Bölüm 20:
"A"Arabayı sokağın kenarına çektim. Karşımda duran harabe evi izlemeye başladım. Dışındaki boyaları, beton parçaları dökülmeye başlamış ama pencereleri ve kapıları sağlamdı. Gelen giden yoktu. Cihan silahını hazırlamış, eli tetikteydi.
"Kimin mekanı burası?" Diye sordu.
"Doktorun."
Cihan'ın bakışları hızla bana döndü. "Jonathan'ın uyuşturucu doktoru mu?"
"Evet."
"Adresini nereden buldun? Atalay gizli yürütüyordu bu işi."
"Öğrendim işte." Etrafı bir kez daha kolaçan edip, arkadan çantamı aldım ve arabanın kapısını açtım. "Sen arabada kal."
Arabanın kapısını örttüğümde Cihan da kapısını örttü. Ters bir şekilde ona baktım. Silahını beline koydu.
"Ne var? Buraya kadar gelmişken, içeri mı girmeyeceğim?" Dedi ciddi bir tavırla.
Sesimi çıkarmadım. Tek başıma halledebilirdim. Ama Cihan işimi kolaylaştırırdı. Çantamı çapraz bir şekilde boynumdan geçirip, sırtıma aldım. Binaya ilerlemeye başladım. Cihan'ın adımları beni takip etti.
Apartman kapısını zorladım. Fakat açılmadı. Tırmanabilir miyim diye yukarı ve etrafına kısaca bir göz attım. Elle tutulur bir şey yoktu.
Silahımı belimden çıkardım. Çantamı önüme aldım ve susturucumu içinden çıkardım. Susturucuyu takarken etrafı kolaçan etmeye devam ettim. Cihan'ın elindeki silahına baktım. Bıkkın bir nefes verirken, çantamın içinden ona da bir susturucu attım. Havada yakaladı.
Kapının kilidine ateş ettim. Ardından, elim tetikte yavaş adımlarla içeri girdim. Basamaklardan yukarı çıkmaya başladım. Adımlarım sakin ve sessizdi. Cihan'ın da öyle.
İkinci katın basamaklarında bir adam dikiliyordu. Hızlıca çıkıp onu vurdum. Basamakları çıkmaya devam ettim. Üçüncü katın basamaklarında iki kişi bekliyordu. Cihana sessiz olması için işaret parmağımı dudaklarıma götürdüm.
Biri saatine bakıp diğerine döndü. "Kaç saattir bitmedi. Alt tarafı torbaları alacak. Onun yaptığını bende yaparım." Kaşları çatık ve oldukça gergin gözüküyordu.
İki basamak daha çıktım ve silahımı iki el ateşledim. İkisi de yere yığıldı. Adımlarımı hızlandırıp, durdukları kapının önünde durdum. Tahta kapıydı. Tokmağında 'üç' yazıyordu.
İlk önce yukarıya doğru kafamı uzattım. Ardından kulağımı kapıya verdim. İçerisi çok sessizdi.
Cihan, "Şimdi ne yapıyoruz?" diye fısıldadı.
Onu cevaplamadan hafifçe geri çekildim. Hızla kapıya indirdiğim tekmeyle, kapı gürültüyle açıldı. Cihan hemen silahıyla birlikte, arkamdaki yerini almıştı.
İkimiz birden içerideki adamları teker teker indirmeye başladık. Karşımıza çıkan her adam, anında yediği mermiyle yere yığılıyordu. Çok geçmeden içerisini temizledik. Cihan ile birlikte odaları kontrol ettik. Tertemiz görünüyordu.
Cihan kapıya gerilmiş muşambayı kaldırdı. "Siktir be! Burası resmen ameliyathane."
Arkasından içeri doğru geçtim. Ufacık odayı bir ameliyathane olarak kullanıyorlardı. Dolabın başında ise bir adam ellerini kaldırmış bize bakıyordu. Ortadaki sedyede ise bir adam yatıyordu. Koluna serum bağlanmıştı. Kafamı hafif eğip yarasına baktım. Yeni dikilmişti. Yavaşça inip kalkan göğsünden, yaşadığını anlamak zor değildi. Tekrar ellerini kaldırmış adama döndüm.
