Kral Harry, şövalye kıyafetlerine bürünmüş bir halde sarayın bahçesinde bekliyordu. Bir süredir buradaydı. Sadece gözleri açıkta olduğu için kimse onu tanımamıştı. İnsanlardan uzakta, çıkış kapısının oralardaydı.
Louis onu daha fazla bekletmeden iki tane atla birlikte oraya geldi. Onun kral olduğunu çaktırmamak için reverans yapamadı, sadece kimsenin duyamayacağı şekilde "Selam veremediğim için üzgünüm majesteleri." dedi.
"Sorun değil Louis, reverans yapılmasını pek önemsemem." Kral gözlerini kıstı, atlara baktı. "O şeyleri neden getirdin?"
"Saraydan şehre kadar yürüyemeyiz, kralım. Atlara ihtiyacımız var."
"Ben ata binmem."
"At arabası da çıkartamayız, şövalyeler at arabasına binmezler. Söz veriyorum düşmenize engel olacağım."
"Hayır!"
Louis elini uzattı, "Siyah İnci'yi siz alın. Ben diğerine binerim." dedi. Hayatında ilk defa atına başkasını bindirecekti ama buna mecburdu. Kral Harry ona alışkındı ve siyah inci kontrolü kolay, uysal bir attı.
Harry hiç istemeyerek de olsa onun elinden destek alarak siyah ata bindi ve korkudan put gibi durdu. Bundan nefret ediyordu.
"Kesinlikle korkmayın. Önünüzdeki yuları tutun. Atı yönlendirmenize gerek kalmayacak ben halledeceğim siz sadece sıkı tutunun." Louis krala güven vermekle uğraşırken bir yandan da iki atı birbirine bağladı. Böylece aynı anda iki atı idare edebilecekti.
"Majesteleri, korkulacak bir şey yok-"
"Bence sus."
"Emredersiniz." Louis gülmemek için dudaklarını ısırarak kahverengi ata bindi. Yuları iki eliyle sıkıca kavradı ve atı yavaş yavaş sarayın dışına doğru yönlendirdi. Göz ucuyla krala bakmayı çok istese de, bakarsa kahkaha atacağı için kendini durdurdu.
Saray kapısından çıkarken dışarıdaki iki kapı muhafıza selam vermeyi de ihmal etmedi, muhafızlar onların önünde eğildi. Kral Harry'i tanımamışlardı. Zaten yüzü görünmüyordu. Dışarı çıkmanın bu kadar olması Kral Harry'yi etkileyebilirdi aslında, ama attan korkmakla o kadar meşguldü ki etrafına doğru düzgün odaklanamıyordu.
"Ata binmek size de özgürlük hissi veriyor mu?" diye sordu Louis. Şansını zorladığı söylenebilirdi.
"Yaa, ne demezsin. Çok özgür hissediyorum."
Şövalye, kralın kendisiyle alay etmesini umursamayıp gülümsedi. "Harika! Bir de ucuz mısır içkisi içmenin verdiği fakirlik hissini tadın, üzerine tanımam."
"Off!" Kral Harry kendisini daha fazla tutamayıp gülmeye başlayınca, Louis de kıkırdadı. "Bakın majesteleri, şu an sinirlerinizi bozuyor olsam da, en azından yüzünüz güldü!"
Kral "Bugüne kadar neredeydin sen?" dedi gülmeye devam ederken. Sonunda şövalyeye karşı aşırı mesafeli durmayı bırakmıştı.
Louis "Wellington'da at pisliği temizliyordum." diyerek kralı yeniden güldürdü. "Hey, ciddiyim. Wellington dükünü korumak için gittim ama kılık değiştirmek zorundaydım. Dük de beni pek sevmediği için seyis kılığına girmemi istedi."
Kral Harry ondan birkaç hikaye dinlemek istedi, Louis ne anlatsa dinlerdi zaten. Cidden çok esprili bir insandı, onunla sohbet etmek iyi hissettiriyordu. "Başka hangi ülkelere gittin Louis?"
"Aslında bir ara sürekli seyahat halindeydim. Son görev yerim Wellington'dı. Fransa'ya da gittiğimi biliyorsunuz. Oradan sonra Roma'da görevliydim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.