Bölüm 2: Çalışma

128 5 0
                                    

Beni nasıl bulduğu hakkında bir fikrim yoktu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Beni nasıl bulduğu hakkında bir fikrim yoktu. Sert bakışlarıyla bana doğru adım atmaya başladı. Gözlerimi ondan ayırmadım. Yanımdaki bar sandalyesine otururken bir dirseğini siyah uzun tezgaha dayadı. Yanında getirdiği koruması hemen arkasındaydı.

Sekiz yıl önce daha acemiydim. Ama şimdi onu korumasıyla birlikte öldürebilirdim. Hemen burada. Gözlerimi ağırca korumasından çekip, Atalay’a diktim.
 
“Nasılsın Asya?” Diye sordu, tok sesiyle. Nasıl olduğum hakkında en ufak merakı yoktu.
 
Dudaklarım hafifçe kıvrıldı. “Buraya gelmen beni şaşırttı.” Sorgulayıcı bir tavırla gözlerinin içine bakmayı sürdürdüm. “Ne istiyorsun?”
 
Sabırsız gibi bir hali vardı. Etrafına bakındı. “Normalde kimsenin ayağına gitmem Asya. Ama ben seninle iş konuşmaya geldim.” Tepki vermeden onu izledim. “Geçmişte ufak bir anlaşmazlığımız olabilir. Nedenini tahmin edebilirsin. Benim olan şeyi, bir başkası alamaz.” Derin bir nefes alıp verdi. “Şimdi, bir işi bitirmeni istiyorum.”
 
Tezgahın arkasında duran Eren’e işaret ettim. “Eren, beyefendiye benden bir içki ver.” Ardından tezgaha doğru döndüm. “İçkini içip gitmeni tavsiye ederim Atalay.”
 
Eren içkisini koyup önüne doğru itekledi. “Aldığın paranın iki katını veriyorum."
 
“Ben kişisel iş yapmam. Sadece Orkun'dan iş alırım.” Bardağın dibinde kalan içkimi, bir yudumda bitirip umursamaz bir tavırla ayağa kalktım.
 
Atalay sertçe kolumu kavradı. Ama hızlıca gevşetti. Bakışları daha da sertti. Aşağıdan bana bakıyordu. “Yeteneklisin Asya. Yaptığın işleri biliyorum. Şimdi de benim sana ihtiyacım var.” Sesi ricadan çok tehditkar bir tavırla çıkıyordu.
 
Kolumu çekmeden hafifçe üzerine eğildim. Dudaklarım alayla kıvrıldı. “Sahiden senin için iş yapacağımı düşündün mü?”
 
“Aslına bakarsan düşünmedim. Kabul etmeyeceğini biliyordum.” Kolumu bırakarak, arka kapıya baktı. “Bu yüzden patronunla anlaştım.” Ve uzun süredir dokunmadığı içkisini yudumladı.
 
Orkun, bizi fark etti. Yanımıza geldiğinde Atalay’a elini uzattı. “Atalay Taşkıran. Buraya kadar gelmenize gerek yoktu.”
 
Atalay gülmüyordu ama keyifli görünüyordu. “Asya için buradayım. Ona özel olarak teklif etmek istedim.”
 
Orkun'a sert bir bakış attım. “Bu adamın işini yapmıyorum.”
 
“Siz birbirinizi tanıyor musunuz?” Orkun bir gerginlik olduğunu anlamıştı. Anlaması normaldi. İşlerin başında o vardı, ama kesinlikle benim patronum değildi. Korkutucu bir tipti. 1.80 boyunda, iri ve her yeri dövme doluydu. Kel olmasını, kızların seksi bulduğunu söylerken duymuştum. Ama Orkun, kadınlar arasında seçiciydi. “Adam özellikle seni istedi.” Şimdi, Orkun da gerilmişti.
 
Hırsla nefes alıp verdim. “İş ne?” Konunun uzamasını istememiştim. Orkun onu tanıdığımı bilmiyordu.
 
“Sadece hacker olan bir adamdan bir belge alman.” Atalay basit bir şeymiş gibi ayaklandı.
 
Orkun sırtını dikleştirdi. “Belgeyi alana kadar adamı öldürme.”
 
“Merak etme.” Diyerek burun kıvırdım. Bu hatayı defalarca kez tekrarlamıştım. Sabırsız biriydim. Öldürmek benim işimdi.
 
Orkun bu kez Atalay’a döndü. “Seni uyarmalıyım. Asya'yı zapdetmek zordur. Ama işinde de iyidir.”
 
Atalay kendine güvenen tavrıyla bana baktı. “Biliyorum.” Ardından birkaç adım attı. Arkasından gözlerimi devirdim.
 
“Aman ne hoş! Kendini beğenmiş biri daha.” Yüzüm memnuniyetsiz bir hal almıştı. Atalay’ı takip etmeye başladım. Orkun da bana sırıtıyordu.
 
Ankara, Mayıs 2019
 
Saçımı ensemden sıkıca topladım. Siyah minibüsün kapısını karşımda oturan adam açtı. Minibüsten ineceğim sırada Atalay kolumu tuttu. Kaşlarımı havalandırdım.
 