"Harun?" Sorgularca gözlerimi kıstım. Sessizce başını salladı. Bu doktordu. Silahımı belime yerleştirirken, kemerimdeki bıçağımı çıkardım. Onu omuzundan iterek sırtını, dolaba yasladım. Ve, tereddüt etmeden bıçağımı boğazına dayayıp çektim.
Elimi omuzundan çekerken, yere yığılışını izledim. Bıçağımı elimde çevirip, yanına çöktüm. Parmaklarımla çenesini kavrayıp basının sabit durmasını sağladım. Alnının ortasına 'A' harfi kazıdım.
"Hey Asya. Şunlara bak."
Doktorun yanından kalkıp Cihan'ın yanına ilerledim. Tezgahın üzerinde küçük küçük poşetlenmiş mavi ve beyaz renkte uyuşturucular vardı. İmha etmek zor olmamıştı.
♠️
Salona adım atar atmaz Atalay'ın rahat şekilde koltuğa yayılmasını gördüm. "Nereden böyle?" Sert bakışlarını üzerimize dikti.
"Ufak bir işimiz vardı." Yüzüne bakmadan merdivenlere yöneldim. Sesini duysam da umursamadım.
İçecek bir şeyler bulmak için çekmecemi karıştırdım. Yerine yenisini koymayı unutmuştum. Atalay'ın odasına hızlı adımlarla ilerledim. Camlı dolap kapakları vardı. Bu odası Ankara'da olandan farklıydı. Cam kapağın ardında bir şişe viski duruyordu.
Kapağı açıp şişeyi görmemle birlikte içten bir küfür salladım. Şişe neredeyse boştu. Dişimin kavuğuna yetmeyecek kadardı. Sonra arkamdaki sesle kendime geldim.
"Bir şey mi arıyorsun?"
"İçecek bir şeyler." Kapağı sertçe kapatıp arkamı döndüm. Çatılmış kaşları hiç bir zaman düzelmezdi.
Yanından geçerken "Kan mı o?" diye sordu. Duraksasam da üzerime bakmadım. Baş parmağını köprücük kemiğimde gezdirdi. "Yine kimin Azrail'i oldun?" Gözlerini yavaşça gözlerime çıkardı.
"Seni de yol arkadaşı olarak yollayabilirim." Elini üzerimden sertçe ittim.
Bu kez mutfağa indim. Anlaşılan istediğim şeyi bulamayacaktım. Ellerimi tezgaha dayadım. Biraz etrafa göz gezdirip kendime bir bardak su doldurdum.
Kalçamı tezgaha yasladığımda bahçeye çıkan kapının yanında bir kutu vardı. İçindeki dart dikkatimi çekti. Eskiden barda buna benzer şeyler vardı. Tolga iğnesini atarken, ben bıçağımı kullanırdım. Her zaman kazanmama rağmen pes etmezdi.
Bardağı arkamdaki tezgaha bırakıp, kutunun içindeki dartı çıkardım. En azından oyalanacak bir şey bulmuştum. Adamlardan biri kutuyu aldı.
"Oynayacak mısın? İğneleri içinde olmalı." Dedi kaba sesiyle.
Kafamı sağa sola salladım. "Gerek yok. Ben başka bir şey kullanacağım."
Seri adımlarla salona ilerledim. Tablolardan birini indirip yere koydum. Ardından dartı astım. Karşısına geçip bacağıma astığım bıçağımı çıkardım. Hızla hedefe yolladım. Tam 12'den!
Bıçağımı ortadan çekip tekrar karşısına geçtim. Tekrar sallayacakken Cihan'ın yanıma geldiğini gördüm. Gözlerimi ondan çekip tekrar hedefe döndüm ve bıçağımı salladım.
Bıçağımı tekrar ortadan çıkarırken Cihan yanımdan geçip duvara yaslandı. "Güzel atış." Tekrar karşıya geçip bıçağımı salladım. Cihan bıçağı alırken, belimden diğer bıçağımı çıkardım. "Bu sinir akşamdan kalma mı?"
