Hayatta bazı anları tam anlamıyla yavaş çekimde yaşarsınız. Bir saniye bir dakika gibi uzun sürer. Zamanı ve mekanı tartamazsınız. İşte Louis için o an, bu andı. Karşısındaki adam kılıcını onun yüzüne indirirken şövalye sadece boynundaki haç kolyesini avucunun içinde sıkarak ölümü bekliyordu.
Birkaç saniye içinde adamın başı gövdesinden ayrıldı ve yere düştü. Louis ne olduğunu anlamaya çalışmadan yüzüne sıçrayan kanı sildi. Biri onun hayatını kurtarmıştı. Derin bir nefes aldı. Harry'nin verdiği kolyeyi öptü. Belki kulağa batıl inanç gibi geliyordu ama onu kurtaranın bu kolye olduğuna inandı.
Sadece bir silüet olarak görünen kahramanı ona elini uzattı. Louis onun elini tutarak ayağa kalktığında uzun süredir aklının ucundan bile geçmeyen birini gördü. "Zayn?"
Kahramanı elindeki şövalye başlığını Louis'ye uzattı. "Bu başlıklar birileri kafamızı ikiye bölmesin diye var Louis. Atına yüklediğinde bir işe yaramaz."
Louis gülerek başlığını alıp başına taktığında Zayn de kendininkini takıyordu. "Sen nereden çıktın?"
"Annemin rahminden?"
İkisi gülüşürken "Beyler!" diye bağırdı Antonio. "Gebermek üzereyim!" Etrafında üç adam vardı ve beş tane daha geliyordu. Zayn ve Louis aceleyle kılıçlarını alıp oraya doğru yöneldi.
Harry için de her şey çok kötüydü. Gece karanlığıyla birlikte yalnızlık ve özlem duygusu da çökmüştü. Alexander yaklaşık yarım saat önce onu akşam yemeğine çağırmıştı ama gitmek istemiyordu.
Daha ilk geceden mutsuzluğa gömülmüştü. İki ay sabredebileceğini gerçekten hiç sanmıyordu. Zaten her zaman berbat şeyler yaşamıştı, her zaman yalnızdı. Ama Louis gelip onun hayatının baş köşesine yerleştiğinden beri harika bir hayat yaşıyor gibi hissediyordu.
O benim sefil hayatımdaki tek inci, diye düşündü.
Biraz sonra odasının kapısı açıldı. Liam elinde yemek tepsisiyle içeri girerken Louis'nin yaveri Pedro da ona kapıyı tutuyordu. Louis Pedro'yu ne kadar tembihlediyse; genç yaver Harry'nin kapısının önünden ayrılmıyordu. Odaya girecek olan herkesi sorguluyor ve üstünü arıyor, içeri girmesine öyle izin veriyordu.
Sir Liam tepsiyi Kral Harry'nin masasına bıraktı. "Yemeğe gitmediğinizi duyunca, odanıza getirmek istedim."
Harry yemek yemeyi düşünmüyordu. Yine de kibarca gülümseyerek teşekkür etti. Yeni şövalye odadan çıkmak yerine biraz daha içeri doğru girdi. "Eğer konuşmak isterseniz sizi dinlerim."
Konuşmak isteyip istemediğini bilmiyordu. Ama "Hayır," dedi. "kibar teklifin için teşekkür ederim. Çekilebilirsin."
Liam selam verip odadan çıkarken, Prenses Catherine kapıdaydı. Şövalye çıkar çıkmaz o odaya girdi. Harry uzandığı yerden doğruldu ve oturdu. Catherine "Seninle konuşmaya geldim." dedi sevecen bir ses tonuyla. Harry bu saraya ilk geldiğinde prenses ondan nefret etmişti. Babasının ölümünden Alexander ve Harry'i suçlu tutmuştu. Hatta Harry'nin Alexander ile güç ve iktidar için evlendiğini düşünmüştü.
"Bak, şimdiye kadar seninle iyi bir ilişki kurmadık." dedi Catherine. "Senin hakkında yanılmışım. Antonio ile görüşmemi sağladın, bunun için sana minnettarım. Yakında düğün var ve gideceğim ama eğer gitmeden önce Louis ve senin için yapabileceğim bir şey varsa, mutlaka yaparım."
Ona şaşkın gözlerle bakan Harry "Louis ve benim için mi?" diye sordu teyit etmek için. Prenses de biliyor muydu?
"Ben gerçek aşkı tanırım, Lordum. Birbirinize bakışlarınızı gördüm. Ve onsuz ne kadar acı çektiğinin de farkındayım; üstelik daha bir gün bile dolmadı. Dediğim gibi, yardıma ihtiyacınız olduğunda hep burada olacağım. Ve ben eminim, Louis senin için geri dönecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.