Harry gözlerini yorgunca açtı ve tavana baktı. Önceki gün Louis ile sarayın dışına çıkmışlardı. At binmişlerdi, ucuz mısır içkisi içmişlerdi, ormanda uyumuşlardı, Louis'nin köylü arkadaşlarından birinin evine konuk olmuşlardı... Louis onu göl kenarına götürmüştü. Orayı birkaç mum ile aydınlattıktan sonra uzanıp yıldızları izlemiş ve sohbet etmişlerdi.
Yıllardır ilk defa mutlu olmuştu. Kim olduğunu unutmuştu, acılarını unutmuştu. Sadece eğlenmişti ve bol bol gülmüştü. Louis'nin ona hediye ettiği altın işlemeli yay, çalışma masasının üzerinde duruyordu. Yanında da Harry'nin satın aldığı gümüş oklar vardı. Kahvaltıdan sonra ok talimi yapmaya çıkmayı düşünürken gülümsedi. Belki bahçede Louis ile karşılaşırdı.
Daha fazla geç kalmadan üzerini değiştirdi. Kahvaltısını bir an önce yapmak ve günün geri kalanında Alexander'ı görmemek için hızlandı. Hiçbir şey yiyesi yoktu ama önceki akşam Louis ile dışarıda olduğu için yemeğe gitmemişti, şimdi de kahvaltıya gitmezse çok dikkat çekerdi. Beş dakika oralarda görünüp odasına geri dönecekti.
Kıyafetlerini giyip odadan çıktı, uzun koridorda yürüdü. O yemeklerin yendiği salona girdiğinde Kral Alexander çoktan yerine yerleşmişti. Diğer kralın geldiğini görünce, sofrada bulunan tüm şövalyeler ayağa kalkıp selam verdi. İçlerinde Louis de vardı.
Güzel haber.
Harry yerine oturunca, şövalyeler de oturdu. Hizmetliler alelacele krala servis açmakla meşgulken Louis başını Kral Harry'ye çevirdi. "Günaydın, majesteleri."
Harry onun kendisiyle konuşmasına sevindiğini belli eden bir yüz ifadesiyle "Günaydın." diye karşılık verdi. "Bugün nasılsın?"
Louis başını teşekkür eder gibi öne eğdi. "İyiyim, bildiğiniz gibiyim, siz?"
"Fena sayılmaz."
Masadaki herkes gibi, Kral Alexander da şaşkınca onlara baktı. Kral Harry insanlarla konuşmazdı. Genelde ona söylenen günaydın ve iyi geceler dilekleri basit bir baş sallamasıyla yanıt bulurdu. Ama şimdi, o son derece sakin ve neşeli bir şekilde Louis ile konuşuyordu.
Louis'nin yanında oturan şövalye hemen konuşmaya dahil olmak, suskun kralın konuşmasından faydalanmak istedi. "Bugün daha mutlu görünüyorsunuz."
Kral Harry gözünü yemeğinden ayırıp onun yüzüne bile bakmadan "Hıhı." dedi umursamaz bir şekilde. Bunun üzerine Louis gülmemek için yanaklarının içini ısırmak zorunda kaldı. Kes sesini, dedi içinden. Kral Harry sadece benimle konuşur!
Kahvaltının geri kalanı aynı tuhaflıkta devam etti. Harry ve Louis sürekli bir şeyler hakkında sohbet ettiler. Diğer herkes Kral Harry ile konuşmayı başarıp kralların gözüne girmeye çalışıyordu ama nafile, o sadece Louis'nin yüzüne bakıyor, sadece onun söylediklerini cevaplıyordu.
Yaklaşık yarım saatlik yemek faslından sonra o ana kadar tek kelime etmemiş olan Kral Alexander ayağa kalkınca, Harry dışındaki herkes selam duruşuna geçti. Sarışın kral kaftanını sandalyeden kurtardı, başından bir an olsun çıkartmadığı tacını düzeltti. "Louis yanıma gel." diye emrettikten sonra odadan çıktı.
O gidince Louis, Kral Harry'nin önünde eğildi. "Afiyet olsun, majesteleri, görüşmek üzere."
Kral Harry ona gülümseyerek "Görüşürüz Louis." demekle yetindi. Louis odadan çıktıktan birkaç dakika sonra o da orayı terk edip terasa çıkmıştı zaten.
Kral Alexander Louis'yi odasında, tahtında bekliyordu. Odadaki herkesi dışarı yollamış, her zaman arkasında duran iki özel muhafızını bile göndermişti. Louis bunun anlamını çözemedi. Neyse ki en azından onu yanına öldürtmek için çağırmadığını biliyordu. Çünkü kralın yanında Louis'yi öldürebilecek cellatlar ya da askerler yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KNIGHT'S SECRET
FanfictionHer şövalyenin bir sırrı vardır. Ama Louis'nin sırrı diğerlerine kıyasla fazla büyük.