Tekrar bıçağımı salladım. "Neyden bahsettiğini anlamadım." Cihan bıçağı söküp tekrar duvara yaslandı. Aslında biliyordum. Akşam çıkardığım yaygaradan bahsediyordu.
"Adamın çenesini kırmışsın."
Çatılan kaşlarınla bıçağımı tekrar salladım. "Beni dikkate almalıydı."
"Merak edersen diye söylüyorum; kadın iyi." Tekrar duvardan bıçağı aldı. Keyfim yerine geliyordu. Cihan bu durumu anlamış olacak ki gülümsedi. Elindeki bıçaklara bakıp bana uzattı. "Dün akşam öfken, şehvetini kabartmış olmalı."
"Bunu biliyorsun zaten." Bıçakları elinden alırken gülümsedi.
"Her zaman öfkeni benim üzerimde çıkarabilirsin." Göz kırpıp yanımdan uzaklaştı. Hevesi kursağında kalmış gibi görünüyordu.
Bıçaklarımı sırasıyla tekrar salladım. Bu akşam çıkacağım av aklıma gelince kaşlarım tekrar çatıldı.
♠️
Arabayı, ıssız yolda kenara çektim. Silahlarım hazırdı. Bir süre bekledim. Karşımdaki yol yavaş yavaş aydınlanıyordu. Saatime bakıp tekrar yola baktım. Bu beklediğim siyah arabaydı.
Araba yaklaşınca, aniden arabanın uzunları yaktım. Direksiyon başındaki adama bir tane, yanındakine bir tane sıktıktan sonra arabanın yoldan çıkışını izledim. Eğik, yol kenarındaki çukura girdi.
Sakin adımlarla arabanın yanına gittim. Kapısını açtım ve çıplak elimle ölüp ölmediklerini kontrol ettim. Parmak izimi saklamazdım. Polisin veri tabanında benim parmak izim yoktu. DNA'm da yoktu. Kime ait olduğunu bilemezlerdi.
İkisi de ölmüştü. Direksiyonda oturan adamı geriye yasladım. Silahımı belime sokup, bıçağımı aldım. Alnına 'A' harfini kazıdım.
Uzanıp koltuğun altındaki bagajın düğmesini çektim. Şoför kapısını kapatıp bagaja yöneldim. Bagaj kapağını kaldırdığımda üç ayrı çanta buldum. İkisi gri, biri siyahtı.
♠️
Kapıdan içeri girerken sadece önüme bakıyordum. Kimsenin dikkatini de çekmemiştim. Sonra Cihan'ı bulmak için salona adım atmıştım ki Atalay bir adamıyla konuşuyordu.
"Anladım Cüneyt. Daha derin bir araştırma yapabildin mi?"
"Asya hanımla ne alakalası olduğunu bulamadım efendim."
Atalay düşünceli bir şekilde gözlerini kıstı. Beni hala görmemişti. Derinlere dalmış sadece düşünüyordu. Büyük adımlarla yanlarına vardım.
"Benimle alakası olan kim?"
Atalay ciddiyetle kaşlarını çattı. "Sen çık Cüneyt." Tekrar sert bakışlarını bana çevirdi. "Sana söylemesem bile bunu öğrenebilirsin, değil mi Asya?" Diye söylendi. "Neler karıştırdığını öğrenemem mi sandın?" Bunlar bir soru değildi.
Kaşlarımı çatıp ellerimi savurur gibi silkeledim. "Neden direk nereden geldiğimi sormuyorsun?"
"Nereden geldiğini merak etmiyorum. Kimi öldürdüğünü merak ediyorum." Dişlerini sıka sıka cümlelerini kurdu.
"Taşıyıcıyı öldürdüm!"
"Sana beklemeni söylemiştim!" Sinirle bağırdığında tüm damarları gerilmişti. Bu benim de sinirlenmemi sağlıyordu.
"Ne yapmamı bekliyordun!? Benden tüm bilgileri saklıyorsun! Tıpkı az önce şu adamla ne alakam olduğunu bilmediğim gibi!" Bağırdığımın farkında değildim. Bu işi birlikte yürütmemiz gerekiyordu. Ama Atalay edindiği her bilgiyi benden saklıyordu.
"Saldırganlığın yüzünden!" Elini öfkeyle salladı. "Başına buyruk saldırgan tavrın yüzünden! Bir şeyi anlamak istemiyorsun! Sabredemiyorsun." Tekrar dişlerini öfkeyle sıktı. "Her defasında beni sinirlendirmeyi başarıyorsun!" Umursamaz bir şekilde dudaklarımı kıvırdım. "Tehlikede olduğumuzu söylememe gerek var mı?" diye üzerime gelerek fısıldadı. Onu gerçekten kızdırmıştım.
"Tamam. Bu kadar yeter." Rahat tavırla derin bir nefes alıp verdim. "Anlaşılan, başının belaya girmesinden korkuyorsun. Belki de girmiştir." Diyerek omuzlarımı kaldırdım. "En iyisi, bu saatten sonra herkes kendi kıçını kendi kurtarsın." Yanından ayrılmak için hareket ettiğimde sertçe kolumu kavradı.
"Bir yere gitmiyorsun!"
"Sana hesap vereceğimi hiç sanmıyorum!" Kolumu kıvırarak çektim ve onu üzerimden ittim.
"Bekle." Dudaklarını öfkeyle birbirine bastırdı.
Vücudumu hızla ona döndürdüm. "Seninle anlaşmamız vardı Atalay. Verdiğin bilgilere karşı, işlerini yaptım. Ama, artık birbirimize tahammül edeceğimizi sanmıyorum."
"Beklemen gerekiyordu. Sana en başında beklemeni söyledim." Parmağıyla beni işaret ederken hala dişlerini sıkıyordu.
"Bekleseydim, benden daha birçok şey saklayacaktın." Bir adım geri gittim. "Olabilecek bir tehlikeye karşı, sabaha kadar buradayım. Daha sonra, ihtiyacın olduğunda ararsın. Yeni bir bilgi karşılığında."
Merdivene hızlı adımlarımla ilerledim. Arkamdan Atalay öfkeyle bağırdı. Ardından bir şeyi fırlattı. Gürültüleri umursamadım.
Odaya girer dürmez tişörtü üzerimden çıkarıp attım. Hırslı adımlarım banyoyu buldu. Ilık bir duş aldım. Üzerime siyah bir atlet geçirdim. Ardından bedenimi koltuğa bıraktım. Kolçağa başımı yaslayıp, gözlerimi kapadım.
Gözlerimi açtığımda saat sabahın beş civarlarındaydı. Yattığım yerde tavanı izlemeye başladım. Düşünmem gerekiyordu. Ama ben düşünmezdim.
Mutfağa indim. Gördüğüm kadarıyla Atalay adamlarının sayısını arttırmıştı. Anlaşılan tedbir almaya çalışıyordu. Neyse ki gece patlayan silah sesleriyle uyanmamıştım.
Sepetten yeşil bir elma aldım. Bir ısırık alırken tezgaha oturdum. Elma hafif ekşiydi. Tam sevdiğim gibi!
Kapının önündeki adamlar gözlerini kısa bir an bana çevirdi. Atalay ile gerginliğimiz onların hoşuna gitmiyordu anlaşılan.
Aklım sıradaki avımdaydı. Sakince elmamı yedim. Ardından çöpümü, çöp kocasına attım. Yukarı çıktım ve evden ayrılmak üzere hazırlanmaya başladım. Bıçaklarımı şortumun kemerine ve bacağımdaki kemere yerleştirdim. Silahlarımı çapraz çantaya attım. Çantayı omuzuma asarken, bilgileri almak için aşağı indim.
Atalay'ın çalışma odasının kapısını araladım ve içeri hızlıca sızdım. Bana engel olmaması için acele ediyordum. Çantamı koltuğa bırakıp, masanın başına geçtim. Bilgisayarın kapağını kaldırıp şifresini girdim. Parolanın yanlış olduğunu gördüğümde elimi sertçe masaya geçirdim.
Ne yaptığını anlamış ve şifreyi değiştirmişti. Neyse ki sıradaki hedefim aklımdaydı. Bilgisayarı kapatmak için elimi ekrana götürmüştüm ki Atalay'ın odaya girmesiyle, sesini duymam bir olmuştu.
"Artık seni burada gördüğüm zaman şaşırmıyorum." Düz sesi gittikçe yaklaşıyordu. Ona doğru yavaşça döndüğümde, yaklaşıp yanımdaki sandalyesine oturdu. "Tekrar, tekrar, bir şeyler arıyorsun. Ama istediğini bulamıyorsun." Rahatça arkasına yaslansa da bir adım dibimdeydi.
Dudaklarımı memnuniyetle kıvırdım. Kalçamı masanın üzerine koyup, bacağımı açtım. İki ayağımı Atalay'ın sandalyesine dayadım. "Sıradaki hedefimi biliyorum." Memnun tavrımdan ödün vermemeye çalıştım.
"Ölmek için çabalıyorsun."
"Bana engel olmayacak mısın?"
Bu kez bana doğru doğruldu. "Buradan çıkamayacaksın Asya."
Dudaklarımı birbirine bastırıp boğazımı temizledim. "Asla beni durduramazsın."
"Sana tavsiyem; odana çıkıp dinlenmen." Dudaklarını ıslatıp devam etti. "Birkaç saat sonra senin için ayırdığım güzel bir iş var."
Bilmiş bir tavırla kafamı salladım. "Üzgünüm ama artık bana ne yapacağımı söyleyemezsin." Gülümseyerek kaşlarımı havalandırdım. Bacağımı sandalyesinden çekip, ayaklarımı yere bastım. Çantamı almak için birkaç adım attım. Arkamdan sertçe kolumu yakaladı.
"Söylediklerimi yapmaya mecbursun." Sinirlenmişti. Ama bu yaptığı beni de kızdırmıştı.
Kolumu tuttuğu bileğini kavrayıp arkasına doğru kıvırdım. Ayağımı dizinin arkasına sertçe geçirip diz çökmesini sağladım. Arkasından sarılıp boynuna belimden çıkardığım bıçağımı dayadım.
"Benimle savaşa girme Atalay. Kaybeden sen olursun." Dişlerimi sıka sıka kurduğum cümleyle birlikte bıçağımı boğazına daha fazla bastırdım.
Sinsice güldüğünü duyabiliyordum. Anlamadan kolumu kavradı. Beni üzerinden atıp sırtımı yere vurdu. Dişlerimi sıktım. Bir anda Atalay'ın yüzü üzerimdeydi. Anlamadan dirseğimi yüzüne geçirdim. Bulunduğu boşlukla sağa savruldu.
Dizlerimin yardımıyla onu iyice üzerimden attım. Dizlerimin üzerine dikilip ayağa kalkacakken, ayak bileğimden yakalayıp çekti. Bu kez yüzü koyun yere yapıştım. Kendimi yerde döndürüp boşta olan ayağımla karnına sertçe geçirdim.
Hafifçe inledi. Kendimi zıplatıp ayaklarımın üzerinde durdum. Hızlıca üzerine gidip dizimi suratına geçirecekken kollarıyla kendini korudu. Yumruğumu sallamak için hazırken hızlıca doğrulup tekrar kollarıyla kendini korudu. Arka arkaya savurduğum yumruklardan kendini korumasına sinirlenmiştim. Bu kez tekmemi kaldırıp göğsüne indirdim. Biraz geriledi.
Tekrar yumruğumu savuracakken bu kez elimi yakalayıp kıvırdı. Nasıl olduğunu anlamadan sırtımı göğsüne yapıştırdı. Kollarımı sıkıca tutuyordu. İkimiz de nefes nefeseydik. Sıcak nefesini kulağımın arkasında hissediyordum. "Beni zorlama Asya." Diye fısıldarken dudakları tenime dokunuyordu. "Bana lazımsın. Sana zarar vermek istemem." Tekrar fısıldadı, tekrar sıcak dudakları tenime dokundu.
Son kez nefesimi toparlayıp dudaklarımı birbirine bastırdım. "Sağlam bir dayak yiyeceksin o halde." Hızlıca kolumun birini kurtarıp karın boşluğuna dirseğimi geçirdim. Hızımı kesmeden kafamı geri attım. Tam ona doğru dönmüştüm ki kafasını suratıma geçirdi.
Onun dudağı gibi benimde kaşımın kanadığından emindim. Tekmemi havalandırdığımda eğilip kurtuldu. Bir süre ikimiz de birbirimizden yumruk yedik. O gerçekten iyiydi. Beni zorlardı ama asla alamazdı.
Beni elleriyle havalandırıp hızlıca fırlattı. Sırtım ortadaki sehpayla buluştu. Sehpa ile birlikte yere yığıldım. Altımdaki sehpa paramparça olurken acıyla inledim. Uzun süredir kavga ediyorduk. Yığıldığım yerden kalkmaya niyetim yoktu. Etrafa göz gezdirdiğimde, her yer darmadağındı.
Birden hızlıca kapı açıldı. Atalay'ın birkaç adamı silahları elinde hazırda bekliyorlardı. Gördükleri manzara karşısında hepsi şaşırmıştı.
"Atalay Bey? Biz sesleri duyunca..."
"Dışarı çıkın." Diye sözlerini kesti hızlıca. Kapı açıldığı gibi kapanmıştı.
Atalay yerden bir sandalyeyi kaldırıp oturdu. Dirseklerini dizlerine dayayıp üzerime doğru eğildi. Sakağının altında bir çizik vardı. Bu sandalyenin kırılan bacağını suratına vurduğumda olmuştu. Dudağı ve burnunun kenarı kanıyordu. Kaşının üstünde de kan vardı ama o kanamıyordu.
Dudaklarını ıslatıp gülümsedi. "Kemiklerinin sağlam olduğuna dua et."
Beni tekrar sinirlendirmişti. Kolundan tutup üzerimden geçirip onu soluma düşürdüm. Ne olduğunu anlamamıştı. Üzerine çıkıp, dirseğimi boynuna yapıştırdım. Belimden bıçağımı çıkarıp hızlıca başının yanına -yere- sapladım.
Dudaklarımı sinirle birbirine bastırıp, muzip bir şekilde gülümsedim. "Öldün!"
Hızlıca beni döndürüp tekrar kırık sehpanın üzerine sırtımı verdim. Üzerime ağırlığını vermiş sık sık aldığı nefesler yüzümü yalıyordu.
Dudaklarını iyice yüzüme yaklaştırdı. Hızla aldığım nefesler yüzünden göğsüm inip kalkıyordu. Elini yavaşça ensemle yanağımın arasına yerleştirdi. Burnunu burun kenarıma sürttü. Dudakları üst dudağıma dokundu.
Bir şey söylemek için dudakları hareketlendi. Ama onu üzerimden attım. Kendimi hızla yerden kaldırdım. Ne yaparsa yapsın, sayıyı ben almıştım.
Kapıyı açmak için araladım. Fakat, kapı açtığım gibi hızla kapandı. İri elini kapıya dayamıştı. Arkamdan iyice yaklaşıp, kulağımın arkasına nefesini bıraktı.
"Asla düşmanına arkanı dönme." Diye fısıldadı. Bu hatayı zaten yapmazdım.
Dirseğimi karnına geçirmek için hareketlendim. Ama aniden dirseğimi yakalayıp beni döndürdü. Sırtımı sertçe kapıya yasladığında, Atalay dudaklarını dudaklarımda buluşturdu. Bunu beklemiyordum. Bileklerimi sıkarak başımın üzerinde birleştirdi. Dudaklarını araladığında dudaklarımı araladım. Elini ensemden saç diplerime çıkardı. Dudaklarımı öpüyor, aynı hırsla çekeliyordu.
Arzuyla dolan bedenim ona karşılık vermeye başlamıştı. Atalay çok geçmeden üzerimdeki atleti hızlıca çıkarıp attı. Tekrar dudaklarıma yapışırken şortumun düğmesini ve fermuarını açtı. Bacaklarımdan aşağı süzüldü. Baldırımı kavrayıp, bacağımdaki kemeri söktü.
Ellerini yanaklarımda birleştirdi. Aceleci öpüşleri sertleşmeye başlamıştı. Gömleğinin düğmelerini, bu kez hızla açıyordum. Üzerinden söküp atar gibi attı gömleğini arkasına. Bedenini iyice üzerime yaslayıp, ellerini vücudumda dolaştırmaya başladı. İçimdeki şehvet dolup taştıkça, saçlarını daha fazla çekeliyordum. Beni daha fazla sıkıştırsın istiyordum.
Ben onu kendime bastırdıkça, o beni olabilecekmiş gibi, kendine daha fazla çekiyordu. Sanki birbirimizin dudaklarımızı parçalayacakmışız gibiydik. Kasıklarım sızlıyordu.
Belimden tutup havalandırdığında bacaklarımı sımsıkı onun beline sardım. Kendimi ona daha fazla ne kadar bastırabilirdim bilmiyorum. Atalay beni taşırken zorlanmıyordu. Bir elini kalçama koyarken diğerini boynuma sardı.
Alt dudağımı ısırarak çekelerken başım geriye doğru gidiyordu. Boğazımdan kısık bir inilti döküldü. Atalay dudaklarını sertçe çeneme bastırdı. Boynuma doğru, indirdiği dudakları tenimi bir öpüyor bir emiyordu. Tekrar dudaklarımı hırsla çekeleyip sırtımı kapıdan ayırdı.
Arkasındaki masaya beni oturttuğunda dudaklarını bir anda ayırdı. Yerden hızlıca çıkardığı gömleği aldı. Saçları karıştırdığımdan dolayı dağınık gözüküyordu. Tam ellerimi geriye yaslamıştım ki derin bir nefes vererek önüme dikildi.
Sertçe bir bileğimi kavrayıp kucağıma koydu. Ardından diğer bileğimi aynı sertlikte kavrayıp kucağıma koydu. Derin derin alıp verdiği nefesler tenimi okşuyordu.
Bileklerimi birleştirip gömleğini alttan geçirdi. Bileklerimi bağlıyordu. "Ne yapıyorsun?" Kuruyan dudaklarımı bir kere de ıslattım.
"Sayılmayacak kadar seks yapmışsındır. Ne yaptığımı mı soruyorsun?" Dedi bir nefeste. İçinin titrediğini anlayabiliyordum. Kirpiklerinin üzerinden baktı. Bana her şeyi yapabilmesi için bedenimi, ona serbest bırakmıştım.
"Kimse beni bağlamamıştı." Diye fısıldadım.
"İlk ben oluyorum işte!" Titrek nefesini verirken düğümünü sertçe sıktı. Bileklerimin acımasını aldırmadım. Çünkü içimde dolup taşan bir arzu vardı. Tek istediğim o arzuyu yaşamaktı. Atalay beni heyecanlandırmayı başarmıştı.
Bağlama işi bittiğinde ellerini sertçe yanaklarımda birleştirdi. Burun buruna geldiğimizde hala nefeslerimiz hızlıydı. Atalay'ın gözleri dudaklarımdan ayrılmıyordu. Baş parmağını sertçe dudaklarıma bastırdı. Seslice yutkundu. Alt dudağımı aşağı doğru kıvırdı. Konuşurken neredeyse dudakları dudaklarıma değecekti.
"Beni çileden çıkarıyorsun Asya." Diye dudaklarımın arasına fısıldadı. Kaşlarını birden çattı. "Seni arzuluyorum." Baş parmağını dudağıma daha fazla bastırdı. "Her zaman." Yutkundu.
"O zaman durma." Diye fısıldadığımda yakın olan dudaklarını dudaklarıma yapıştırdı. Öptükçe hırçınlaşıyordu. Üzerime doğru eğildi. Kolunu arkama doğru uzatıp masanın üstündekileri bir çırpıda itti.
Beni kendine doğru çektiğinde masanın üzerinden aşağı kaydım. Çamaşırımı kalçamdan aşağı doğru sıyırdı. Narince avuçlayıp bıraktı. Birden dirseğimden tutup beni döndürdü. Hızlıca beni yüzükoyun masaya yapıştırdığında nasıl olduğunu anlamamıştım. Kollarımı ileri doğru uzatmış bekliyordum.