“Dikkat et, bana fazla temas ediyorsun.”
 
Söylediğimi umursamadı bile. “Hata yapma.”
 
Kolumu ondan kurtarırken ceketimi düzelttim. Arabadan indiğimde öndeki adamın sesini duydum. “Sinyal alıyoruz Atalay Bey.”
 
Bıkkın nefesimi verirken, ceketimin, yakasındaki takip cihazına baktım. Ardından adımlarım doğruca karşımdaki, büyük bir kısmı camdan oluşan oteli buldu.
 
Kapıdan girdiğimde sol tarafta büyük bir resepsiyon vardı. Resepsiyondaki kadına gülümsedim.
 
“Merhaba. Cengiz Bulut hangi odada kalıyor acaba?”
 
“1525 numaralı oda. 3.kat.” Kadın yüzüme baktı. “Haber vermemi ister misiniz?”
 
“Hayır. Erkek arkadaşıma sürpriz yapmak için şehir dışından geldim.”
 
“Peki. İyi günler.” Kadın gülümsemeye devam etti. Asansöre ilerlediğimde yüzüm anında değişmişti.
 
Oda numarasına baktım ve kapıyı tıkladım. Koridordaki güvenlik kamerasına gülümsedim. Şuan adamın beni bilgisayarından gördüğüne emindim. Kendi güvenliği için kameralara eriştiğini tahmin etmek zor olmazdı.
 
Kapı hemen aralandı. Ama fazla açılmadı. İçeriden şişman denecek kadar iri bir adam gözüktü. Takım elbiseliydi. “Ne istiyorsun?” Diye sordu kaba bir sesle.
 
Sadece gülümsedim. Bileğime sakladığım bıçağı hızlıca çıkarıp adamın gırtlağına soktum. Onu hafifçe geri itip içeri girdim. Adam geriye doğru düşerken arkamdan kapıyı yavaşça örttüm. İçeriden bir gürültü geldi. Bir şey düşmüş gibiydi.
 
Doğruca yatak odasına ilerledim. Yatağın üzerinde çıkarılmış kablolar duruyordu. Gardırop kapağını açtım. Genç bir adam elindeki bilgisayarı sıkıca tutmuş, gözlerini yummuştu. Kapağı açtığımda yerinde hafifçe sıçrayıp gözlerini hızlıca açtı.
 
“Cengiz?” Elimdeki bıçağa baktı. Gözlerimi devirdim. “Bak biraz acelem var. Dışarı çık, hadi.” Çıkması için dolabın önünden çekildim. Yavaşça dışarı adım attı. Biraz uzağımda durdu. “Bilgisayarı aç.”
 
Bilgisayarı sıkı sıkı tutuyor bana korkuyla bakıyordu. “Bana zarar verme.”
 
Yatağı gösterdim. “Dediğimi yaparsan seni korkutmam.” Yatağa oturdu. Bilgisayarı hızlıca açıp, kabloları bağladı. “Şimdi, ilk önce şu kamera kayıtlarını silmeni istiyorum.” Hemen kafasını salladı. Dediğimi yapması sadece saniyeler sürdü. “Kameraları devre dışı bırak.”
 
“Oldu.” Dedi kısık bir sesle. Cebimden belleği çıkardım. Önüne attım.
 
“Belgeleri buna, korumasız bir şekilde aktar.” Dediklerimi yaptı. Belleği alıp bilgisayara taktı. Ama onu öldürmek zorundaydım. Dosyaların aktarıldığını gördüm. Son birkaç yüzdesi kalmıştı. Ama tam o anda kapının gürültüyle açıldığını duydum.
 
Arkamı dönmeme fırsat kalmadan, sağ dirseğimin üzerinde acı hissettim. Kendimi hemen dolap tarafına attım. Cengiz'in bedenine defalarca kurşun isabet ederken cansız bedeninin yatağa yığıldığını gördüm. Dişlerimi sıktım. Silahlarında susturucu vardı.
 
Eğilip saklandığım yerden çıktım. Hızlıca bıçağımı savurdum. Adamın göğsüne isabet eden bıçağımla, birinden kurtulmuş oldum.
 
Hızlıca yatağın üzerinden geçtim. Adam ateş etmeye devam ediyordu. Beni ıskalamıştı. Eline savurduğum tekmeyle silâhı yere düştü. Avucumun içiyle suratının ortasına vurup, bacaklarına kuvvetli bir tekme attım. Yere düştüğünde arkamda kalan silahını eğilip aldım. Ve adamın kalkmasına fırsat vermeden silahı alnının ortasına ateşledim.
 
Silâhı üzerine attım. Derin bir nefes alıp verdim. Arkamı döndüğümde içten bir küfür ettim. Bilgisayara kurşun isabet etmişti.
 
Yatağın kenarında duran bir erkek hırkası vardı. Koluma baktım. Hızlıca hırkayı üzerime geçirdim. Belleği, çıkarıp ceketimin cebine koydum. Bilgisayarın hırkamın altına sardım.
 
