada ölmesi gereken bir kişi yok.”
"Kaç kişi?"
“Hepsi.” Dedi ve yüzüme baktı. “Haftaya evde büyük bir toplantı yapacaklar ve siz ikiniz orada olacaksınız.” Koltukta kalçamı aşağı kaldırdım. Rahat tavrımdan, rahatsız olmuşa benziyordu. “Asya, bak bu iş önemli. Senin yapabileceğini bildiğim için, seni gönderiyorum. Tehlikeli bir iş bu.” Derin bir nefes alıp verdi. “Bunlar, büyük adamlar.”
“Neden içeriden halletmeliyiz?”
“Seni zahmetten kurtarıyorum. Bir daha bu adamları bir arada bulamazsın. Toplu iş olarak düşün. Paranı ona göre alacaksın.”
“Sevdim.” Omuzumu silktim.
Orkun gözlerini boş masada oturan Baran’a çevirdi. “Cenk pezevengi içeride ne yapıyor?” Gergin gözüküyordu. “Söyle şuna, buraya gelsin.” Baran hızla yerinden ayrılırken, Orkun masadaki krokiye döndü. Gözlerinde öfke vardı.
Çok geçmeden Cenk yanımıza teşrif etti. Kalçasıyla beni iterek, yanıma oturdu. Orkun bakışlarını bize kaldırdı.
“Beni iyi dinleyin.” Parmağını önündeki kâğıtta gezdirdi. “Buradan giriş yapacaksınız. Bu girişte iki adam duruyor. Buna dikkat edin. Kendinizi içeri attıktan sonra daha dikkatli olmalısınız. Hedef fazla, koruma daha fazla. Anladınız mı?”
Cenk sıkıntıyla içini çekti. “Bilemiyorum Orkun. Bu büyük bir lokma. İçeride en az, kafadan elli adam olmalı.” Parmaklarını şakağına koydu, ardından kağıdın üzerine iki kez vurdu. “Buraya girdiğimiz an tepemize çökerler.” Kollarını göğsünde bağladı ve arkasına yaşlandı. “Bunu başka bir türlü halletmeliyiz.”
Orkun daha fazla gerildi. Ona cevap verilmesinden hoşlanmazdı. “Burada akılı ben veririm Cenk. Siz de işinizi yaparsınız.” Burada patron oydu. O ne derse, herkes ona uymak zorundaydı.
Boğazımı temizleyerek araya girdim. “Cenk haklı. İçeri girmek çok basit. Ama içeri girdiğimizde sağ çıkmamız çok zor.”
Orkun birkaç saniye sustu. Düşündü. “Senin bir planın var mı?”
“Biri daha bizimle gelebilir. Nişancılığım iyi. Ev açık bir alanda. Bu benim işimi kolaylaştırır. Cenk ve Baran, diyelim içeri girdi, dışarıdan onları rahatça görebilir ve komut verebilirim.” Parmağımı krokinin üzerinde gezdirdim. “Toplantı odası şurası sanırım. Kendime bir görüş mesafesi ayarlayabilirim. Cenk ve Baran'a yardımcı olurum.”
Cenk memnuniyetle başını salladı. “Sana pek güvenmesem de, bizi izleyen bir çift göz beni rahatlatıyor.”
Ona sadece güldüm. Orkun çenesini sıvazladı. “Tamam.” Dedi. “Haftaya Isparta'ya uçuyorsunuz.” Orkun yavaşça masadan ayrıldı.
Cenk yüzünü bana çevirdi. “Bunu nasıl yapıyorsun?” Dudakları gergin ve kaşları çatıktı.
"Neyi?"
“Orkun'la, yatıyor musun?”
Şimdi, daha fazla sırıtıyordum. “Orkun’la mı?” Kelimeler ağzımdan tükürür gibi çıkmıştı.
“O zaman ona nasıl lafını geçiriyorsun?”
“Yıllardır birbirimizi tanıdığımız için belki de..” Yanımıza gelen Baran, doğruca karşımıza oturdu.
“Sizinle geliyormuşum. Plan ne?”
Yavaşça ayağa kalktım. “Cenk sana anlatır.” İkisi de bana baktı.
Baran, “Nereye?” diye sordu.
“Biraz hava alacağım.” Diyerek koltuğun arkasına atladım.
“Sen bizimle çalışmayacak mısın?”
“En zevkli işi size bırakıyorum. İçeride olmayı çok isterdim. Ama ben dışarıdan halledeceğim.” Keyifle sırıttım. “Size kolay gelsin.” Kapıya yöneldiğimde elimi kaldırıp salladım. “Adios amigos!”
♠️
Isparta
Haziran 2019
Karşımdaki büyük villaya doğru uzandım. Saat gecenin biriydi. Dürbünümle görüşüm çok netti. İçeri girmek için hazırlanan Baran ve Cenk'e baktım. Maskeleri hazırdı. Gülümsedim.
“Ne kadar komik görünüyorsunuz, tahmin bile edemezsiniz.”
Kulağımda Cenk'in öfkeli sesini duymakta geç kalmamıştım. “Bizimle alay edeceğine, içeriden haber ver. Görüşün var mı?”
Tekrar gülümsedim ve silâhımın, dürbününü ayarladım. Tıpkı onlar gibi bende siyah bir tulum giymiştim. Sağ gözüm, dürbünümdeydi. Elim tetikte hazırdım.
"Pekala. Şu domuz sürüsünü avlayalım bakalım."
Baran, “Umarım domuz sürüsü bizi ezip geçmez.” diye mırıldandı.
Dudaklarımı ıslattım ve derin soluğumu dudaklarım arasından bıraktım. “Giriş yapabilirsiniz beyler.” Komutum üzerine ikisi, kapıdaki adamları indirip içeri giriş yaptı. Görüşüme toplantı odasını tekrar aldım. Kulağıma uğultular geliyordu.
"Evin batı tarafında, içerideyiz." Dedi Baran.
"Güzel. Fazla uzamasın, sabırsızım biraz biliyorsunuz." Keyifle dudaklarım kıvrıldı.
"Dışarı da olmak kolay, burada kaç adam var sen biliyor musun?" diye fısıldadı Cenk.
"Emin ol içeride olmayı çok isterdim, ama bebeğimi özlemişim." Boğuşma sesleri duyduğumda güldüm. “Yardıma ihtiyacım var mı?” Gözümü evden ayırmıyordum.
Cenk bu kez sinirlenmişti. "Sen çeneni kapatacak mısın?" ardından derin bir nefes aldı. Sanırım adamın işini bitirmişti. "Beni kızdırmanı tavsiye etmem.”
“İkinizin derdi ne? Biraz ciddi olun.” Diye hayıflandı Baran. İkisi birbirinden ayrılmıştı. Dakikalarca bekledim. Artık sıkılmaya başlıyordum.
“Kapıdayız.” Yorgun nefeslerini duyabiliyordum.
“Kapı girişinde iki koruma var. Sağda ve solda. Masada sekiz.”
“Sağdakini al.” Dedi Cenk. “Baran soldakini alır. Ben içeriyi temizlerim.” Sessizce nefes almaya devam ettiler. Hedefime sağdaki korumayı aldım. “Şimdi.”
“Sonunda.” Dudaklarım kıvrıldı. Silahımı, adamın kafasına ateşledim. “İşte benim bebeğim!”
Zamanlama mükemmel işliyordu. Cenk ve Baran içeri girdi. Baran korumayı, etkisiz hale getirirken Cenk masadakilere tek tek ateş ediyordu. Fakat seriydi. Birinin eli masa altına gittiğinde ensesine mermimi bıraktım.
Oda tertemizdi. Baran ve Cenk maskelerini, kafalarının üzerine çıkardılar. Rahat bir nefes aldıklarını gördüm. Ama eve yansıyan araba farlarıyla keyiflerini yarıda kestim.
“Bir sorun var. Bahçeye bir araba giriş yaptı.”
“Fark edilmeden buradan çıkmalıyız.” Cama doğru giden Baran’ı durdurdum.
“Bekle. Arka taraftan gelenler var.”
“Siktir! Bu da ne demek oluyor?”
Çok geçmeden bahçedekiler hareketlendi. “Sizi fark ettiler.”
Odadan ayrıldılar. Onların gözü olmaya devam ettim. “Baran önündeki duvarda.. Cenk, bekle. Kapıdan doğruca karşına çıkacak.. Baran, merdivenlerde..” Cenk’e döndüğümde, adamın gırtlağını koluyla sıkmış, boğmaya çalıştığını gördüm. Yüzü bana doğru dönüktü. Arkasındaki adamı onun yüzünden hedef alamıyordum. “Cenk arkanda.” Diye düz bir sesle uyardım. Cenk eğilir eğilmez, adamı göğsünden vurdum. Ateş etmeye hazırlanıyordu. Cenk bir an duraksadı. Onu vurmasaydım, Cenk vurulacaktı.
Komut vermeye devam ettim. Bahçedeki birkaç adamı kendim indirdim. Çıkışlarını temizledim. Artık o evde bir canlı bile yoktu. Cenk ve Baran evden ayrıldı.
Yerimde doğrulup, silahımı topladım. Çantama koyup fermuarını çektim. Çantayı sırtıma asıp, bayır aşağı yürümeye başladım. Dakikalar sonra yol kenarında duran arabanın bagajını açtım. Çantayı bagaja attım.
Kaputun önüne geçip beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra siyahlara bürünen iki adamı gördüm. Gülümseyerek onları karşıladım.
Cenk "Komik bir şey mi var?" diye sordu. Öfkeliydi. İkimiz, birbirimizden nefret ediyorduk.
Sürücü kapısını açarken daha fazla sırıttım. “Hayır.” Direksiyona geçtim. Baran yanıma, Cenk arkaya geçti.
“Orkun, helikopteri hazır etmiş midir?” Gaza dokundum. Ve olduğumuz yerden ayrıldık.
İstanbul
Haziran, 2019
Arabanın bagajına çantamı atıp, bagajı kapadım. “Siz gidin, ben biraz dolaşacağım.”
Baran, “Gelmiyor musun?” diye sordu.
“Gidin dedim ya.”
İkisinin arabaya binişini izledim. Araba yanımdan ayrıldı. Saat belki sabahın beşi falandı. Tahminen.
Toprak yolda biraz ilerledim. Araba dolu hangarın önünden geçtim. Araba kullanmak istemiyordum. Yürümeye devam ettim. Hangarın üzerindeki ışığı arkamda bıraktım. Yol karanlıktı.
Ne kadar yürüdüğümü bilmiyordum. Şafak vaktiydi. Otoban yolunun yanından devam ettim. Sonunda çelik bariyerin üzerinden atlayıp otostop çekmeye başladım.
Dört, belki beş araba geçti. Altında Skoda bir Jeep olan, orta yaşta bir adam durdu. Başında kepli bir şapka vardı. Hafif topluydu. Camını açtığında, yüzünü daha net gördüm. Yüzünde hafif kırışıklar vardı.
“Burada, bu saatte ne arıyorsun?”
Elimi arabanın tavanına yasladım. “Arkadaşımla kavga ettim. O da beni yolun ortasında bıraktı.”
Şaşkınlıkla kaşlarını çattı. “Arkadaşlarını iyi seçmelisin.”
“Haklısın.” Aslında arkadaş canlısı olmayan bendim.
“Ne tarafa gideceksin?” diye sordu.
Dudağımı büktüm. “Sen ne tarafa gidiyorsun?”
Kahkaha atarken öksürmeye başladı. “Hadi gel. Seni taksi bulabileceğin bir yere bırakırım.”
Arabasına bindim. Bana biraz kendi hayat hikayesinden bahsetti. Birkaç komik hikaye anlattı. “Sigara içer misin?” diye sordu.
“Hayır.”
“Bu iyi. Ben elli üç yıldır içiyorum.”
“Bu uzun bir süre.” Camdan dışarı izliyordum. Sigara kokusu aldım.
Gülerken tekrar öksürdü. “Doktor içmemi yasakladı ama bu illet beni öldürecek.”
“Bazı şeyler öyledir. Seni öldüreceğini bile bile vazgeçemezsin.”
Başını salladığını gördüm. “Haklısın.” Arabayı kenara çekti. “İşte, taksi durağı.”
Kapıyı araladım. “Sağ ol.”
♠️
Orkun şarap şişesini açıp ikimize birer kadeh doldurdu. Şişeyi ardından arkasındaki masada oturan diğer çocuklara uzattı. Cenk onun tam arkasında, karşısında Baran ve Tolga vardı. Sanırım Doruk iş başındaydı.
Şarabımı yudumladım. "Onlarla niye oturmuyoruz?"
"Seninle konuşmak istediğim bir konu var?" dinlermiş gibi başımı salladım.
“Bu konuşma hoşuma gitmeyecek gibi hissediyorum.”
“Asya.. bak, başarılı birisin. Seni kaybetmek istemediğimi biliyorsun ve...”
“Selam arkadaşlar.” Orkun’un lafını bölen kişi Fred idi. Orkun lafının kesilmesinden hoşlanmazdı. Bakışlarını ona çevirdi.
“Fred bizi yalnız bırak. Asya'yla bir şey konuşuyoruz.”
“Benim yanımda da konuşabilirsin Orkun. Sonuçta ben onun erkek arkadaşıyım.” Rahat bir tavırla dudakları kıvrıldı. Öfkelenmiştim.
Hırsla ayağa kalktım. “Bana bak gevşek herif! Seni..” Birkaç adım attığımda Orkun kolumu tuttu.
“Asya. Sakin ol ve yerine otur.” Ardından Fred'e döndü. “Odada bekle Fred. Önemli bir şey konuşuyoruz.”
Fred sessizce ayrılırken bende yerime geçtim. Sinirle nefesimi dışarı verdim. “Gebermek mı istiyor bu adam? Onu uyarmadın mı Orkun? Gözümü kırpmadan onu öldürebilirim.”
“Biliyorum, biliyorum. Galiba seni özlüyor.” Çenesini sıvazladı. “Biz konumuza dönelim.” Şarabını yudumladı. “Seni sevdiğimi biliyorsun. Sen, benim için diğerlerinden farklısın. Seninle patronun olarak değil, arkadaşın olarak konuşuyorum. Seni kaybetmek istemiyorum Asya.”
Konunun nereye varacağını anlamaya başladım. “Aynı şeyleri sayıklayacaksan ben gidiyorum.” Kıçımı kaydırdığımda Orkun sert bir şekilde kolumu kavradı.
“Adam seni öldürecek lan!” Dişlerini sıktı. “Hiç mi korkmuyorsun?” Yüzüme yaklaşıp gözlerimin içine baktı. “Seni kaybetmek istemiyorum Asya! Anlıyor musun beni? Sana yardım etmeye çalışıyorum.”
Dudaklarım yana kıvrıldı. "Yardım mı?” Kolumu çektim. “Orkun sen bana sadece köstek oluyorsun! Eğer bana yardım etmek isteseydin, bana Serkan'ı bulurdun!” Ayağa kalktığımda oturduğu yerden bana baktı. “Yıllardır aradığım adam için bir kere yardım etmedin! Şimdi bana yardım ettiğini mi söylüyorsun?” İşaret parmağımla yüzünü işaret ettim. “Sen bana hiç bir zaman yardım etmedin! Arkadaşmış..” öfkeyle sarf ettiğim sözler üzerine Orkun yerinden kalktı.
“Sizi korumaya çalıştım! Ondan uzak durmanızı söyledim. Ama sen dik kafalının tekisin! Feyyaz senin yüzünden öldü Asya! Seni dinlediği için.” Sinirden kızardığını gördüm. “Mustafa, Şebnem, Suat, Feyyaz.. hepsi senin yüzünden öldü!” Sesi daha fazla yükselirken Tolgaların masadan kalktığını gördüm. “Senin yüzünden bir adam daha kaybetmeyeceğim!”
Yüzüme karşı bağırdı ve burnundan soluyarak yanımdan ayrıldı. Olduğum yerde birkaç saniye bekledim. Daha sonra yavaşça Eren'in tezgahına geçtim.
Bar sandalyesine oturup, dirseklerimi tezgaha dayadım. “Eren bana sert bir şeyler versene.”
Eren bardağıma içkimi doldururken bakışlarını bana kaldırdı. “Orkun'la tartıştığınızı duydum.”
Bir şey söylemedim. Bardağımı kavrarken yanıma biri oturdu. Yan gözle baktığımda onun Cenk olduğunu gördüm. Gözlerini kısmış Eren’e bakıyordu. Bardağımla ilgilendim. Usulca fısıldadı.
“Nasılsın?”
“İyiyim.”
Güldü. “Senden nefret ettiğimi biliyorsun değil mi?”
“Biliyorum.” İçkimden bir yudum aldım. Bana doğru döndüğünü hissettim. Benimde kendisinden nefret ettiğimi biliyordu.
“Asya. Orkun ile konuştuklarınızı duydum. Birini mi arıyorsun?”
Kaşlarım bir an çatıldı. “Evet.” Dedim düz bir sesle.
"Nasıl bulacağını biliyorum." Cenk gittikçe beni şaşırtıyordu.
"Bana yardım etmek mi istiyorsun?" Tek kaşımı kaldırdım.
"Hayır," dedi. "Hayatımı kurtardığın için, borçlu kalmak istemiyorum sadece. Bilâkis sana!"
"Cenk benimle dalga mı geçiyorsun? Benim yıllarca arayıp bulamadığımı, sen nasıl bulacaksın?" Bu sefer iyice ona yaklaştım.
"Ben değil. Başka biri bulacak. Tabi o bulmak ister mi bilmem. Çünkü adam ulaşılmaz, iletişim kurmak sıfır. Ama senin ne yapıp ne edip onunla konuşabileceğini tahmin ediyorum."
"Sen sadece adamın adını ver."
"Atalay... Atalay Taşkıran."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)
Ficção AdolescenteKendini alacağı intikama adayan, kiralık bir kadın katil. İntikam duygusu onu öyle bir ele geçirmiştir ki, canının bir kıymeti yoktur. Bir yandan da intikamını almadan ölmemeye yemin etmiştir. Yıllardır peşinde koştuğu intikamı alabilmesi için, hiç...