Atalay çamaşırımı yavaşça sıyırırken, parmaklarıyla bir yandan tenimi okşuyordu. Titrek bir nefes verdim. Sonra parmaklarını sırtımda hissettim. Ardından dudakları, ıslak ve sesli öpücüklerle omuriliğimden aşağı doğru yavaşça süzüldü. Soluklarım ve nabzım hızlıydı. Ona yalvarmak istemiyordum.
Dudaklarımı dişleyip, derin soluklar alıp verdikçe altımdaki siyah mermer masa nefesim yüzünden buhar oluyordu.
Sonra bacaklarımın arasına Atalay sertçe girdi. Dudaklarımdan ani bir inleme çıktı. Bunu beklemeden yapmıştı. Ama umurumda değildi. Sertçe kalçalarıma yaptığı hareketler kısık inlemelerime yer veriyordu. Canımın acımasını önemsemedim. Aksine! Daha fazla zevk alıyordum. Bu adam, bana acıdan zevk almayı öğretiyordu.
Parmaklarımı masanın mermerini delecek gibi bastırıyordum. Parmak boğumlarım uyuşmuştu. Atalay birden durdu. Sinirlenmiştim. İçimden bir küfür geçirdim. Devam etmesini istiyordum. Sonra tekrar dudaklarını sırtımda hissettim. Yavaş yavaş öpüyordu. Hırçınlaşmadan. Bana işkence ediyordu! Ona yalvarmamı istiyordu.
"Devam et." Diye fısıltı döküldü dudaklarımdan. Sesim yalvarmaktan ziyade emir veriyordu. Atalay'ın dudakları sırtımda öylece durdu. O kadar hızlı nefes alıp veriyordum ki nefesim kesilecekti.
Atalay masanın üzerinde beni döndürüp sertçe kolumdan tutup doğrulttu. "Bir daha söyle!" dedi dişlerinin arasından. Ensemden tutup yüzümü yüzüne iyice yaklaştırdı.
"Devam et." Diye soludum. Kollarımı başının üzerinden geçirdi. Tekrar dudakları dudaklarıma yapıştı. Saçlarıma hırsla asıldı. Bacaklarımın arasına girdiğinde dudaklarının üzerine inledim. Atalay boğazından hırıltılı sesler çıkarıyordu. Kollarının arasında vücudumu öyle bir sıkıyordu ki beni parçalayacaktı.
Bu akşam, acıdan zevk almayı öğrenmiştim. Bana bunu yapmaya kimse buna cesaret edememişti. Ve bu akşam, ölürken bile aklımda olacaktı.
♠️
Atletimi üzerime geçirirken Atalay pantolonuyla kalmıştı. Gömleği, giyilecek halde değildi. Siyah gömleğini masasının çekmecesine koydu. "Sana bununla daha çok şey yapacağım."
Atalay odanın kapısını aralayıp dışarı çıktı. Arkasından ilerledim. Merdivenin başında duran adama baktı. "Odayı eski haline getirin." Parmağıyla arkasında kalan odayı işaret etti.
"Peki efendim." Adam yanımızdan geçerken kulağındaki kulaklığa dokundu.
Atalay bana dönüp beklemediğim anda dudaklarımı öptü. Katı ifadesi bozulmadı. Merdivenleri bir şey söylemeden çıktı.
Odaya girdim ve duşumu aldım. Neredeyse sabah olmuştu. Siyah tişörtü başımdan geçirip lacivert şortu da bacaklarımdan geçirdim. Silahlarımı belime yerleştirdim. Bacağıma sardığım siyah banda bıçaklarımı dizdim. Saçımı ensemden toplayıp odadan ayrıldım.
Bu sabah, Atalay ile yollarımız ayrılıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)
Teen FictionKendini alacağı intikama adayan, kiralık bir kadın katil. İntikam duygusu onu öyle bir ele geçirmiştir ki, canının bir kıymeti yoktur. Bir yandan da intikamını almadan ölmemeye yemin etmiştir. Yıllardır peşinde koştuğu intikamı alabilmesi için, hiç...