♠️
 
Atalay siyah minibüsün yanında adamlarıyla birlikte dikilirken, bilgisayarı yanındaki adamına verdim. Cebimdeki belleği Atalay’a verdim. Hızlı soluklarımı dizginlerken rahat bir tavırla omuzlarımı dikleştirdim.
 
“Paramı, yarın hesabımda görmek istiyorum.” Atalay, başı dik yüzüme sert bir tavırla bakarken arkamı dönüp girmeye yeltendim.
 
“Yaralanmışsın.” Dedi. Yavaşça ona döndüğümde yüzündeki ifade bozulmamıştı. “Seni bırakabilirim.”
 
Yüzümü anlamsız bir tavırla buruşturdum. “Normalde işini yaptığım kişiyle yüz yüze gelmem.” Koluma baktım. Hırkanın üzerine bile kan lekesi çıkmıştı. “Başımın çaresine kendim bakarım.”
 
“En azından koluna baktırmama izin ver. Dönene kadar çok kan kaybedersin.” Teklifi işime gelmişti. Bunu kendim de yapabilirdim ama şimdi kolaya kaçıyordum. Onunla birlikte gittim.
 
♠️
 
Atalay’ın evindeydim. Sekiz yıl önce de, bu evden ve onun bilgisayarından bir şey çalmıştım.
 
Tişörtümün kolunu omuzuma kadar sıyırmış, arkamda duran doktorun işinin bitmesini bekliyordum. Atalay karşımdaki koltuğun arkasında dikilmiş, elindeki viskisini yudumluyordu.
 
Doktor, sargı bezini dolarken Atalay gözlerini kısmış bana bakıyordu. “Bir şeyler içmek ister misin?”
 
Tişörtümün düzelttim. “Benimle arkadaş olmaya mı çalışıyorsun?” Onunla dalga geçiyordum. Dalga geçtiğimi anlamıştı. Sonunda ayaklandım. Ceketim mahvolmuştu. O yüzden onu giymedim. Zaten tarzım değildi.
 
“Seni bıraktırabilirim.”
 
“Gerek yok.” Omuzumu silktim. “Belki dışarıda bir şeyler içer, biraz Ankara da vakit geçiririm.” Yerimde hareketlendim.
 
“Viski sevmez misin?”
 
Adımlarım durmadı. Sadece yavaşladım. “Şarap, severim.” Dudaklarım kıvrılırken, Atalay’ın evinden ayrıldım.
 
♠️
 
İstanbul, Mayıs 2019
 
Ankara'dan bir hafta sonra döndüm. Orkun, işimin ne kadar uzun süreceğini bilmez, bu yüzden beni rahatsız etmezdi.
 
Mekana girdiğimde Eren tezgahı siliyordu. Ona hızlıca selam verdim. Arka tarafa ilerledim. Arka taraf aynıydı. Sadece masaları daha seyrekti. Burada sadece iş konuşulurdu.
 
Masalardan birinde Fred oturuyordu. Karşısında Orkun vardı. Fred bir doktordu, ama yalnızca doktor değildi. Kesinlikle bir doktoru andırmıyordu. Kendisi Alman olmasına rağmen, akıcı bir Türkçesi vardı. Aynı zamanda erkek arkadaşımdı.
 
Kolumdan tutup beni kendine çekti. Dudakları dudaklarıma temas ederken, beni döndürüp kalçamı masaya yasladı. Atik bir hareketle beni masaya oturttu. Öpüşleri derinleşirken üzerime doğru eğildi. Orkun'un ayaklandığını duydum.
 
Fred koluma dokundu. Geri çekildi. “Seni başka bir doktor mu tedavi etti?” Tekrar öptü. Ellerimi sakallarında gezdirdim.
 
“Bu sefer böyle oldu.”
 
Kalçamı kavrayıp kendine çekti. Dudaklarımı öptü ve boynuma indi. Pantolonumun düğmesini açtı. Tam kalçamdan sıyıracağı sırada telefonum çaldı. Arka cebimden telefonumu çıkardım. Arayan Tolga'ydı.
 
Orkun kapıyı araladı. “Yarın için hazır ol Asya. Yeni bir iş var.”
 
Kafamı sallayarak onu onayladım. Fred bir an duraksadı ama tekrar boynumu öpmeye başladı. Telefonu cevapladım.
 
“Evet?” Fred o sırada beni masaya yatırdı. Pantolonumu kalçamdan sıyırıp çamaşırımın kenarını öptü.
 
“Birini buldum. Ama konuşmuyor. Görmek ister misin?”
 
Bir anda Fred'in kafasını kaldırıp yerimde doğruldum. Duraksadım. İçim umutsuzlukla kaplıydı. Beni intikam ateşiyle yakan adamın, yıllarca kaçıncı adamını yakalamıştım bilmiyorum. Hiç biri konuşmamıştı. Elbet bir gün onu bulacaktım!
 
“Asya, orada mısın?”
 
“Geliyorum.”

Kana Bulanan Bedenler ♠️ (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin